Dünya yeni bir 2008 krizinden endişe ettiği için önde gelen merkez bankaları yeniden para musluklarını açıyor. Kimse para otoritelerinden bu kadar hızlı bir U dönüşü beklemiyordu.
Bütün hesaplar doların değer kazanacağı, Amerika’da faizlerin artmaya devam edeceği beklentisine dayanıyordu.
2008 krizinde büyük bankalar ve şirketler başta olmak üzere piyasanın ihtiyaç duyduğu nakiti temin etmek için vanayı sonuna kadar açan Amerikan Merkez Bankası (Fed) ödünç verdiği paraları geri topluyordu.
Para çekildikçe gelişmekte olan ekonomilerde kur şoklarına bağlı krizler meydana geliyordu.
AMERİKA PARA MUSLUKLARINI TEKRAR AÇIYOR
Amerika’da faizler yüzde 0,25’ten yüzde 2,50’ye kadar yükseltilmişti. 2020’ye kadar faizlerin yüzde 3 mertebesine çıkabileceği tahminlerinin aksine ibre temmuzdan itibaren tersine döndü.
Fed politika faizini eylül ayında yüzde 1,75-2,00 aralığına indirdi. Fed’de bugün ve yarın faiz toplantısı var.
Alınan karar 30 Ekim Çarşamba Türkiye saati ile 21:00’de ilan edilecek. Tahminlerle uyumlu bir karar çıkması hâlinde faizler yüzde 1,50-1,75 aralığına inecek.
Fed sadece faizleri aşağı çekmiyor. 2017 yılı sonunda sıfırlandığı tahvil alım işlemlerini yeniden başlatıyor. Aylık 60 milyar dolarlık tahvil alınacağı telaffuz ediliyor ki bu durumda piyasalara para yağacak demektir.
BÜYÜME MOTORU İÇİN PARA BOLLUĞU
Fed gibi Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Japon Merkez Bankası (BOJ) da faizleri sıfıra yakın seviyede tutarak para bolluğuna bolluk katacak.
Merkez bankaları piyasanın çökmemesi, kredi kanallarının kapanmaması için önleyici hekimlik önlüğünü giydi. 2008’de olduğu gibi şirketlerin, hisse senetlerinin, bankaların pula dönmemesi için vakit varken tulumbaya su veriyorlar.
ABD Başkanı Donald Trump’ın başlattığı ticaret savaşı, İngiltere’nin Avrupa Birliği ile devam eden Brexit muamması ya da zoraki nikâhı dünya ekonomisini aşağı çeken ağırlıklar.
Suriye eksenli jeo-politik riskler ve ülkelerin kendi iç dinamikleri ilave edildiğinde dünya ekonomisinde büyüme gelecek sene yüzde 3’ün altına kadar gerileyebilir.
BÜYÜK FOTOĞRAFA DİKKAT
Amerika yüzde 2,3 ila yüzde 3 arasında salınan milli gelir artışından vazgeçmek istemediğine göre faiz indirimleri ile aralanan perde uzun müddet açık kalabilir.
Fed’in piyasaya para vermesini berrak hale getirmek için bir misal: Türkiye’de akaryakıt fiyatında yüzde 60’ı bulan vergilerin oranı yüzde 10’a kadar indirilse ne olur? Akaryakıt ucuzlar, tüketim artar, enerji maliyetleri düşer, yatırımların önü açılır vb...
Aynı şekilde Fed maliyeti belirleyen faiz aşağı çekerek dünyada dolara erişim kolaylaştırıyor. Dolayısıyla herkesin hesabını değişen bu büyük fotoğrafa göre yapmasında fayda var.
DOLAR BOLLAŞIRSA TL DEĞER KAZANIR
Türkiye’ye bakan yönü ile para bolluğu döviz kuru üzerindeki baskıyı hafifletecek en önemli faktördür.
“Son birkaç aydır ciddi badirelere rağmen dolar niye artmıyor?” sorusunun sık sık telaffuz edilmesinin sebebi de bu.
Suyun, yani doların kaynağında atılan taşın oluşturduğu dalgaların Türkiye kıyılarında hissedilmesi zaman alıyor.
Zaman farkı sebebiyle olup biteni anında fark etmek mümkün olmuyor.
Türkiye gibi döviz açığı olan ve gelişmiş ülkeler karşısında edilgen konumdaki ekonomiler üzerinde dolar endeksli gelişmeler daha belirleyici oluyor.
AMERİKA HEP BELİRLEYİCİ OLUYOR
"Amerika'dan bize ne!" diyenlerdenseniz bir daha düşünün! Kim ne derse desin dolar hâlâ dünyanın en önemli rezerv parası.
2008 krizi Amerika’da başladı, Türkiye 2009’da krize girdi.
Yine hatırlanacağı üzere Türkiye’nin 2018 yılı ağustos ayında karşı karşıya geldiği kur şokunun temelinde yine ABD’de atılan bir taş vardı.
Zordaki Türkiye ekonomisini çökertecek sarsıntıları tetikledi o taş.
