Âlemlerin Rabbi olan Allah, insanların nazarlarına; biri tenzîlî, diğeri tekvînî olmak üzere iki kitap sunuyor. Kur’an ve Kâinat kitapları. Aslında kendisi de üçüncü bir kitap olan insanın, bu iki kitabı beraberce mütealâ etmesi isteniyor. Çünkü kâinat ta, kur’an da sonuçta insan için. Bu iki, hatta üç kitabın müellifi aynı ALLAH’tır. Biri mütekellim-i Ezelinin Kelâm sıfatından, diğeri de Hallak- A’zamın Hâlik ve Sâni’ sıfatlarından kâf-nun fabrikasında imal edilmişlerdir. Dolayısıyla aynı kelâm ve iradenin mahsulü olduklarından birbirleriyle uyumlu yaratılmşlardır. Birbirlerinden ayrılmaları hiç mümkün değildir, Zira bunlar birbirlerini tamamlayan unsurlardır. Biri ötekisiz olamaz. Ötekisi de berikisiz. Kur’an kâinatın okunan tipi, kâinat da sessiz Kur’an. Her ikisini de insan seslendirecek ve yaratılış gayelerine uygun hale getirecek. Bu iki kitabın ayrı ayrı okunup mütealâ edildiği yer ve zamanlarda insanlık hep kaybetmiştir, ve kaybetmeye de devam edecektir. Çünkü yanlış yol ile doğru hedefe varılamaz. Yer yüzünde Allah’ın halifesi ünvanını taşıyan (2,30) ve emaneti yüklenen insanın (33,72) bu iki kitabı beraberce okuma mecburiyeti vardır. Aksi bir durum hal-ü pür melâlimizin resmidir.
Bu iki kitabın ayetleri vardır. Birisinin (Kur’an) ayetleri okunur, seslendirilir ve üzerinde tefekkür ve tezekkür edilir. Emir ve yasakları hayata aktarılır. Diğerinin (Kâinat) ayetleri temaşa edilir, üzerlerinde araştırmalar yapılır, san’atlı yaratılışları üzerine tefekkür ve tezekkür edilir. Her iki kitabın ayetleri üzerinde birlikte çalışma yapıldığında insanın imanı güçlenir. Taklidler tahkike dönüşür. Her iki kitabın ayetlerinin aynı Kudret elinden çıktığı aşikâre görülür. Çünkü böyle kitapları başka bir müellif yazamaz. Derin bir tefekkür ile bakıldığında Kur’anın ayetleri ile kâinatın ayetleri mucize oluşları (Benzeri yapılamaz) açısından aynıdırlar. İnsanlık âlemi bu gün ulaştığı teknolojik gelişmişliğine rağmen bütün güçlerini bir araya getirseler bile ne Kur’anın ayetlerinden bir ayetini yazabilirler (2,23) ve ne de bu kâinatın en küçük ayetlerinden biri olan bir sinek yapabilirler. (22,73)
Bu iki kitabın birbirlerine bakan tarafları ile konu ele alındığında görülen manzara şudur; Kur’an kâinatı okumakta, Kâinat da Kur’anı dinlemektedir. Bu tabloyu seslendiren Üstad Bediüzzaman Hazretleri 25. Sözde şöyle buyuruyor. ‘’Kur’an şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi ve ayat-ı tekviniyeyi okuyan mütenevvi dillerin tercüman-ı ebedisidir.’’
Bu enfes beyan, Kur’an ile kâinatın bu kadar güzel uyumunu anlatmada eşsizliğini muhafaza ediyor. Kâinatın sırlarını doğru tercüme edebilmenin yolu Kur’anı iyi anlamaktan geçtiği gibi, Kur’anlaşmanın en kolay yolu da kâinat ile bütünleşmekten geçiyor.
İnsanlık tarihinde bu nazik dengeyi tutturamayan talihsizler, kâinattaki güçlere tapma gibi en âdî davranışı sergilemekten kendilerini kurtaramamışlardır. Onun için Kur’ansız kâinat karanlık, kâinatsız Kur’an da anlamsızdır. Bu iki kitap tapılmak için değil, anlaşılıp sırları çözülsün ve kitapların müellif-i ezelisi olan Allah, esma ve sıfatları ile bilinsin, O’na kulluk yapılsın diye yaratılmışlardır. Bir hadis-i kutsî de ‘’Ben gizli bir hazine idim. Bilineyim diye mahlükatı yarattım.’’ buyuruluyor.
Bunca hakikatler ayan-beyan ortada iken, günümüz itibarı ile bu iki kitabı ne müslümanlar ve ne de gayri müslimler beraberce okuma başarısını gösterememenin acı sonuçları insanlığı huzursuz etmektedir. Öncelikle müslümanlardan beklenen husus; birinci kitap olan Kur’an-ı Kerimi okuyup anlayıp, kâinata o gözlükle bakıp sırlarına muttali olmaları gerekir. Bu birlikte okuma ile elde edilen medeniyetin saadet-i dareyni netice vermesi beklenir. Tarihte bir zamanlar olduğu gibi. Okunduğu halde kâinata yansımayan Kur’an ile müslümanlar sadece ahirette derece kazanabilirler, fakat dünyada zillet ve meskenetten hiç bir zaman kurtulamazlar.
Sünnetullah olarak bilinen Allah’ın değişmeyen kanunlarına bakıldığı zaman, açıkça görülüyor ki; bu kanunlara kim riayet ederse sonuç elde eder. Müslim, gayri müslim fark etmez. Kitaplardan sadece birisini okuyup da ikincisi ile ilgilenmeyenler sadece bir yerde mükafat alırlar. Gayri müslimler de bu iki kitaptan sadece müslümanların aksine kâinat kitabı ile ilgilenip Kur’an kitabı ile ilgilenmediklerinden dünyalarını ma’mur etseler de ahiretlerini harap ediyorlar. Halbuki insanlar iki kitabı birlikte okuyarak ancak dünya ve ahiretlerini kazanacaklardır.
Bu iki kitabı okuma biçimi hem müslim ve hem de gayri müslimler için problemli bir okumadır. Bu iki kitabı ayrı ayrı okumanın her iki tarafa da faydadan çok zararı vardır. Problemin halli için iki yol gözüküyor. Birincisi: Tarihte olduğu gibi Müslümanlar bir kez daha bu iki kitap birlikte nasıl okunarak insanlığın evc-ü kemaline ulaşılabileceğini göstereceklerdir. İlim-irfan merkezli bir medeniyetin sahipleri olacaklardır. Dünyaya da insanlık dersi vereceklerdir. İkincisi: Gayri müslim dünya hidayete erip müslümanlara bu iki kitabın birlikte nasıl okunacağını göstereceklerdir. Üçüncü hal muhal.
Dr. HÜSEYİN KARA