Hariciler Hariçte Kalanlar

Hüseyin Odabaşı

Hüseyin Odabaşı

09 Eki 2023 01:57

  • Allah bizi insan olarak imtihan ediyor. Ve edeceğini söylemiş zaten. Mülk Suresi ikinci ayete göre Allah, ölümü de hayatı da imtihan için yarattı. Hayatın anlamı, ölümün yegâne manası imtihan. Bazı insanlar imtihanı kazanır bazı insanlar ise kaybeder. 
    Cemaatler de milletler de insanlar gibidir.  Cemaatler de imtihan olur, zorluklara ve baskılara maruz kalırlar. Davranışlarındaki kalite samimiyet belli olsun diye.  Mazlum insanlar gibi mazlum cemaatler vardır. Zalim cemaatler de. Susanları, zulmü savunanları veya mazlumun yanında olanları vardır.
    İmtihanın baskı ve dayatma şeklinde olanı bir cemaatteki asabiyeti bozabilir der İbn- ı Haldun. Asabiyet bir toplumu veya kavmi bir arada tutan manevi, ailevi bağlardır. Baskının şiddetine göre bu bağlardan bazıları dayanamaz, derken kopar. “Artık kendi başımın çaresine kendim bakacağım. Ne haliniz varsa görün” der noktasına gelir işler. Bu nedenle asabiyetin en büyük düşmanı harici ve dahili baskılar veya başarısızlıklardır. Mukavemet ve sabır, yaralı asabiyetlerin en mühim ilaçlarıdır.  
    Peygamberimizin(sav) ve sahabenin insan üstü gayretleri sonucu özellikle Medine'de dört başı mamur bir topluluk oluştu. Fakat bu topluluğu bir araya getiren, kaynaştıran bütünleştiren kavim veya kabile bağı değildi. İbn -ı Haldun sosyolojik dehasını kullanarak bu durumun “dini asabiyet” olduğunu tespit etti.  Evet Peygamberimizin(sav) etrafında halelenmiş olan bu cemaatin de bir asabiyeti vardı. Fakat bu imana ve kurana dayalı bir asabiyetti. Gücünü enerjisini Allah’tan ve sünnet -i seniyeden alıyordu. 
    “Dini asabiyet” Bedir savaşında “kabile asabiyeti” ile ilk defa karşı karşıya geldi. Çünkü dini asabiyetinden dolayı Müslümanlarla beraber olan Hz. Ebu Bekir, kabile asabiyeti yani bağlılığından ötürü Bedir kuyularına kadar çarpışmaya gelen oğluna; “eğer savaş esnasında seni görseydim gereğini yapmaktan bir an tereddüt etmezdim” demişti.  
    Çok sağlam bağlar ve atkılardan meydana gelen bu dini asabiyet özellikle Hz. Osman'ın halifeliğinin ikinci devresinden itibaren bozulmaya, gevşemeye yüz tuttu. Çünkü Hz. Osman Efendimiz haklı gerekçelerle kendi kavminden olanları imarette ve imamette öne geçirmesi dînî asabiyetin rağmına, aleyhine işledi.  Daha sonraki dönemlerde dini asabiyet Hz.  Ali'nin tarafında, kavim asabiyeti (ümeyye oğulları) Hz. Muaviye’nin tarafında kaldı. Hz. Ali dini asabiyetin son temsilcisidir. Osmanoğulları dahil dini asabiyetle kavim asabiyeti bazen anlaştı, uzlaştı ; bazen biri mağlup diğeri galip durumda oldu; bazan da biri diğerini neredeyse yok edecek hale geldi. 
    Dinin referanslarını en önde tutan Hz. Ali Efendimizle daha çok kavminin genel karakterine göre hareket eden Hz. Muaviye arasında savaşlara varan sürtüşmeler devam ederken yorulanlar, asabiyeti bozulanlar oldu. İnsanlardan, dinden, haktan veya Hz. Ali’den uzaklaşan ve yönetime karşı ayaklanarak cemaatten çıkanlar oldu. 
    Hz. Muaviye aynı kabileden oldukları Halife Hz. Osman'ın yere düşen kanın hesabını Hz. Ali’den sordu. Katilleri bul ve cezasını ver dedi. Hz. Ali’nin şehit edilen Hz. Osman Efendimizin katillerini hemencecik bulup teslim etmesi mümkün değildi. Çünkü Hz. Osman'ın kanını yere dökenlerin beraber bulundukları güruh, Ali Efendimizi destekleyerek hilafet makamına çıkarmıştı.  Bu açmazın veya paradoksun içinden çıkmak Ali Efendimiz için kolay değildi. Ali Efendimiz kendini destekleyenlerin içindeki katilleri bulmak için beklemeyi tercih etmesi ve işi savsaklıyor, katillerin elini kolunu sallayarak içimizde rahat gezmesine fırsat veriyorsun düşüncesi, Muaviye ile Hz. Ali'yi karşı karşıya getirdi. İş bir çeşit kan davasına dönüştü. Hz. Muaviye halife olarak öldürülen ve kendi kabilesinden olan Hz. Osman efendimizin kanını yerde bırakmamak için Hz. Ali'nin hilafetini tanımadı. Ve işler çığırından çıktı. Müslümanlar karşı karşıya gelip savaş etmek zorunda kaldılar.  Savaş olduğunda kesin kaybedecek olan Muaviye'nin Sıffın’da imdadına Arapın dâhisi Amr Bin As yetişti. Kuran parçaları mızraklarla havaya kaldırıldı. Ve Kuranın hakemliğini istiyoruz dediler. 
