Herkes dolduruşa gelir gelmesine de, siyasetçilerin egosentrik zaafları işletilmeye pek teşnedir. Hangisine sorsanız “Aslında siyasete atılmayı düşünmüyordum. Yakın ve uzak çevreden “İlle de siyasete gir. Memleketin sizin gibi helal süt emmiş evlatlarına ihtiyacı var!” ısrarlarına dayanamadım!” cevabını alırsınız. Kendilerini ağırdan satacaklar ya!
İşin aslı hiç de öyle değildir. Hiç kimseye siyasetçi olsun diye öylesine ısrar ve baskı yapılmaz. Kerametleri kendilerinden menkul siyasi meczuplara sakın aldanmayın. Kıymeti harbiyeleri göğüslerine takılan TBMM rozetinden ibarettir. Madem bu kadar isteksiz, gönülsüz, kabiliyetli, eyvallahsız ve kendi çapınızda delikanlıydınız, Saray Avlusunda soğuktan burnunuz kızarana kadar neden el bağlayıp, yanaşık düzen eğitimine razı oluyorsunuz? Dahası, her tarafı sapır sapır dökülen siyasi yapıya karşı bir kez olsun onurlu davranıp, neden alıp başınızı gidecek bir omurgadan mahrumsunuz? Öyle ya, onların omurgaya ihtiyaçları yok! Sırt sırta verince zorla ayakta durabiliyorlar. Siyasi arenasındaki önü alınamayan karakter erozyonun boşuna değil!
Siyaset sahnesinin şöhret karması her zaman tercihe şayandır. Ne kadar çok oyuncu o kadar renklilik demek. Önemli olan, sahne aralarında oyuncuların değişebilmesi. Eskilerin dökülen cilaları, yenilerin toyluk ve acemilikleri tadına doyum olmayan seanslar sunar. Gösteri sanatlarında da durum öyle değil mi? Gençlik dönemimizin meşhur aktörlerinin birer birer öldüğüne üzülerek şahit oluyoruz. Bununla birlikte sektör, biz beğensekte beğenmesekte, yeni yüzlerle piyasa yapmaktan ve yoluna devam etmekten geri kalmıyor.
Siyaset, müzik ve spor da olduğu gibi, acemilik, toyluk ve amatörlüğe yer olmayan sanat ya da meslek türlerinden. ABD gibi, gelişmiş demokrasilerde, asgari dört, azami sekiz yılda kabuk değiştiren siyasi yapı kendi içindeki yenilenme periodunu ahenkle işletiyor. Dört ya da sekiz yıl içinde rüştünü ispat edenler iktidardan düştükten sonra da aktif siyaset içinde başarılı oluyorlar. Nixon'ın adamı Kissinger hala hayatta. Cumhuriyetçi partinin “War Lord”u olarak bilinen Dick Cheney, sağlık problemlerinden dolayı biraz kenarda duruyor ama kızı, onun kaldığı yerden, parti içinde etkin bir pozisyonda. Trump'a karşı aldığı tavırdan dolayı bütün Cumhuriyetçı Parti birleşti ama, Liz Cheney'i partiden uzaklaştırmaya güçleri yetmedi. Kız Cheney 'Hık' demiş babasının burnundan düşmüş. Cumhuriyetçi Parti'nin, Beyaz-Irkçı Trump Tarikatı haline dönüşmesine ayak direyen bir kaç siyasetçiden biri olan Liz, “Kongre Baskını'nın asıl kışkırtıcısı Trump!” diyor! İsmini verdiklerimizden hiçbiri “Siyaseti hatır için yapıyorum. Yoksa daha önemli işlerim var! Memlekete menfaati canım!” diye kendini ağırdan satmıyor! Başkan, kendi partisinden bile olsa eleştirmekten hatta aleyhine oy vermekten çekinmiyorlar. Liz Cheney, Trump'ın Azil için Yüce Divan'a sevk edilmesine oy verenlerden biri!
Hatırlarsanız, Covid-19 aşısı piyasaya sürüldükten sonra, hala hayatta olan ABD Başkanları, aşı karşıtı kampanyaların hızını kesmek için, ekran önünde aşı olacaklarını duyurmuşlardı. Anlatılanlara göre, o günlerde hala başkan olan Trump da “Ben de aranıza gireyim!” deyince Eski Başkan Obama “Kusura bakma Donald, bir kez başkanlık yapanları aramıza almıyoruz!” diyesiymiş! Jimmy Carter da hala hayatta ve bir dönem başkanlık yaptı ama, ileri yaş kontenjanından dolayı ona pozitif ayrımcılık yapmışlar. Gruba dahil olan Bill Clinton, Bush ve Obama iki dönem başkanlık yaptılar. Obama, Trump'ı asfalta yapıştırdıktan sonra bir de üzerine bir kat beton attı, iyi mi? Oğul Bush dışındaki üç başkan demokrat! Birbirlerine rakip iki partinin, umumi felaketler karşısında aldıkları olgun tavrı bir yere kaydedin!
