Doğuda yazı yok, sözlü kültür var denir. Bundan dolayı biz aramızdaki anlaşmaları pek yazmaz, işlerimizi konuşarak çözme yoluna gideriz. Çok çalışırız lakin işler sarpa sarınca kimin ne dediği belli olmadığından, haklı haksız birbirine karışır. Batıda yazılı kültür, Doğu’da yani Müslümanların yaşadığı coğrafyalarda sözlü kültür ağır bastığından sağlam anlaşmalar yapamaz ve sağlıklı büyük ortaklıklar kuramayız.
Yaptığımız işlerde pek yazılı çalışmadığımız gibi hele daha yapmadığımız işleri plan yapıp yazıya dökmek ise hak getire. Yapacaklarımızı planlayarak yazıya dökmek ve bu çerçevede realize etmeye çalışmak ise bizim için daha üst seviyeden bir davranıştır. Çünkü “yaptıklarımıza ve yapacaklarımıza Allah şahit değil mi, Allah bilmiyor mu? Ayrıca ne gerek var şahitler huzurunda yazmaya, kaydetmeye, plan yapmaya” deriz işlerimizi genellikle çürük hafızamızın hatırlama gücüne emanet ederiz.
Fakat beşerî ilişkilerimizde yemin ederek şahit gösterdiğimiz Allah Zülcelal Hazretleri ise bu yazma, not alma, kayıt düşme hususunda nasıl davranıyor ve biz kullarından neler bekliyor? Mesela Rabbimiz bir iş yapmadan önce planlıyor mu? Kayıt tutuyor mu? Yaptıklarını ve yapacaklarını yazar mı mesela. Onun da yaptıklarını ve yapacaklarını kaydettiği bir defteri, bir kütüğü var mıdır?
Bu satırları okuyan sizler şu an fesuphanallah! ‘Rabbimiz neden yapacaklarını önceden planını yapsın ve özel bir defterine yazsın ki! O’nun bir şeyi gerçekleştirmeden önce not almasına ve planlamasına ihtiyacı yok ki. Zaten bir şeyin olmasını dilediği zaman “kün” diye emreder, hemen ardından o şey “fe yekün” olarak anında oluverir” dediğinizi duyar gibiyim.
Bakalım gerçekten bizim dediğimiz gibi mi, düşündüğümüz gibi mi?
Evet, doğru Rabbimiz’in zamanın herhangi bir diliminde iş yapması ve bir şeyi yaratması için plan yapmasına, meleklerinden de yardım almasına ihtiyacı yoktur. Fakat Rabbimiz, yazıya kaydedip plan yapmaya muhtaç olmamasına rağmen her şeyi levh-i mahfuzda yazılı olarak saklı tuttuğunu, yarattığı ne varsa bir plan dahlinde var ettiğini Kuran-ı Kerim’de ısrarla beyan etmiştir. Onun yarattığı kâinatta yağmurun yağmasına kadar her şey bir plan dahilinde cereyan eder.
“Gökten uygun ölçüde su indirir, onu arzda tutarız. Kuşkusuz bizim onu gidermeye de gücümüz yeter”(Mü’minun, 18)
Ve Neml Suresi’ndeki ayet, her şeyin kayıtlı bir kitaptan adeta sudur ettiğini ifade eder:
Gökte ve yerde gizli olan hiçbir şey yoktur ki, apaçık olan bir kitapta olmasın." (Neml Suresi, 75)
Bu plan ve ölçülü yaratma neticesinde Allah’ın yarattığı kâinatta bir boşluk, plansızlık yoktur ve buralarda bir kusur ve ayıbı kimse göremez, gösteremez:
“Sonra tekrar tekrar(göğe) bak; bakışların (aradığı çatlak ve düzensizliği bulamayıp) âciz ve bitkin hâlde sana dönecektir.” (Mülk, 4)
Demek Rabbimiz tarafından her şeyin daha önceden bir kaydı tutulmuş, yani her şey kayıtlı ve bilgisi dahilinde. Buna bizim amel, iş ve davranışlarımız da dahil mi? Tabi ki dahil.
