Fetret ve Ukrayna

Hüseyin Odabaşı

Hüseyin Odabaşı

07 Ara 2022 09:39
  • İnsan olmanın da mümin olmanın da en temel esaslarından biri merhametli ve şefkatli olmaktır. Müminin merhameti iman sahibi olmayanların merhametinden daha büyük olur, olmalıdır. Çünkü ahirete inanmayan biri insanların sadece dünyevi sefalet ve perişanlığı karşısında şefkat duyar, onlara merhamet eder. Fakat ahrete inanan bir müminin merhametinin kapsamına insanların ahretteki durumları da girer. Sevdiklerimizin veya insanların dünya ve ahiret saadetleriyle ilgilenebilmek ve irtibat kurabilmek için dünyayı ve ahreti kapsayacak o denli geniş ve derin bir şefkat ve merhamet gerekir. 


    Kur'an’da 114 defa tekrar eden besmelede Allah Zülcelal Hazretleri kendini Rahman ve Rahim olarak bize tanıtır.  Yarattıklarının kendisine göre nihayetsiz güçsüzlüğü ve zayıflığı O’nun (c.c) rahmetini de sonsuz yapmıştır. Hem dünyadaki hem ahretteki sefalet ve perişanlığından insanlığı kurtarmak göreviyle gelen Hz. Peygamberin (sav) şefkati de o denlidir, o nispette büyüktür. Tevbe Suresi’nin sonlarına doğru olan bir ayette merhameti ifade eden iki sıfatını Allah Zülcelal Hazretleri, Peygamberimizle (sav) alakalı kılmıştır:


    “Ant olsun, size içinizden, sizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki bir sıkıntıya düşmeniz pek ağır gelir ona, pek düşkündür size, müminleri esirger, rahimdir”(Tevbe, 128) Fezleke yani söz “Rauf’un” ve “Rahim” le noktalanır.  Re’fet kökünden gelen Rauf; “kalbi dayanamayacak derecede merhametli” demektir. Allah burada kendine ait olan “Rauf” ve “Rahim” sıfatlarını Efendimiz (sav) için kullanmıştır. Sefalet merhametle doğru orantılıdır. İnsanların sonsuz sefaletini ortadan kaldırmak için merhametin de sonsuz olması gerekir. Bu nedenle Efendimiz ’deki (sav) ve O’nun yolunu takip eden büyük mürşitlerin şefkat ve merhameti de Allah'ın Rahman, Rahim ve Raufiyetinin bir tecellisi, dalga boyu veya aksidir. 


    Büyük mürşit Üstadımız, siyaset alemlerinden uzak oluşunu merhametsizlikle gerekçelendirir: “Şefkat, vicdan, hakikat bizi siyasetten men’ ediyor” der. (K. Lahikası,  sf. 193. Çünkü vahşi hayvanların boğuşmasını andıran günümüzün siyasetinde (politika) “acırsan acınacak duruma düşersin” prensibinden dolayı şefkate, merhamete ve Rauf olmaya yer yoktur.  Allah’ın besmeledeki rahmetini hatta damlasını siyaset âlemlerinde görmek mümkün değildir. 

    İçtimai yani sosyal hayatımızın ıslahı için Üstadımıza göre ilki merhamet olan 5 esas lazımdır:

    Birincisi: Merhamet.
    İkincisi: Hürmet.
    Üçüncüsü: Emniyet.
    Dördüncüsü: Haram ve helali bilip haramdan kaçınmak.
    Beşincisi: Serseriliği bırakıp itaat etmektir. (K, Lahikası, 193)

    Rahman bir Allah’a ve Rauf bir peygambere iman eden şefkatli Üstadımız, İkinci Dünya Savaşı’nda ki bu savaşta 70 milyon insan öldü, sefil olan mazlumları, perişan olan masumları, hastaları, evleri başlarına yıkılanları ve dünyalık her şeyini kaybedenleri düşünür ve onlara karşı daha çok ahiretleri hesabına derin bir üzüntü duyar. Çünkü hem dünyada sefil olmak hem ahirette kaybediyor olmak çok acıdır. 


