Yusuf suresinde tevili’l ehadis daha çok rüya tabiridir. Yusuf Suresi’ne göre bir ilimdir. Günümüzde rüya tevili fizik, kimya, biyoloji veya tarih ilmi gibi bir ilim değildir. Fakat Hz. Yusuf (a.s) döneminde tevili’l -ehadis bir ilimdi. Ve herkesin kolay kalay elde edeceği bir ilim olmadığını HZ Yusuf’ta (a.s) bir peygamberlik nişanesi olarak verilmesinden anlıyoruz.
Yusuf Suresi’nde veya Hz. Yusuf Efendimizin hayatında kendinin, kralın iki de hapishane arkadaşlarının rüyaları vardır. Kendi rüyasını babası yorumlar, peygamberdir. Hz. Yakup (a.s) oğlunun bu rüya ile peygamberliğinin müjdelendiğini anlar. Hâsit(hasetçi) kardeşlerine bu rüyadan bahsetmemesini de tembihler. Demek her rüya özellikle kalbinde hastalık olanlara anlatılmamalıdır:
“Babası Yakub: “Yavrucuğum” dedi. “Bu rüyanı kardeşlerine anlatayım deme, yoksa kıskançlıklarından dolayı, sana karşı bir tuzak kurabilirler; doğrusu şeytan gözle görünmese bile insan için apaçık bir düşmandır.” (Yusuf, 5)
Diğeri Kralın rüyasıdır. Bu rüya bir milletin kaderini ilgilendirdiğinden yorumu da bir milletin istikbalini alakadar eder. Kral rüyasında:
“Ben rüyamda yedi semiz ineği, yedi zayıf ineğin yediğini; ayrıca yedi yeşil başak ve yedi de kuru başak görüyorum. Ey ileri gelenler! Eğer rüya yorumluyorsanız, rüyamı bana yorumlayın” dedi. (Yusuf, 43) Ve Hz. Yusuf bunu;
“Yedi yıl âdetiniz üzere ekin ekeceksiniz. Yiyeceğiniz az bir miktar hariç, biçtiklerinizi başağında bırakın.” (Yusuf, 47) diyerek yorumlar.
Bu yorum en isabetli olanıdır desek konuyu tam anlatmış olmayız. Çünkü Hz. Yusuf (a.s) Efendimizinki yorum değildir, bir ilimdir. Bu rüya ilmi ona azizlik kapısını açtı. Baba ocağında gördüğü rüya onu peygamberliğe, kralın rüyasını tevili de onu vezirliğe taşıdı. Mahkumların rüyasını yorumlaması da O’nun hapisten kurtuluşunu temin etti. Çünkü o devirde rüya ilminin dilini çözmek bir üstünlük sebebiydi.
Fakat önemle üzerinde durulması gereken bir konu var ki o da tevil’i ehadisin sadece rüya ilminden ibaret olmamasıdır. Kralın rüyasını Hz. Yusuf (a.s) realize eder. Tabiri caiz se ekonomi bakanlığına talip olur ve kralın rüyasını hayata tatbik eder. Bu görülen rüyaların realize edilmesi çok önemli bir konudur. Zira davamızla hizmetimizle alakalı öyle görülen rüyalar vardır ki ya bir kısmı realize olmuş hayata taşınmış veya pek çoğu gerekli şartlara ulaşamadığından tatlı bir hayal olarak kalmıştır.
