Kader Sezen Aksu’ya tarihi bir fırsat sundu

Hamdullah Öztürk

Hamdullah Öztürk

25 Oca 2022 12:07
  • Yaptığımız bir işin, hiç hesap etmediğimiz sonuçlar doğurduğunu zaman zaman fark ederiz. Kısaca kader deriz buna. Eğer sebep-sonuç ilişkisi içinde problemi anlayıp, ona göre davranabilirsek “Kaderin yolumuza su serptiğini” ya da halk deyimi ile Allah’ın “Yürü ya kulum.”dediğini anlarız. Din dil ile söyleyecek olursak, yapılan iyi bir işin en az on katı ile ödüllendirileceğine dair ilahi taahhüt çıkar karşımıza. Ancak hesap dışı gelişen bu durum bazen tam sınıra getirir ve ötesine geçebilmek için iradi olarak bir adım daha atılmasını ister. İşte buna “kader denk noktası” deniliyor. O noktada atılacak adım ya çıkışın kapısını açar ya da çöküşe götürür. Yani final imtihanı gibi bir şeydir. 

    Sezen Aksu tam da böyle bir noktaya geldi. Kendisi sanatçı olarak Allah’ın verdiği kabiliyetleri geliştirmiş ve yaklaşık elli yıldır zirvede kalabilmiş bir yetenek. Yarım asırdır beste beste dokuyarak toplum üzerindeki etki alanını da genişletti. Zaman zaman da o etkiyi ülkemizin, insanımızın hayrına olacağına inandığı yerlerde değerlendirdi. Şimdi iradesi dışında gelişen olaylar nedeniyle siyaset arenasının tam ortasında duruyor. Karşısında bazı uygulamalarına destek olduğu Tayyip Erdoğan ve iktidarı var. Sanatını kutsalımıza hakarette kullanmakla Sezen’i suçluyor ve “dilini koparmakla” tehdit ediyor.

    Arkasında ise eski ifadesi ile katı laikçiler, şimdilerde ise -Emre Uslun’nun isimlendirmesiyle- Ulusolcular var. Onlar da “Yetmez ama evet.” Ve “Kürt açılımı” gibi konularda iktidar politikalarına destek vermekle suçluyorlar Sezen’i. Orada da kalmıyor, Erdoğan döneminin ne kadar yanlış uygulamaları olmuşsa hepsini alt alta yazıp, tamamına destek vermiş gibi suçluyorlar. Ulusolcuların suçlamalarındaki dengesizliği görmek için Yılmaz Özdil’in “Sezen Aksu” yazısını okumak yeter de artar bile.

    Manzara açıkça gösteriyor ki, sadece Erdoğan kayıtsız şartsız biat istemiyor, ulusolcular da öyle. Yoksa 2010 yılında AB’ye girmek ve AB kriterlerine Türkiye’yi taşımak gibi vaatlere inanıp, Anayasa değişikliklerini desteklemek ve Kürt açılımı gibi kardeş kanı dökülmesininin önüne geçilebileceği ümidiyle projelere evet demek, neden Sezen’i, Akpartililerin bütün yanlış uygulamalarının sorumlusu ilan etmelerine neden olsun ki? Ama oldu. Çünkü  sadece “irticacılar” yahut “İslamcılar” değil, modern dünya ile gayet uyumlu yaşayabilen samimi dindarlar da onlara göre “Çağcıl Türkiye’nin” olmaması gerekenleri kategorisinde yer alıyor.

