Geçirdiği ağır kazadan sonra ambulansta ilk müdahaleleri yapılan yaralı, bir an kendine ve etrafındaki sağlık ekibine “Beni nereye götürüyorsunuz?” diye sorar. Hemşirelerden biri lafı fazla uzatmadan “morga” diye cevap verir. Afallayan yaralı “İyi ama daha ölmedim ki?” der.
Bu satırları okuduğunuzda, seçim sonuçları neredeyse netleşmiş olacak. Eğer komplo teorilerini hayata geçirmeye can atanların kahve falları tutmazsa sıradan bir iş gününe gözlerimizi açacağız ve cuma gününden yarım kalan işlerin peşinde maişet kovalamaya devam edeceğiz. İktidarın bir kaç yerden maaşlı şahin kanadı ise yeni bir iş gününü kaosa göre şekillendiriyor. Eh, kendileri bilir.
İktidar ve Saray’a oy verdiği için kendini şanslı sayan ve dört yılda bir vatandaşlık görevini yerine getirdiği için sevinmeyi abartanlar için de durum farklı değil. İktidarın kaymağını yiyenler haricinde vatandaşlık ortak payında iktidar sempatizanı ve muhalif seçmen olma noktasında aynı çizgideyiz ve maalesef aynı gemideyiz. Yiğidin belini büken maişet derdi, Türk insanı için her zaman olduğundan çok daha ciddi bir hayat mücadelesine dönüştü.
Aslında, seçimi bahane ederek pazartesi rutinimizi değiştirip, sakatlanma numarası yaparak yerde bir kaç dakika dinlenen akıllı futbolcular ya da aldığı sol yumruk ile ringde hakemin sekize kadar saymasını bekleyen boksörün kurnazlığına yatabilir ve seçim sonucu konusundaki belirsizliği garantiye alabilirdik. Yazar halinden anlayan editörlerin bu tür numaralara anlayışla yaklaşacaklarından eminiz. Dar alandaki bu kısa paslaşmalar, her zaman haklı çıkmaya bayılan ve “Ben demiştim!” konforunu kimseye kaptırmayan yazar takımının bilinen reflekslerindendir. “Seçim sonucunu bilemedi!” kamburu ile yaşamak kolay olmaz!
Yazarınız haklı çıkma şehvet ve konforuna kendini salmamak için elinden geleni yapma konusunda ısrarlıdır. Bunun yerine, şarjördeki son mermiyi namluya sürmeden önce revolverin silindirini bir kez daha çevirmek riskli ama heyecan vericidir. Dedik ya, seçim ve seçim sonrasındaki oluşacak tabloda hem iktidar hem de muhalefet açısından seyrine doyum olmayacak gelişmeler söz konusu. Heyecanımızı kaybetmeyelim.
Biraz riskli ama seçim tahminleri konusunda biraz esnek olmak gerekiyor. Her hâlükârda kazanma şansınız yüzde elli. Kaybetme şansınız da! Aylardır, yorgun bir iktidar ile seçmen tabanının yüzer-gezerliği bir yana, gönülsüz ortakların ha koptu ha kopacak kırılganlığı ile hayatta kalmaya çalışan muhalefet arasında ilginç bir çekişmeye şahidiz. Sebep ne olursa ve kimden kaynaklanırsa kaynaklansın, iktidarın kesin gözüyle baktığı kazanma garantisini, nihai çizgide burun farkına indirgeyen muhalefetin bu başarısını seçim sonuçları daha belli olmadan itiraf etmek durumundayız. Tiran ve despot idarelerin son andaki planlarını alt üst eden bu beklenmedik serseri mayınlar her zaman işe yarar. İktidarın kaybetme korkusu ile nasıl çamura yattığını fark ettiyseniz, işte sebebi budur.
Seçim kimi ve hangi partileri iktidara taşırsa taşısın, Türkiye’nin içinde hapsolduğu darlıktan düze çıkması için uzun bir rehabiliteye ihtiyacı olacak. İktidar ve Saray için söylenecek söz ve yerine getirilebilecek vaad kalmadı. Memur, işçi, emekli, ev hanımı, öğrenciler için bol keseden takdir edilen maaş ve ikramiyelerin matematik ile izah edilir bir tarafı yok. İstatistik ve araştırmalar Saray’ın kazanma oranını düşürdükçe işçi ve emekli maaşlarına zam miktarı yükseliyor. Asgari maaş için konuşulan rakam on civarındaydı, şu itibariyle yirmi ikiye çıkarıldı. Cumartesi verilen son artış yüzde seksen beş. Çalışanlar ana parayı sadaka verip kalanı ile lüks bir hayat bile yaşayabilirler.
Saray siyasi krizi kendi karizması ile aşacağına çok emin ancak, ekonominin düzeltilmesi ile alakalı en küçük bir projeden bahsedilmiyor. Miting konuşmalarındaki ana tema iktidar enkazını gözden kaçırıp, bir seçimi daha oldu-bittiye getirmek. Bu halleri ile seçimi kazanmaları halinde verdikleri sözleri yerine getirmeleri için bir motivasyonları olmayacak. Öyle ya da böyle seçimi kazanıyorlarsa değişme ve gelişmeye niye ihtiyaç duysunlar ki?
Özellikle son bir ay içerisinde Saray ve iktidar aleyhindeki gelişmeler, anket ve kamuoyu araştırmaların ibresini de sarstı. Altılı Masa’nın seçime kadar hayatta kalamayacağı yönündeki planlar sarsılınca iş onur ya da siyasi cinayete döküldü. Saray avlusunu dolduran mafyavari yapılanma, organize suç örgütlerinin düğünlerinde baskına uğrayıp sağa sola kaçışan takım elbiseli örgüt elemanlarını hatırlatıyor. Şubat depreminde define avcılığı ile gündeme gelen Kızılay Başkanı’nın seçime üç gün kala istifa etmesi ile kalkan toz bakalım iktidar haramilerine ne kadar oy kazandıracak? Hani Saray’ın işine karışmak gibi olmasın ama eğer İçişleri Bakanı’nı sallandırsaydı bizce daha fazla toz kaldırırdı.
Ambulanstaki yaralının “Daha ölmedim ki?” tepkisine aldığı cevabı merak ediyorsunuz değil mi? Bu tür olaylara hazırlıklı olan tecrübeli ve pişkin hemşireler ”Acele etme! Daha morga varmadık!” deyiverirler.
Pazartesi günkü seçim neticesi ne olursa olsun Türkiye, ekonomi başta olmak üzere mevcut iktidarın açtığı derin yaralardan dolayı en yakın hastahanenin acil girişinden yoğun bakıma alınmak zorunda. Muhalefetin seçimi kazanması acilden yapılan bu girişin morga değil de yoğun bakım ünitesinde neticelenmesini sağlayacak. Despot iktidarın elinde diri diri morga girmektense, ağır seyredecek bir iyileşme dönemine sabredebiliriz.