Ta başından beri Afrin meselesini, rüşd isbatı, Arap kanalları için pahalı bir reklam ve yed-i düvele haddini bildirme niyetiyle köpürtenler yavaş yavaş yorulmaya başladı. Yerli Basının gazına gelenler de, “Bizimkiler, Ortadoğu’ya şekil verecekler!” gibi boş vehimlere falan da kapılmışlardı.
Ufak-tefek stratejik üstünlükler, tarihi arka plan ya da en kötüsü, geçmiş günlerin nostaljisi ile cümle alemden kredi toplamaya kalkmanın böyle noktalanacağı belliydi. Ortadoğu üzerinde en az bizim kadar çıkarları olanların, kimsenin kaşına, gözüne, ses tonuna, cesaretine bakarak bölge üzerinde birilerine-bu Türkiye de olsa- açık çek vereceklerini beklemek züğürt tesellisi. Dünya ülkelerinin ilk başta verdikleri Türkiye’nin haklılık kredisi şu an tükenmiş durumda. Artık herkes “İşi abartmayın!” demeye başladı.
Geçen hafta ABD’den gelen “Türkiye Afrin Protokolü’nü iyi okumalı!” şeklindeki uyarı dikkat çekiciydi. Hükümete vaziyet edenlerin okuma özürlü olduklarını yakinen biliyorduk ama, dış dünyanın da hadisenin farkında olduğunu noktasını ıskalamışız. O protokolde ne varsa, bir daha gözden geçirilse fena olmaz. Size söylenen sınırların bir adım ötesine geçmeniz, yıllar süren savaş tazminatı olarak borç hanenize işlenecektir. Örnek mi? Kıbrıs Barış Harekatını hatırlayın. Neredeyse yarım asır geçmiş, tazminatının bittiğini duymadık.
Ortadoğu’da barış konuşulurken, “Yürüyün. Kim tutar sizi!” coşkunluğuna kendisini kaptırmış divanelerin hevesleri kursaklarında kalacak gibi. Zaten biz, üç-dört filtreden geçirilmiş Afrin haberlerine ta başından beri hiç inanmadık. Sayın Cumhurbaşkanı son zamanlarda sıradan, mahalli haberlerden bile hoşuna gitmeyenlere tehditler yağdırıyor. Hayat-memat, izzet-i nefis-zillet meselesi haline getirdiği ve her gün asgari on şehit ile taze tutmaya çalıştığı kendi savaşı ile alakalı haberleri es geçer mi? Elbette ki, sansürleyecek, dizayn edecek, hamaset ve vatanseverliği seçimlere kadar sıcak ve taze tutacak. Afrin olmadı, Irak’a da gireriz, ne olacak?
Diğer açıdan Türkiye’nin Afrin’den dolayı iç siyasetini olağanüstülük, kısmı sıkıyönetim ya da OHAL ile sürdürmesi dünyayı ilgilendirmiyor. Onlar iç mesele. Uluslararası rutinler kimse için değiştirilmeyecek ortak paydalar üzerinden yürütülüyor. Ekonomik dil ne ise o. Siyasi tutarlılık ve güven vadetme ve ülke itibarı belli şartlara bağlı. Ticarette tercih edilen para birimini herkes biliyor. Teklif edilen alternatiflerin de bu bilinirliğe entegre olması şart.
Bizim Saray eşrafı, o kadar yağıp gürlüyor, anti-Amerikan ve İsrail düşmanlığı üzerinden seçmen tabanını besliyor ama, Dolar ya da Euro’nun ülke ekonomisini zangır zangır titretmesine mani olamıyor. Son iki senedir “Ticareti yerel para birimleri ile yapalım!” teklifini hiç duydunuz mu? Çocuklarınız, yarın bir gün üniversitede ekonomi bölümünde okumaya başladığında bu teklifi, iflas eden üçüncü ülke liderlerinin mantıksızlıklarına verilmiş örnekler olarak okuyacak.
Ekonomik ya da siyasi kriz yaşanan ülkelerle de sorun çözmenin belli yolu, yöntemi var. Kriz yaşadığınız her ülkenin bir kaç vatandaşını karga-tulumba hapse atıp hasım ülkeyi rehine pazarlığına zorlamak pek makbul değil. Bu yöntemin İran’dan kopyalandığı her yerinden belli. Yunanistan’ın, böyle demode ve diktatörvari bir teklife “Savaşta mıyız ki rehine mübadelesi yapalım!” açıklaması, siyasi açıdan dört dörtlük bir cevap vereceğini bekler miydiniz? Yunanistan; şu, Kardak Kayalıkları için ikide-bir efelendiğimiz, Avrupa Birliği üyesi, küçük ülke.
Türkiye’nin son dört yıl içindeki savrulmaları gözlerden kaçmıyor. ABD, Almanya, Hollanda, Çek Cumhuriyeti ve şimdi de Yunanistan ile zorladığı, bir manadaki insan ticareti tehlikeli boyutlara ulaşmış durumda. Yabancı basında yayınlanan bir makalede, Türkiye’nin anti-demokratik uygulamalar konusunda iyice kontrolden çıktığını, durdurulması gerektiğini yazıyordu.
ABD en son 70’li yıllarda İran’a bazı konularda açık çek vermiş. O da iyi ilişkilerine güvendikleri ama yanıldıkları, Devrik Şah, Rıza Pehlevi’nin hatırına. O da ABD’nin kırk yıldır başına bela olmuş. ABD Başkanı Carter dönemi, İran ile yaşadığı rehine krizi ile hatırlanıyor. O gün, bu gün Ortadoğu’da hiç kimseye, boş çek imzalama hatasına düşmemişler. Rotasını şaşıran Türkiye’den ikinci bir İran üretmek istemeyecekleri gayet açık.
Kadir Gürcan