Fakat dünyevî uhrevî artma ve azalmalarda kul olarak iradelerimizin esas alındığını unutmamak gerekir. Yoksa sırf takdir deyip işin içinden sıyrılıp çıkamayız. Yazgı, her zaman irademiz veya nüfus sayısınca iradeler toplamı olan bir milletin ortalama iradesini hesap eder ona göre kaderimiz yazılır. Allah kesinlikle zulmetmez ayetlerini böyle anlamalıyız. Mesela Enfal 25. ayeti, bir milletin kaderinin o milletin iradelerinin ortalamasına göre tayin ve tespit edildiğini belirtir: “Öyle bir fitneden sakının ki; sizden sadece zulmedenlere mahsus kalmaz. Ve bilin ki; Allah’ın ikabı (cezası) şiddetlidir.”(Enfal, 25)
Zillet veya izzetli yaşamımızda en belirleyici unsur arkadaş, kardeş veya dostlarımıza karşı irademizi nasıl kullandığımız konusudur. Dost ve arkadaşlarımızla birlik ve beraberliğimiz, yeryüzünde izzeti netice veren gücün meydana gelmesinde ilk ve en önemli etkendir. Bu nedenle Allah’ın bize bahşettiği irâdî tavırlarımızı şer’i(şeriata uygunluk) çerçevede dostluk meydana getirecek şekilde sarfetmemiz gerekir. Tabi bu dostluk Allah dostluğuna dayalı şartlı bir dostluktur. Çünkü dost ve arkadaş olalım diye her yolu, her yöntemi mübah göremeyiz. Bu bakımdan Üstadımızın manay-ı harfi ve manay-ı ismi postulatından hareket ederek meşrutiyeti manay-ı harfiye dayanan bir dostluk olmalıdır. Böyle bir dostluk şayet mümkün olmayacaksa en azından dostlarımızla karşı karşıya gelmemeye çalışırız. Hemen belirteyim dostlarımızla çatışmamak onların yanlışları karşısında gerekli tavrı sergilememek olarak algılanmamalıdır. Doktorların, hekimlerin hastalarıyla çatışmayıp durumun ve vaziyetin tayin ve tespitine dayalı bir usul benimsemeleri gibi biz de dostlarımıza karşı uygun bir davranış veya hal ortaya koyabiliriz.
Evet çatışmanın, kavga etmenin hır gür çıkarmanın aramızdaki çekim gücünü sıfıra indirdiğini ve dolaysıyla sözlerimizi tesirsiz hale getirdiğini Kuran-ı Kerim söylüyor:
“Allah'a ve Resul'üne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.”(Enfal, 46)
Tarihte akıllı davranan büyüklerimizin Müslümanlarla, din kardeşleriyle karşı karşıya gelmemeye özen gösterdiklerini görürüz. Ertuğrul Gazi'nin idareciliğindeki Kayı Boyunun göç ederek Batı'daki bu uç noktayı yerleşim birimi olarak seçmelerindeki en büyük iki etken ve dayanak vardır. Birincisi Osmanlının beylik olarak mekân tuttuğu coğrafya tahripkâr Moğolların tesir ve baskısından uzak bir yerdedir. İkincisi belki daha önemlisi Kayı Boyu’nun yerleştiği bu topraklar, Anadolu beyliklerinin de dışında olup Bizans'a komşu olması hasebiyle de siyasi ve mezhep çatışma ve kardeş kavgalarından uzaktır. Yani Osmanlıların kurulmasında ve hızlıca büyümesinde kardeşleriyle siyasi kavga ortamının dışında kalmaları önemli bir etken olmuştur.
"Anadolu’da kurulan bu beylikler arasında, bilhassa Karaman Oğulları ve Germeyen Oğulları büyük bir nüfuza sahipti. Böyle olmakla beraber, yeni bir siyasi gelişme için en elverişli ve sakin yerler batı uç bölgeleri idi. Moğol tesir ve baskısından uzak kalan bu bölgelere büyük nüfus kitlesi yanında, Muhtelif meslek zümrelere mensup olanlar da göç ederek dini ve siyasi faaliyetlerine daha serbestçe devam etmekte idiler. Bunlar arasında Ahilik teşkilatına mensup olanlar ile Alp veya Alperen, Abdal ve Baba ünvanı ile bilinenler önemli bir mevkie sahiptir." (Büyük İslam Tarihi 10. cildin. 134)
Bu çok yerinde bir tespittir. Alman İmparatorluğu'nun kurucusu Bismarck da aynı gerekçelerle Amerika Birleşik Devletleri'ni çok şanslı olarak görürdü. Çünkü Amerikalıların iki tarafı denizlerle çevrili diğer taraflarındaki sınır komşuları ise gayet fakir ve zayıf devletlerdi. Bu sebeple yakın coğrafyalarında düşmanları zayıf olan Amerikalılar, önce iç barışı temin ettikten sonra hızla büyüyüp dünyanın bir numaralı devleti haline geldiler.
Evet dışarda düşmanlık besleyen güçlü komşular ve içerdeki kavgalar bir topluluğun veya bir milletin büyüyüp gelişmesini baskılar. Bu nedenle Hizmet Hareketi Türkiye'de cemaat, mezhep ve tarikatlarla bir ve beraber olamasa da onların hizmet alanlarına girerek onlarla karşı karşıya gelmemeye dikkat etti. Daha çok Kolejler üzerinden diyalog faaliyetlerinde bulunarak aslında diğer cemaat ve tarikatların alanlarına dokunmadı. Kuran Kursları ve medrese faaliyetlerini hep sınırlı tuttu. Fakat Hizmet Hareketinin bu civanmertliğini günümüzün cemaat ve tarikatları ne kadar anladı bilinmez fakat bu saygılı tutum neticesinde de Allah bu Hareketin önünü açtıkça açtı.
Evet istikbalimizin ve bahtımızın açılmasını istiyorsak içimizdeki kardeşlerimize mürüvvetle; dışımızdaki düşmanlarımıza karşı da müdaraatla muamele etmeli ve herkese karşı saygılı olmalıyız. (Yirmi İkinci Mektup)
Not: Müdara: Kin ve husumeti gizleyip zahirde dostluk göstermek. Hüsn ü muamele. Dostları taltif düşmanları müdara. (Şemsettin Sami, Kamus i Türki, Müdara maddesi)