“Oysa sizi de yapmakta olduğunuz bütün amellerinizi (ve hareketlerinizi) de Allah yaratmıştır (yaratmaktadır) .”(Saffat, 96)
O kullarının nasıl davranacaklarını bilerek yaratıyor.
İş, amel ve davranışlarımızı bizim irademiz doğrultusunda nihayetinde Rabbimiz yaratıyor olmasına rağmen her amelimiz daha sonrasında, üçüncü bir varlık olan görevli melekler tarafından yine de yeniden kayıt altına alınıyor, muhafaza diliyor ve dosyalanıyor. "Muhakkak sizin üzerinizde hafız (gözetleyici) melekler var. Kiram (değerli) kâtipler var. Her ne yaparsanız bilirler." (El-İnfitâr: 82/10-12)
Rad Suresi’nde de Kâtip Meleklerin görevleriyle alakalı şöyle denir:
İnsanın arkasında ve önünde, Allah'ın emriyle onu koruyan ve yaptıklarınızı kaydeden melekler vardır."(Er-Ra'd: 13/11)
Davranış ve fiillerimizin bu derece kuvvetli bir şekilde kaydedilmesinin sebebi yarın Ruz-i Mahşerde hesaba çekilmek içindir. Davranış ve fiillerimizden meydana getirilen kitabın bu denli detaylı bir şekilde kayıt tutulmuş olması karşısında insanoğlu küçük dilini yutacaktır:
“Artık kitap (amel defteri) ortaya konmuştur; suçluların, onda yazılı olanlardan korkuya kapılmış olarak, “Vay halimize! Bu nasıl kitapmış! Küçük-büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!” dediklerini görürsün”(Kehf, 49)
Davranış ve amellerimizin vukuundan sonra Meleklerine kaydettirmiş olması vukuundan önceki iş, amel ve davranışlarımızın plansız ve yazılı olmadığı anlamına da gelmiyor. Bakınız Rabbimiz ne diyor: “Yeryüzünde vuku bulan veya başınıza gelen hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir kitapta yazılı olmasın. Kuşkusuz bu Allah’a göre kolaydır.”(Hadid, 22)
Evet hayatımızın kare kare hem yaratılmadan önce hem de yaratıldıktan sonra kaydedilmesi sahipsiz ve başı boş olmadığımız anlamına gelir:
“İnsan, kendisinin başı boş bırakılacağını mı sanır?” (Kıyamet, 36)
Tevekkül de tefviz de teslim de işte bu temele oturur.
Evet toparlayacak olursak;
Demek Allah önceden yazmış olduklarını, bildiklerini yaratıyor tabiri caizse uyguluyor.
Tehallaku bi ahlakıllah: “Allah'ın ahlakıyla ahlaklanın” hadisine göre bizim de yapacağımız şeylerin planını yapıp mümkünse yazıya geçirmemiz, gelecekle alakalı plan yapmamız gerekir. Allah ahlakına uygun olan budur.
Gelecek planlaması yapan, hedef tespit eden müesseselerle, insanlarla yapmayanların başarısı aynı değildir. Rabbimiz planladığı gibi yaratma ve iş yaptığından aynı davranışı işlerimizi planlayarak kaydederek yapmamız Allah ahlakına yaraşan bir davranış olur.
Kuran’dan kaynaklanan bu anlayış Selçuklulara ve Osmanlılara kadar sirayet etmiş ve onlar da işlerini yazı ile kayıt altına alarak yapmışlardır. Osmanlı arşivlerinin ne denli zengin olduğu izahtan varestedir. Son yüzyılda Doğuda Müslümanlarda dinleri ile beraber yazılı kültür de bozulmuş yerini ne idüğü belirsiz karmaşa ve kalitesizlik almıştır.
Öyleyse bir dua cümlesiyle bitirelim;
Allah, rızasına uygun planlar yapıp yazıyla da kaydederek her türlü dağınıklıktan, anlaşmazlıklardan ve keşmekeşlikten bizi ve bütün Müslümanları muhafaza buyursun. Âmin!