İnsan hayatı, bütün dinlerde ve yeryüzündeki bütün hukuk sistemlerinde dokunulmazlar arasında zikredilir..
İslâm’da “zarûrât-ı diniyye” şeklinde ifade edilen temel değerler; dinin, canın, neslin, malın ve aklın korunması bütün dinlerin de gayesi olmuştur.
Bu değerler sıralamasında “canın korunması” önemli bir yer tutmaktadır. Hatta bu beş temel ilkenin hepsinin, dolaylı ya da doğrudan, canın korunması ile bir ilgisinin bulunduğunu söylemek de mümkündür.
Bu değerler sıralamasında canın korunmasının, bazı durumlarda, ilk sırada yer alan dinin korunmasından da önce geldiğini ifade eden alimler vardır.
Yeryüzünde insan hayatını korumaya yönelik tedbirler bütün hukuk sistemlerinde yerini almasına rağmen maalesef ki pek çok coğrafyada alenen insan hayatı hiçe sayılmakta ve hunharca masum insanlar katledilmektedir..
Özellikle müslümanların yaşadığı coğrafyalarda devam eden katliamlar, insanlarda makul düşünmeyi bitirmekte, korunması gereken canı, malı, nesli tehdit etmekte ve bunların yok olduğu yerde din de bu durumdan büyük zarar görmektedir.
Oysa ki Kur’an-ı Kerim’de haksız yere bir cana kıymanın, bütün insanları öldürmek gibi ağır bir suç olduğu; bir insanın hayatını kurtarmanın ise bütün insanlara hayat verme gibi değer ifade ettiği vurgulanmıştır.
“İşte bundan dolayı İsrail oğullarına kitapta şunu bildirdik:
Kim katil olmayan ve yeryüzünde fesat çıkarmayan bir kişiyi öldürürse sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur.
Kim de bir insanın hayatını kurtarırsa sanki bütün insanların hayatını kurtarmış olur.
Şüphesiz ki resullerimiz onlara açık âyetler ve deliller getirmişlerdi.
Ne var ki onların çoğu bütün bunlardan sonra, hâla yeryüzünde fesat ve cinayette aşırı gitmektedirler.” (Maide suresi,32)
Bu âyet insan hayatının kutsallığını vurgulayan en mükemmel bir beyandır. Hayatın korunması için, her bir kişi, başkasının hayatının kutsallığını kabul edip onu korumaya çalışmalıdır.
Bu hüküm mevcut Tevrat’ta yer almaz. Ama onun tefsiri olan Mişna’da (Sanhedrin, IV/5): “İsrail’den tek bir kişiyi öldüren, tüm ırkı öldürmüş gibi cezalandırılacaktır” tarzında yer alır (Kur’an Yolu).
Kur’an-ı Kerim’de, masum insanları katletmenin, Allah’ın gazap ve lânetine uğramaya sebep olacağı, Nisa suresindeki şu ayet-i kerimede ifade buyurulur:
“Kim bir mümini kasten öldürürse onun cezası, içinde ebedî kalmak üzere gireceği cehennemdir. Allah ona gazab etmiş, onu lânetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.” (Nisa suresi, 93)
Hz. Peygamber aleyhissalatü vesselam da Vedâ haccında orada hazır bulunan Müslümanların şahsında bütün insanlığa hitaben yaptığı konuşmasında:
“Bugün, bu ay ve bu belde nasıl kutsal ise, canlarınız, mallarınız ve ırzlarınız da öylesine kutsaldır, her türlü tecâvüzden korunmuştur; yani toplumun sorumluluğu ve hukukun güvencesi altındadır” (Buhârî, İlim, 37, I, 35) buyurarak insanın yaşama hakkının dokunulmaz olduğunu ilan etmiştir.
Geçmişte iki dünya savaşında yaşanan acılardan büyük dersler çıkaran medeni dünyanın insanları, insan hakları evrensel bildirgesiyle özellikle insan hayatını merkeze alan çalışmalar yapmış, bu çalışmalar dünyanın ekseriyetinde kabul görmüştür.