Siyaset cenahından atılmış olsa da ABD kaynaklı baskı birkaç ay içinde ekonomiyi kasıp kavurmaya başladı.
Aynı dönemde gelişmekte olan piyasalardan faizlerin arttığı ABD’ye tersine göç devam ediyordu.
Dolar anavatanında yüksek getiriye koşarken Türkiye gibi döviz açığı, yüksek borçları ve bütçe açığı olan bir ekonominin ABD Başkanı Donald Trump’ın “Ekonominizi mahvederim.” tehdidine mukavemet etmeyeceği ilk dakikadan belliydi.
ERDOĞAN’IN İNADININ BEDELİNİ 82 MİLYON KİŞİ ÖDÜYOR
Bu acı gerçeği Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) lideri ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kabullenmek istemedi.
Her ne kadar iki ay sonra pastör Andrew Brunson’ı serbest bırakarak vaziyeti toparlamaya çalışsa da mermi ekonomiyi son sürat delip geçmişti.
Hadisenin sıcaklığı geçtikçe Türkiye ekonomisi kan kaybına bağlı olarak komaya girdi.
Hukuk ve demokrasiden uzaklaşmış ülkeye sıcak para girişi de durmuşsa, hatta sıcak para bavulunu toplayıp o ülkeden kaçıyorsa kapıyı postacıdan önce kriz çalacakır.
Nitekim Erdoğan Türkiyesinde öyle oldu.
Türkiye yüzde 35’e kadar yükselen faizlerin bedelini bütçe açığının 130 milyar lirayı bulması (Merkez Bankası’ndan gelen 81 milyar TL’ye rağmen), işsiz sayısının 5 milyona yaklaşması, büyük şirketleri bile içine alan iflaslar ve konkordato ilanları ile ödüyor.
ERDOĞAN’IN MASA BAŞI FORMÜLLERİ VE YENİ DENGELER
Son iki-üç aydır enflasyonu masa başında düşüren hükümet, faizleri de buna göre yüzde 14’e kadar indirmişti.
Dünyada para bolluğunun başlayacağı mevsime girilmese Erdoğan ve damadı Berat Albayrak’ın masa başı hilelerinin ekonominin yarasına merhem olmayacağı yaşayarak tecrübe edilecekti.
Ancak artık tablo değişti. Fed’in sunduğu ucuz ve bol doları kapan yatırımcılar Türkiye gibi batıya göre 10 misline varan oranlarda faiz veren, borsadaki şirketleri sudan ucuz bir ekonomide kendilerini bekleyen fırsatları kaçırmak istemez.
Kargosunda dolar balyaları yüklü olan uçaklar gelişmekte olan piyasalara doğru havalandı. Pilotların en iyi bildikleri pistlerden biri de Türkiye.
Erdoğan’ın mevcudiyetinin sebep olduğu riskleri hesaba katarak ihtiyatlı bir iniş yapmaları hiç şaşırtıcı olmaz.
ESKİ TÜRKİYE OLSAYDI DOLAR 4 LİRANIN ALTINA İNEBİLİRDİ
Paranın bollaştığı bir dönemde Türkiye 2013 öncesindeki Türkiye olsaydı batıdan doğuya doğru fırsat seferine çıkan küresel fonların etkisi ile dolar 4 liranın altına bile inebilirdi. Ancak 2018 krizinden sonra bu mümkün değil.
Herkesin ağırlıklı olarak dövizde mevzi aldığı bir dönemde bunları ifade etmek akıntının tersine kürek çekmek gibi gelebilir.
Fed sürpriz bir şekilde faiz indirimlerine başlayana dek doların Türk Lirası karşısında değer kazanmaya devam edeceğini belirten iktisatçılarla aynı cenahtaydım.
Türkiye’nin yeniden dış kaynak akışını temin etmeden ekonomik krizden çıkması mümkün değil. Çünkü kasada para kalmadı.
Kefen parasına kadar harcadı hükümet. Dış borç stoku 457 milyar dolar. İç borçlar dahil edildiğinde rakam 700 milyar dolara yaklaşıyor.
YA IMF YA DA SICAK PARA, BAŞKA ÇARE YOK
Tünelin ucunda ışığı görmek istiyorsak Uluslararası Para Fonu (IMF) destekli iradi bir tercihte bulunmamız ya da piyasa dinamiklerinin Türkiye lehine şekillenmesi gerekiyordu.
İkinci ihtimal giderek kuvvetleniyor.
Ertelenmiş tüketim ve yatırım harcamaları, bâkir bir borsa ve kelepir fiyatına satılığa çıkarılan şirketler elinde para tutanları Türkiye’ye yöneltecek.
Sıfırdan yatırım yapmak için değil, elde-avuçta kalanları ucuza kapatmaya ve biraz parlattıktan sonra 1'e aldığını 2'ye, hatta 3'e satmaya gelecek vur-kaç sermayeden bahsediyorum.
Bu tarz sermaye için getiri eğrisi demokrasiden, basın hürriyetinden önde gelir.
Erdoğan bu fırsatı da yine yandaşı ihya etmek, çukura düşen müteahhitleri kurtarmak için heba etmezse krizin yaraları yavaş yavaş sarılabilir.