    Hz. Ali böyle bir “tahkim” olayının tuzak olduğunu söylemesine rağmen özellikle daha sonra Havariç olarak isimlendirilecek olan grup, tarafından hakemlere yani Kuranın hakemliğine başvurulması için baskı yaptı. Fakat hakem olayından da bir sonuç çıkmayınca Ali'yi de Muaviye'yi de dinlemeyen bir anlamda idare ve yönetimi “ahkemül hâkimin” diyerek Allah aramızda hakem olarak varken bir hakeme veya idareciye ne gerek var diyen hariciler türedi. Onlar artık savaş etmek istemiyorlardı. Yıllarca devam eden iç karışıklıklardan dolayı yorgundular. Özellikle bu kardeş kavgaları herkesi yormuştu.  
    Bütün bunları neden anlattım? Evet, kökleri tarihte biraz daha gerilere kadar gitse de tam çözümsüzlüklerin olduğu, kardeş kavgalarının yaşandığı bu esnada Hariciler denilen bir grup oluştu.  Aynı durum bugün hicretlerden, hapislerden, zalimlerin mala mülke tasallutundan yılmış ve yorulmuş olan bazı hizmet hareketi mensupları için de geçerlidir. Bunca imtihan ve sıkıntılarla baş edemeyen bazılarımız artık benden buraya kadar diyebilir. Bunca belalı imtihanlar neticesinde cemaat veya dini asabiyeti(bağlılığı) yok olabilir. Kendilerine göre haricilere benzer bir yol yöntem belirlemek isteyenlerimiz olabilir. 
    “Havariç, bir halife veya devlete ihtiyaç duymaz, bilakis sade iman ve üstün ahlaka ihtiyaç duyar.” (Muhammet Hamidullah, İslam'da Anayasa, sf 45). 
    Hariciler anlam darlığına hapsederek Kuranın rehberliğini yeterli gördüler. Sünneti seniyeyi göz ardı ettiler. Ali'den de Muaviye'den de ümit kesen Hariciler kendilerini ibadete verdiler. Allah işimizi görür dediler. Namaz kılmaktan dizleri nasır bağladı. Sahabenin ekserisinden daha çok Kuran okur oldular. Fakat zalimdiler, serttiler.  Kendilerini dışındaki Müslümanları tekfir ettiler. Fakat bunca ibadete düşkün olmalarına rağmen inanç ve akide problemleri vardı. Onlara göre Namaz kılmayan kafirdi. Fakat Allah'a olan ibadet ve itaatlerini yeterli görüp zaten her işimizi Allah görür düşüncesi ile yöneticilere itaatten ve Müslümanların birliğinden ayrıldılar.  
    “Hâricîler’in ahlâkî davranışlarının iki ana temeli takvâ ve şecaattir. İbadetlere devam, dünyadan uzaklaşma, sürekli Kur’an okuma, özendirici ve sakındırıcı naslara titizlikle uyma onların en önemli özellikleri olarak görülmektedir. Abdullah b. Abbas, Hz. Ali tarafından Hâricîler’e gönderildiğinde onların alınlarının çokça secde etmekten dolayı zedelenmiş, secde esnasında yere temas eden diz ve dirseklerinin nasır tutmuş olduğunu görmüştü.” (İslam Ansiklopedisi)
    Evet Hulefa i Raşidinin son devresinde Haricileri doğuran şartların aynısını bugün biz de yaşıyoruz. Türkiye'de siyasal İslamcıların uyguladığı amansız baskı, zulüm ve insan kaçırmaya kadar varan gasp gibi olumsuz dayatmalar Hizmet Hareketi içeresinde bazı fertlerde yorgunluk yılgınlık,  dahası bu zulmün bitmesinde etkin bir rol almadığını düşündükleri Hizmetteki idarecilerinden uzaklaşıp kendi başlarının çaresine bakmak gibi bir Harici teşekkülü, ekolü meydana gelebilir. İşlerimizi istişare etmeyi yeterli görüp ana gövdenin kendi kararlarına göre hareket etmesini isteyebilirler. Bunca eziyet ve zulümlere karşı alınması gereken tedbirleri alamadılar diye idarecilere olan güvensizlik zamanla “kendi başımızın çaresine kendimiz bakalıma” dönüşebilir. Kuran var bize yeter, risaleler var zaten bize yeter; hatta Hocamızın kitapları var bize yeter çizgisinde yeni bir haricilik bataklığı teşekkül edebilir. Serkeşliği bırakıp itaat etmek gerekirken serserilik moda haline gelebilir. 
    Çaresi mi? Çaresi Ali gibi davranmak, onun davetindeki incelikleri kavramaktan geçer. Haricîlerin üzerine onlarla konuşmak için gönderdiği Abdullah bin Abbas'a ne diyordu Hz. Ali:
    “Onlarla konuşurken Onlar sana Kuran’dan ayet okursa sen onlara Peygamberimizin hayatından örnekler ver, sünnetten misaller getir.”
    Yani kendisi vahiyle Kuran-ı Kerim’in nazil olduğu Peygamberimiz(sav) sahabe -i kiram efendilerimize nasıl bir Müslümanlık öğretti, talim ettirdi. Toplu ve organizeli bir Müslümanlıktı onlarınkisi.  Model onlardır, prototip onlardır. 

    09 Eki 2023 01:57
    YAZARIN SON YAZILARI