    Hâlbuki müminlerin felakete uğrayanlarında bu derece bir hasaret ve kaybediş söz konusu değildir. Çünkü müminin kaybolan zayi olan malı sadaka hükmüne geçer, keffaretüz zunup olur. Hatta bu dünyalık zarar ahirette yaşayacağı sonsuz cennetteki durumunu; makamını yüceltir. Bu bakımdan mümin olmayan felaketzede masumların hali daha düşündürücüdür, daha içler acısıdır. Çünkü hem dünyada hem ahirette kaybetmek söz konusudur.


    Üstadımız İkinci Dünya savaşında evleri başlarına yıkılan perişan olan masum insanların çoluk çocuğuna fetret penceresinden bakarak merhametli bir tespitte bulunur. “Üç- dört aydır ki, dünyanın vaziyetinden ve harbinden bir haberim yokken Avrupa’da, Rusya’daki çoluk çocuğu acıyarak tahattur ettim...


    O musibet –i semaviyeden ve beşerin zalim kısmının cinayetinin neticesi olarak gelen felaketten vefat eden ve perişan olanlar eğer 15 yaşına kadar olanlar ise, ne dinde olursa olsun şehit hükmündedir. 15’inden yukarı olanlar, eğer masum ve mazlum ise mükâfatı büyüktür; belki onu cehennemden kurtarır. Çünkü ahir zamanda madem fetret derecesinde din ve din-i Muhammedîye (asm) bir lakaytlık perdesi gelmiş ve madem ahir zamanda Hazreti İsa’nın (a.s) din-i hakikisi hükmedecek İslamiyet'le omuz omuza gelecek. Elbette şimdi fetret gibi karanlıkta kalan ve Hz. İsa’ya (a.s) mensup Hristiyanların mazlumları çektikleri felaketler bir nevi şahadet denilebilir. Elbette o musibet onlar hakkında medeniyetin sefahatinden ve küfranından ve felsefenin delaletinden ve küfründen gelen günahlara kefaret olmakla beraber; yüz derece onlara kardır diye hakikatten haber aldım.” (K. Lahikası, sf. 80) 


    Üstadımızın bu söyledikleri bugün Ukrayna Savaşında mazlum mağdur ve sefalet içinde kalmış olan masumlar için de geçerlidir. Zulümde parmağı olmayan 15 yaşından aşağı olanlar ölürse şehit hükmünde olur. 15 yaşından büyük olan zulme karışlamamış masum olanlar da cehenneme inşallah girmeyecekler. 


    Üstadımız şu çelişkiyi de aslında ortadan kaldırmış oluyor. Evet, sadece iman edenler cennete girecekler. Fakat iman ettiği halde zulümde ileri gidenlerin hali ne olacak? Kur’an-ı Kerim okuduğu halde bunu da Allah yaratmıştır demeden insanların hayatını zehir edenler de mi elini kolunu sallayarak cennete girecekler? Zulümlerin içinde bazı öyle zulümler var ki nesillerin imanına engel oluyor bilakis onların deist veya ateist olmalarına yol açıyor. Masum bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir diye Kur’an-ı Kerim söylüyor (Maide 32). “Sebep olan yapan gibidir” prensibine göre yaptığı zulümlerle nesiller boyu küfrün ve perişanlığın devamına vesile olanların imanı da zamanla hakikatini kaybeder ve böyle bir imanın ahirette hiçbir tesiri ve faydası da kalmaz. 


    Yani bir tarafta Müslüman olan zalimler var; diğer tarafta ise insanlığın hayrına çalışan ıslah edenler, masumlar, zulme uğrayanlar, evleri başlarına yıkılanlar, ezaya ve cefaya uğrayanlar var. Müslüman zalimleri hemencecik cennete, Müslüman olmayan masumları da kestirmeden cehenneme göndermek bir kere Allah’ın adalet ve merhametiyle bağdaşmaz (Allah’u Alem).


    Konumunuz Müslüman mazlumlar olmadığından zaten onlara söyleyeceğimiz bir sözümüz olamaz. Örneğin Çin’in zulmüne maruz kalan Uygur kardeşlerimizin ahiretteki durumları Üstadımızın Kastamonu Lahikasındaki verdiği ölçülere göre kar içinde kar lütuf içinde lütuf şeklinde olacaktır. (inş.) 

    07 Ara 2022 09:39
    YAZARIN SON YAZILARI
    YAZARLAR