Obama'ya atfedilen esprinin doğru olup olmadığını araştırmadık. Espri Eski Başkan Trump'ın kulağına gitmiş olmalı ki, Ocak ayı içinde, daha başkanlık devir-teslim töreni yapılmadan önce, First Lady ve kendisi gizlice aşı olmuş. Salgın döneminde, maske, aşı, sosyal mesafe türünden bütün koruyucu tedbirlere kafa atarak eşine az rastlanır bir bağnazlık örneği gösteren Trump'ın, Aşırı-Beyaz Irkçı delikanlı portresi derin bir yara aldı. Trump'ın dört yıl boyunca göstermeye çalıştığı başkanlık refleksleri gibi, maço ve maganda tavırları da portakal renkli saçları gibi iğreti imiş! Gider ayak aşıyı da bedavaya getirmiş.
ABD seçimlerinden sonra bizdeki Saray'ın ses tonunda meydana gelen hissedilir değişiklik, her geçen gün yeni bir akord'a mecbur kalıyor. Trump döneminde çıktıkları tiz'den tekrar geriye dönmek vakit alacak. Yeni Başkan'dan beklenen telefon bir türlü gelmedi. Küçük bir akortsuzlukta, bu beklemenin daha da uzaması ve Çin İşkencesine dönüşmesi her zaman mümkün. Halife, Başkan, İktidar Partisi Lideri, futbol kulüplerinin gölge-onursal başkanlığı gibi kudret ve iktidarın bütün rozetlerini göğsünde taşıyan Saray'ın düştüğü acziyet tarifler ötesi. Hepsine makul ve ikna edici bir mahmil bulup, seçmen gözünde durumu kurtarmak mümkün olabilir de, Hilafet meselesini nasıl halledeceklerini, sizin gibi ben de merak ediyorum. Suud'un ticari ambargosundan sonra, Harameyn-i Şerifeyn'de Emir-i Hacc olma şanslarını kaybettiler. Bakalım önümüzdeki Hacc sezonunu nasıl geçirecekler. Suudi Arabistan, Türk Halife'nin Hacc adaylarına özel bir kısıtlama getirirse, seyreyleyin gümbürtüyü!
Mevlana Merhum'un ilginç bir dövme hikayesi var. Kazvin'li bir delikanlı, gençlik direncine güvenerek, dövme yaptırma sevdasına düşer. Mesnevi yazarı bugünleri görseydi, Kazvin'li diyerek meçhul bıraktığı şahsı Saray'lı diye değiştirmekte bir beis görmezdi, herhalde. Her ne ise! Delikanlı, dövme ustasının önüne uzandığında, “Ben Arslan Burcu'ndanım. Arslan dövmesi istiyorum” der. Genç, dövmeci'nin “Lokal anestezi ya da narkoz yapalım mı?” teklifine burun kıvırır. İğnenin ilk dokunuşları başladığında, kan ter içinde kalan delikanlı “Ustam, arslanın neresini yapıyorsun? Öldürdün beni!” diye sızlanınca, Usta “Yelesinden başladım!” cevabını verir. Çaresiz delikanlı “Yelesini boşver! Benim arslan yelesiz olsun!” diyerek acıyı biraz olsun ertelemeye çalışır.
Küçücük iğnenin altında vücudu titreyen delikanlının isteğine uyan Usta, arslan figürünün bir başka kısmından işine devam etmeye yeltenir ama, nafile. Genç, daha cılız bir ses ile “Ustam, neresini yapıyorsun?” diye dövmecinin işini yine durdurur. Çaresiz Usta, “Kuyruğuna başlamıştım!” deyince, sırtındaki kanların soğuduğunu hisseden delikanlı “Bırak canım, abartma. Arslan kuyruksuz oluversin!” der. Hem müşteri memnuniyeti hem de işini yapma telaşına düşen dövmeci, tekrar işine koyulur ama, nerede? Delikanlı aşağıdan “Ustam ne yapıyorsun, bu iğnenin daha küçüğü yok mu? Şimdi arslanın neresindesin?” deyince usta “Burnunu yapıyordum!” diyerek karşılık verir. Delikanlı, “Burnunu da geç, burunsuz olsun!” deyince, Usta bu kez dayanamaz “Oğlum, madem canın bu kadar kıymetli! Ne diye arslan dövmesi yaptırmaya kalkıyorsun!” diyerek müşterisine yol verir.
Suudi Arabistan'ın siyasi tavrından sonra Türk Hükümeti, bölgedeki çaresizlik ve yalnızlığın daha da kötüleşmemesi için Mısır ile görüşme arayışlarına girmişti. Geçtiğimiz hafta bu arayışlar netice vermiş ve iki ülke arasında yeni bir sayfanın açılacağı gündeme geldi. Bu noktadan sonra Firavunlar ülkesi Mısır, yeni ilişkilere ev sahipliği yapacak. Mısır Hükümeti, daha işin başında kuralları koymaya başlamış; “İçişlerimize burnunuzu sokmayın!” Made In Turkey Halife, Türk Lirası gibi ülke sınırlarına mahkum desenize!
Son on yıldır, resmen olmasa da fiili olarak Ortadoğu'nun halifesi gibi davranan Saray'ın, sırtına yaptırdığı hilafet dövmesinin, Kazvin'li delikanlının arslan figürü kadar bile ciddiyeti kalmadı. Hilafet diye yere göre sığdıramadıkları siyasi otoritenin, Saray'ın son zamanlarda sık sık yaptığı gibi, cenaze törenlerinde Fatiha okumanın dışında fonksiyonları da olmalı değil mi? Saray Eşrafı, 'Hilafet' deyince, belediyenin Cenaze İşlemleri Müdürlüğünü anlıyor olmasınlar?
Kadir Gürcan