Şimdilerde iktidar ve menfaat hırsıyla gözü dönmüş bir kısım despot idareciler dünyanın değişik coğrafyalarında insan haklarını hiçe sayan zulümler icra etmekten geri durmuyorlar. İnsan hakları konusundaki oluşturulan bu bendleri yıkmaya çalışıyorlar..
Çinin zulmü altında inleyen Uygur kardeşlerimiz, darmadağın olan Suriye'nin insanı, yok olmakla karşı karşıya kalan Yemenliler, iç savaşlarla birbirine kırdırılan o güzelim İslam diyarları, Müslümanların yaşadıkları o cennet coğrafyalar cehenneme dönmüş durumda.. Ve daha niceleri..
Hele bizim memleketimiz, bugünlerde tarihinin en acılı günlerini yaşıyor..
Ülkesine hizmet etmek için dişini tırnağına takıp varını yoğunu seferber eden Anadolu insanının, iktidara taşıdığı insanlar tarafından en bayağı bir komplo ile ihanete uğraması..
Omuzlarında yükselttikleri insanlar tarafından aşağılanmaları, hapislere atılmaları, o hapislerde türlü türlü entrikalarla ölümlerine zemin hazırlanması hazmedilir gibi değil..
Gün geçmiyor ki o hapishanelerden bir cenaze haberiyle irkilmeyelim.. Halbuki bu masum insanların canları size emanetti.. Onların kendilerini koruyabilecek hiç bir imkanları da bulunmuyor..
O sağlıksız ortamlarda onları hasta ederek, tedavilerine izin vermeyerek, plastik sandalyeler üzerinde ölümlerini seyretmek nasıl bir vicdansızlık..
Bir de bunlar duyulmasın diye her türlü tedbiri almak, duyuranlara soruşturma açmak ha!..
Biz burdan uyaralım, birazcık olsun O Allah’a imanı olanlara, ahirette hesap vereceği kaygısı taşıyanlara şu ayetleri bir hatırlatalım:
“Sen, o zalimlerin işlediklerinden, sakın Allah’ın habersiz olduğunu zannetme! O, sadece onları, dehşetinden gözlerinin donup kalacağı bir güne ertelemektedir. O gün onlar başlarını dikmiş, gözleri donup kalmış, kalpleri bomboş koşup dururlar.” (İbrahim suresi, 42-43)
“Onlar tuzaklar kurdular, ama Allah nezdinde de onlara tuzak var, isterse onların tuzakları dağları yerinden oynatacak olsun! Sakın Allah’ın, peygamberlerine yaptığı vaadden cayacağını zannetme! Allah elbette mutlak galiptir, intikam sahibidir.” (İbrahim suresi, 46-47)
Allah’ın, hakka yardım etmesi ve haklı olanların hakkını zalimlerden alması, adaletinin gereğidir.
“Bir de sakın zulmedenlere meyletmeyin, sempati duymayın! Yoksa size ateş dokunur. Aslında sizin Allah’tan başka yardımcınız yoktur. Sonra O’ndan da yardım görmezsiniz.” (Bakara suresi, 113)
İktidar ve menfaat sarhoşluğuyla nice hayatlara kıyan, bilerek veya gafletiyle nice ocaklar söndüren, nice masum yavruları annesiz, babasız bırakan, aileleri paramparça hale getiren, nice melek yüzlü insanların ülkesini terketmesine, yollarda can vermesine, azgın Meriç’te veya Ege denizinde boğulmasına sebep olanlara ve onların bu zulümlerine destek olanlara bu ayet-i kerimeler bir şey ifade eder mi bilinmez.. Biz vazifemizi yapıp yine de hatırlatalım.
Sevgili dostlar bu akşam (20.10.2020) bir anma programıyla bu süreçte bu güne kadar bu uğurda zulme maruz kalarak hayatlarını kaybeden mazlum ve mağdur kardeşlerimizi anmaya çalışacağız..