    O yüzden en güzel projeleri ortaya koysalar bile o projeler desteklenmemelidir. Çünkü o destek projeye destek olmaktan çıkar, irticanın güçlenip, zemin bulmasına hizmet eder! İşte ulusolcu kafa böyle çalışıyor. Sezen Aksu’nun durumu tam da kavga konusu şarkının sözlerindeki gibi: “Aha yine, aha yine Önümüz uçurum ardımız dağ” İşte “kaderdenk noktası” da yaklaşık olarak böyle bir şey.  Bu durumda Sezen ne yapacak?  Önce Erdoğan’ın “dil kopartma” tehdidine gerekçe olarak gösterilen “Ne şahane bir şey yaşamak” şarkısına bakalım: Şarkı, var olmanın ve hayatın güzel bir şey olduğundan bahsediyor. Acısıyla, tatlısıyla, keder ve mutlu günleri ile neticede hayatın şahane olduğunu söylüyor. Hz. Âdem ile Havva annemizin “zellesi” ile adem evlatlarına hayat yolu açılmış olmasından son derece mutlu bir tablo çiziliyor. Yani burada Hz. Adem ile Havva validemizin, hayat tecrübesine sahip olmadıkları için şeytanın kendilerine kurduğu tuzağa düşmüş olmalarını “cehalet” olarak zikretmesi hakaret anlamı taşımıyor. Zaten beş senedir şarkı piyasada olmasına rağmen hiç kimseden bir tepki gelmemesi de dinleyicilerin o ifadeden bir hakaret anlamı çıkarmadığını gösteriyor.

    Zülfü Livaneli’nin yapıcı bir üslupla ifade ettiği gibi şarkıdaki “cahil” kelimesi, günlük dilde de kullandığımız şekliyle tecrübesizlik olarak anlamaya müsait. Burada Sezen Aksu’ya “Keşke daha özenli bir kelime seçilmiş olsaydı.” diyebiliriz. 

    Şimdi bir de Erdoğan’ın çevresinde söylenen ve yıllardır dile getirildiği halde Erdoğan’ın tek bir cümle ile olsun reaksiyon göstermediği sözlerden üç tanesine örnek olarak bakalım: Eğer mesele dini hassasiyetse Egemen Bağış ve Tolga Ağar gibi İslam’la ilgisi “Bakara-makara” seviyesinde olanları sözlerini geçelim. Efgan Ala gibi İslamcı ve biraz da İrancı olarak bilinen kişinin “Hz. Peygamber Mekke’ye girerken gururlandı. Biz gururlanmadık.” sözüne Erdoğan’dan bir tepki geldi mi? Hayır. Erdoğan’ın bakan yaptığı bir kişinin kendilerini peygamberden üstün görmesi mi daha büyük bir kusur Sezen Aksu’nun şarkıdaki ifadesi mi? Efgan Ala’ya yahut kendisine “Adeta ikinci bir peygamber” ve “Erdoğan’a dokunmak ibadettir.” diyen Akparti yöneticilerine Erdoğan’dan bir tepki geldi mi? Hayır. “Haşa biz kim oluyoruz ki, Hz. Peygamberle kıyaslıyorsunuz. Bize dokunmak ibadet oluyor!” demesi gerekmez miydi? Eğer bir dini hassasiyet söz konusu olsaydı kesinlikle bunlara sessiz kalınamazdı. Maalesef bu insanlar Erdoğan hoşlandığı için bu sözleri söylediler ve ödül beklediler. 

    Evet önü uçurum, arkası dağ Sezen Aksu’nun. Ve bu siyaset arenasına kendi iradesi ile gelmedi. Ama buradan çıkış onun tercihi ile olacak. Ya iki taraftan birisine biat edecek ki, bu çok zayıf bir ihtimal. Onu tanıyanlar tehditlerden korkmadığını söylediler. Zaten cevap mahiyetinde yazdığı “Avcı” başlıklı şarkı sözleri en azından Erdoğan ve çevresine biat etmeyeceğine delalet ediyor. Ya kimseye yaranmak mümkün değil madem, sanatını icra et gerisine karışma, diyecek ve işine bakacak.

    Ya da bu anlamsız cepheleşme ve karşı cephedekileri toptan inkar kafasını reddedecek. İyi ve güzel olanı kimin elinde olduğuna bakmadan destekleme ve bu dogmatik kafaları tarihin arşivlerine gönderme konusunda cesur adımlar atmaya devam edecek.  Ve böylece Allah’ın verdiği kabiliyet ve kendisinin ortaya koydugu gayretlerle elde ettiği başarıyı, birbirini anlamaya ve uzlaşarak geleceğe yürümeye çalışan bir toplumun oluşmasına öncülük etmekte değerlenidererek taçlandıracak. Zor bir durum ama Sezen Aksu da kolay biri değil.

     

    25 Oca 2022 12:07
    YAZARIN SON YAZILARI