Faiz ve kur düşüşünün yan yana olduğu dönemlerde ithalata bağımlılığı gereği Türkiye ekonomisi hep büyümüştür.
Bu büyüme modelinin yan etkileri olsa da bir sıfırdan daima büyüktür.
ERDOĞAN DA MUHALEFET KRİTİK KAVŞAKTA
Türkiye'de döviz fiyatı iktisatçıların zannettiğinde daha fazla etkili.
Kur düşerse ithalatın maliyeti düşer. Sanayinin katma değer problemi yüzünden cari açık artmasına artar, ancak ekonomi yeniden büyüme patikasına geçer. Yatırımlar yeniden artmaya, işsizlik azalmaya başlar.
Erdoğan muhtemelen krizin tahribatının onarılmaya başladığını fark ettiği anda fırsatı kaçırmamak için erken seçim kararı alacaktır.
Tabii bütün bunlar Türkiye’nin Amerika ya da AB ile yeni bir siyasi kriz yaşamamasına bağlı.
En kuvvetli olduğunu zannettiği bir dönemde Erdoğan’ı ummadığı bir şekilde zayıf düşüren ekonomik kriz halihazırda hem Erdoğan hem de muhalefet için kritik bir kavşakta.
Kim doğru zamanda doğru kararlar alırsa avantaj elde edecek.
KRİZE SEBEP OLDUĞU HALDE KENDİNİ “KRİZİ BİTİREN ADAM” İLAN EDEBİLİR
Erdoğan, Türkiye’yi kurtaran kahraman rolüne dünden hazır. İşlediği hukuk cinayetlerinin ve devleti aile şirketi gibi yönetmesinin krize sebep olduğu gerçeğini çok kolay unutturabilir.
Elindeki medya gücü ve bütün düşünce faaliyeti A Haber seyretmekten ibaret milyonlar sayesinde yerle bir olan itibarını bir anda parlatabilir.
Erdoğan bu dönemde Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun kuracakları partilere oy kaptırmamak, hatta iki partinin ölü doğması için genel af bile çıkarabilir. Nitekim iki yeni parti için en önemli çıkış noktası baskı ve zulümlere karşı yeniden hukuk devletine dönüşü vadetmeleri...
Erdoğan'ın kendisi ile çelişecek kararlar alabilecek kadar pragmatist bir siyasetçi olduğu unutulmamalı.
Babacan ve Davutoğlu’na gelinceye kadar mevcut muhalefetin 31 Mart ve 23 Haziran’da mahalli idareler seçiminde elde ettiği zaferi ne kadar iyi değerlendirdiği ortada.
Muhalefet ekonomik kriz kozunu bile kullanmaktan bile aciz. Bakalım dengeler değiştiğinde Erdoğan'a karşı nasıl meydan okuyacaklar?
Erdoğan; 15 Temmuz, Yenikapı, milletvekili dokunulmazlığı, 19 Mayıs Ruhu ve askeri harekât gibi tuzaklar kuruyor. Muhalefet de her seferinde bu tuzağa düşüyor.
DEĞİŞİM AKŞAMDAN SABAHA OLMASA DA…
Fed yarın faiz indirir ve genişlemeci politikaların devam edeceği imasında bulunursa dolar/TL kurunda gevşeme bariz hâle gelecektir.
Piyasada dengeler akşamdan sabaha değişmeyecek elbette.
Temayüle, paranın kaynağında rüzgârın yönünün nasıl değiştiğine dikkatinizi çekmek istedim. 2013’te musluklar kısılırken “dolar artacak” dediğimizde burun kıvıranlar bugün için de benzer bir reaksiyon gösterebilir.
Dolar bollaşırsa Erdoğan gibi bir diktatöre rağmen Türkiye’ye para yağar. Şu anda bile Borsa İstanbul'un yüzde 63'ü yabancıların elinde!
İnsan beklentilerinin, bulunduğu mevkinin esiri aynı zamanda. Bu yüzden karar değiştirmesi kolay değil.
Karar verirken zorlanacak kesimlerin başında bankalardaki döviz tevdiat hesaplarının sahipleri yer alacak.
KEŞKE ONLAR İÇİN DE İBRE TERSİNE DÖNSE
Bütün değişkenlerin (S-400, F-35, Halkbank vb.) sabit kalması hâlinde (Ceteris Paribus) dolarda değer kaybı devam eder. Çünkü gelişmekte olan ülkelere döviz girişi her ay daha da artacak.
Altın cazibesini bir ölçüde kaybedecektir.
Hisse senetleri ile muadillerine göre çok yüksek getiri sağlayan devlet iç borçlanma senetleri yabancıların öncelikli tercihi olacaktır.
İbre tersine dönmüşken umalım ki hukuksuzluklara imza atanlar da yolun sonuna gelmiş olsun.
Yoksa ekonomik toparlanma halka demokrasi ve hukuktaki geri gidişi unutturabilir.
Memnun olsak da olmasak da dünyada ibre tersine döndü.
-----------------------------------------