Mektuba kitabında Üstadım Bediüzzaman Hazretleri, Allah dostları tarafından Ramazan-ı Şerifte beklenen ve rüyası görülen fütuhatın neden gerçekleşmediği sorulur. Üstadımız da görülen rüyanın veya haber verilen fütuhatın doğru olduğunu ancak tevil ve yorumunun isabetli olmadığı üzerinde durur. Çünkü belki peygamber rüyaları hariç hemen her rüya semboller aleminin izlerini taşır. Bir şiir tahlili gibi rüyada görülen sembolleri ne manaya geldikleri üzerinde durmaya çalışmalı ve sembollerin arasındaki verilmek istenen mesaj idrak edilmelidir. Asfiya mertebesinde olanlar hariç insanların rüyaları isabetli yorumlamaları neredeyse mümkün değildir. (Bediüzzaman, On Sekizinci Mektup Birinci Mesele)
Bir de rüyaların bazıları gelecekle alakalı bir mana taşıyabilir. Bu tür rüyaları idrak ve izah etmek ise hepsinden zordur. Çünkü gayıbı Allah(c.c) kendi dest-i kudretine almıştır. Mugayyebat-ı hamsenin bahsedildiği Lokman 34. ayetin çizdiği sınır ve çerçeveyi aşan rüyaları çok ehli değilsek yorum ve teviline çalışmaya kalkmamak gerekir.
Bir de tevili’l ehadisin yaşadığımız hayatta mana ifade eden olaylarla kendini anlatması, dil olması, mesaj içermesi vardır. Mesela mevsimsiz bir kelebek görürsünüz acaba şu manaya mı;bu gün bir Allah dostu ile karşılaşacağım anlamına mı geliyor dersiniz. Bu nev’i deki tevilu’l ehadis, vesveseye kaymamak ve asırlardır yaşanan tecrübeye dayalı olmak kaydıyla her olayın bir şifre veya anlam ifade etmesi kâinatta yaratılan hiçbir şeyin tesadüfi olmayıp Yüce yaratıcı tarafından tasarlandığı inanç, kanaat ve idrakine dayanır.
Asr-ı saadette Medine mescidi yapılırken her kes bir kerpiç Ammar Bin Yasir ise iki kerpiç taşıyordu. Bunun üzerine Peygamberimiz(sav): “Vah Ammâr! Kendisini âsi (bâgi) bir topluluk öldürecek. Ammâr onları cennete, onlar ise onu cehenneme davet ederler” dedi (Buhârî, “?alât”, 63). Şimdi iki kerpiç taşıması üzerine ta seneler sonra Sıffın savaşında meydana gelecek olan katli haber vermek mucize seviyesinde bir tevil ul ehadistir. Çünkü bu vakanın haberini Peygamberimiz(sav) Ammar’ın iki kerpiç taşımasından okumuş gibidir.
Hudeybiye’de anlaşması için Mekke tarafından gelenlerle anlaşma pek vaki olmadı. Bir beşaretle yola çıkılmış ancak Mekkeli müşrikler sizi ne pahasına olursa olsun Kâbe'ye sokmayız diyorlardı. Bu düğümün çözülmesi gerekiyordu. Ancak gelen Müşriklerle anlaşmak mümkün olmuyordu. Bu defa anlaşma yapmak için MEKKE hesabına Süheyl bin Amr’in geldiğini görünce Efendimiz(sav) isminin anlamına atıfta bulunarak; “işimiz şimdi kolay olacak” dedi. Çünkü Süheyl adının anlamı Arapçada “kolaylık” demekti.
Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), Ebu Zerr’in yalnız yaşayıp yalnız vefat edeceğini bir mucize olarak Tebük Seferi esnasında haber verdi. O sefer esnasında devesi zayıf olduğu için Ebu Zer ordudan geri kaldı. Devesinden ümidini kesince eşyalarını sırtlandı ve yaya olarak yoluna devam etti. Nihayet bir konak yerinde istirahate çekilen orduya yetişti. Uzaktan gelmekte olan kimsenin Ebu Zer olduğunu öğrenen Allah Resûlü ise şöyle buyurdu:
“Allah, Ebu Zerr’e merhamet etsin! O, yalnız yürür, tek başına ölür ve tek başına haşrolur!” (Hakim, el-Müstedrek, 3/53)
Bu olay üzerinden Fetullah Gülen Hoca Efendi’nin şunları söyler:
“Ebu Zerr’in ileride başına gelecekler, Efendimiz’e vahiy yoluyla bildirilmiş olabileceği gibi O, gördüğü bu manzarayı hadiselerin dilini okuma yönünde kendisine bahşedilen bir firasetle de yorumlamış olabilir. Bu tür yorumlamaya Kur’an’ın ifadesiyle te’vîl-i ehâdîs denir. Bazıları, te’vîl-i ehâdîsi sadece rüya yorumu olarak anlar. Oysaki onun alanı çok daha geniştir. Günlük hayatımızda cereyan eden hâdiselerden çeşitli mânâlar çıkarmak da tevil-i ehadisin bir çeşididir. Meydana gelen olaylar aslında misal âlemine ait sembollerin gözle göreceğimiz şekilde vücut kazanmasıyla ortaya çıkar. Dolayısıyla tevil-i ehadis, misal âlemiyle şehadet âlemi, yani metafizik âlemle fizikî âlem arasındaki bu münasebetin sezilmesine, misalî sembollerin anlamlarının bilinmesine bağlıdır. Bu manaları anlayıp yorumlamak ise herkesin yapabileceği bir iş değildir.”
Gelecekle alakalı plan proje yapmak yapılması gerekenlerle alakalı fırsatları kollamak ve verilere dayalı olarak hazırlık yapmak da tevili’l ehadis’le alakalıdır. Örneğin bir tüccarın piyasayı koklaması, işiyle alakalı istatistik verilerine dayalı olarak tedbir alması, bir gidişat belirlemesi de hadiselerin dilinden anlamakla mümkündür.
Daha çok tevili’l ehadisi gayp aleminden henüz şehadet alemine alamet ve işaretleri tam belli olmamış işar ve işaretler üzerinde isabetli tespitler ve tahminler yapmak anlamlına gelse de bir milletin 30 yıllık enerji ihtiyacını planlamaya çalışıp şimdiden atılması gereken adımları atmak da tevilil ehadsin içine girer.
Hele hadiselerin ve olayların dilinden anlama ve çözmeye çalışmak ferdi bir gayretin ötesinde istişare mevzuu haline getirildiğinde Allah'ın olayların dili ile bize vermek istediği mesajı daha iyi okumanın önünü açmış oluruz. Çünkü on kafa ile düşünüp on gözle görmeye çalışmanın verimliliği izahtan varestedir.
Ya olumsuz olayların yaşanacağını gösteren alamet ve işaretlerin dili yorumu nasıl olmalı? Olumsuzluklar üzerinde çok kafa yormamak veya mümkünse hayra yormak gerekir. Daha da olmadı panik boyutuna varmayacak şekilde tedbire baş vurup sadaka verebilir veya dua edebiliriz. (Ebû Dâvûd, Tıb, 24)
Enes -radıyallâhu anh-’den rivayet edildiğine göre Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
“– Uğursuzluk yoktur. Ben, hayra yormayı tercih ederim.”
Sahâbîler:
– Hayra yorma (tefe’ül) nedir? dediler.
Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-:
“– Güzel, olumlu sözdür” buyurdu. (Buhârî, Tıb, 19; Müslim, Selâm, 102)
Bir başka hadislerinde Peygamberimiz olumsuz olarak hissedilen olaylar karşısında dua etmeyi tavsiye eder: Urve bin mir -radıyallâhu anh- şöyle dedi:
Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’in huzurunda uğursuzluktan söz edildi. Bunun üzerine:
“– En güzeli, hayra yormadır. Uğursuzluk, hiçbir Müslümanı teşebbüsünden vazgeçirmesin. Herhangi biriniz hoşlanmadığı bir şey gördüğü zaman:
“Allahım! İyilikleri sadece Sen verirsin; kötülükleri yalnız Sen giderirsin. Günahtan kaçacak güç, ibâdet edecek kuvvet ancak Sen’in yardımınla kazanılabilir» diye duâ etsin” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Tıb, 24)