Yönetim Şekilleriyle Adalet Gelir mi?

Hüseyin Odabaşı

Hüseyin Odabaşı

01 Mar 2021 11:24
  • Zulmü bertaraf etmek için neler yapmalıyız? Zulüm güç ve kuvvet sahiplerinden gelir. Adalet de zulüm de kuvvetin oğullarıdır. Kuvvet zulmün anası olduğu gibi adaletin de anasıdır. Veya adalet de zulüm de bir güce dayanması gerekir. Gücün zayıflaması nispetinde adalet de güç de azalır. Bu bakımdan adaletin tesisi için zulme dayanak olan kuvvet noktalarının zayıflatılması yetmez. Bu gücü adaletin tesisi adına kullanabilmek de gerekir. Bu sebepledir ki diktatörlerin yıkılmasından sonra halk dikta rejiminden kurtulmuş olsa da adaletin tesisi ve insanca yaşam da hemen mümkün olmaz. Hatta bir dikta rejiminin yıkılması bazen metastaz olan kanser hücresinin bütün bünyeyi sarması gibi anarşinin hortlamasına sebep olur.  

    Önemli olan gücü, adaletin emrine verecek olan anlayış ve mantığın millette hâkim olmasıdır. Hakiki adalet mantığı, kafasında ve gönlünde gelişmemiş bireyler, hep şekil ve kalıplardan medet umarlar. Meselâ demokratik bir sistem mi bizim için daha iyidir, adaleti temin edicidir? Başkanlık sisteminde acaba zulümler ve haksızlıklar yer bulamaz mı? Parlamenter sistem galiba en iyisi?  Şimdi başkanlık sistemiyle yönetilen Türkiye'de, muhalefet parlamenter sistemin tek çare olduğunu söylüyor. Bu tür yaklaşımlar ne kadar doğrudur, düşünmeliyiz! 

    Çoğumuza göre Krallıkla yönetim en kötü ve en zalimane bir yönetimdir. Sultanlar istediğini yapar, astığı astık kestiği kesiktir. Böyle bir yönetimde adaletin damlasının olması mümkün değildir. Mümkün değildir de Osmanlı'daki sultanlarla yapılan yönetimin bizden daha zalim olduğunu da iddia edemeyiz. Rum İspilanti’nin şikâyeti ile Fatih Sultan Mehmet mahkemeye gidiyor ve Kadı Hızır Efendi kolunun kesilmesiyle alakalı karar veriyor. Şu an hiçbir demokrasiyle idare edilen devletlerin adaleti daha henüz bu seviyeye ulaşamadı. Çünkü bir kere Rum İspilanti azınlık vatandaşıydı. Çünkü o zamanın dünya devletlerinin idarecilerinin değil azınlık vatandaşları tarafından kendi tebaasına ait biri tarafından dahi şikâyeti söz konusu olamazdı. Çünkü bugün dahi Cumhurbaşkanlığı makamı ve sıfatı taşıyan birini mahkemeye götürmek ve yargılamak yasal olarak mümkün değildir.    

    Allah'ın gölgesinde gölgelenecek olan yedi sınıfın ilkini “adil idarecilerin” olacağını söyleyen dinîmiz adil idare için hangi yönetim biçimini bize tavsiye etmiştir?  Aslında baştan söyleyelim ne Kuranı Kerimde ne de hadislerde dinimizin bu hususta direkt bir tavsiyesi yoktur. 

    Yönetimle alakalı sarih bir ayet olmasa da Peygamberimiz(sallallahu aleyhi vesellem) ve Hulefa-i reşidinin yönetimle alakalı uygulamaları nasıldır? Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) Allah’ın seçmesiyle önce peygamber sonra da Medine'ye hicretle beraber idareci de oldu. Babadan oğula geçen krallık veya seçimle yönetime gelmedi.  Onu(sallalahu aleyhi vesellem) Ümmeti Allah tarafından seçilmiş olduğunu düşündüklerinden dünya ve ahret işlerinde farklılık gözetmeden imanlarının gereği olarak her durumda itaat ettiler.

    Dünya ahret(ibadet) işleriyle alakalı yetkilerini bir peygamber başkasına devredebilir miydi? Belki! Samuel Peygamberin Hz. Calut’u İsrail Oğullarının isteği üzerine onların başına idareci seçmesi dünya işlerinin devredileceği ile alakalı laisizmi hatırlatan bir örnektir.  

    Efendimiz(sallallahu aleyhi vesellem) kendisinden sonrası için ümmetin başına bir idareci, Hz. Ebubekir’le alakalı küçük bazı işaretlerini görmemezlikten gelirsek, bir halife bırakmadı. Fakat ümmette ihtilaf ve iki başlılık meydana gelmesi ihtimaline karşı daha Peygamberimizin(sallalahu aleyhi vesellem) na'şını toprağa vermeden biat usulü ile Hz. Ebu Bekir’i halife seçtiler. İki küsur yıllık hilafetinden sonra ise Hz. Ebu Bekir, muhalefet olmaması için Hz. Ömer’i işaret eden mektubunu yazdı mühürledi ve sonra şurta reisine (emniyet müdürü) “Bunu al insanlara Ebu Bekir’in bu zarfta belirttiği kişiye bey’at etmelerini söyle.” dedi. Ebubekir’e duydukları güvenden dolayı insanlar bilmedikleri birine beyat ettiler. Hz. Ebubekir’in vefatından sonra zarfı açtılar ve bey’atı yenilediler. Hz. Ömer, suikasta uğradıktan sonra sağ kalan aşer-i mübeşşirinin içlerinden birini halife seçmelerini vasiyet etti. Yedi tanesi hayattaydı. Bu şura meclisi bütün Medine halkına yolcu olarak bulunanlara, tüccara, öğrencilere, hatta kadınlara(önemli) birkaç gün danıştıktan sonra Hz. Osman’ı halife olarak seçtiler.  Bu seçimde sadece iki kişi Hz. Ali’den geri kalanların tümü ise Hz. Osman’dan yana görüş bildirmişti. 

    Yani Hz. Ebu Bekir, seçime benzer biatla, Hz. Ömer vasiyetle Hz. Osman bir heyetin tavsiyesiyle Hz. Ali de galip bir görüşle yönetime geldi. Demek bu usullerin hepsi caiz. Ya babadan oğula geçen krallık için ne der dinimiz? Muaviye yanlış mı yaptı işi saltanata çevirmekle? Aslında bunun da dinimizin dışında haram bir uygulama olduğunu söyleyemeyiz. Kur'an'da; “vevraise süleymanu davude”(Neml, 16) deniyor. Kuran, Hz. Davut ‘un ve Hz. Süleyman’ın krallığını anlatıyor bir anlamda tasdik ediyor. Zayıf bir rivayete göre Hz. Ali kendi yerine daha vefat etmeden oğlu Hz. Hasan’ı vekil tayin etmesi krallığın veya sultanlığın yönetim tarzı olarak caiz olduğunu gösterir. Çünkü bizim dinimiz; Kuran, sünnet ve dört halife efendilerimizin uygulamalarıdır. 

    Demek dinimiz tarafından bize dayatılan bir yönetim tarzı yoktur. Zamanın ve çağın ruhuna hangisi daha uygunsa, önemliyse o türden bir yönetim uygulanabilir.  Nihayetinde yönetim şekli de bir kalıptır, işin özü bu kalıba idarecisiyle beraber bütün bir toplum vicdanına adaleti tecelli ettirecek bir mananın hâkim olmasıdır. 
    01 Mar 2021 11:24
    YAZARIN SON YAZILARI