Dertlerin birinden çıkıp diğerine giren, acılarla inleyen fakat gözleri hep Allah’ın (cc) hoşnutluğunda olan kıymetli dostlar,
Önümüzde çok kıymetli bir Berâat Gecesi duruyor. Rabbim nasip ederse bu mübarek geceyi, Cuma yamaçlarının esintisiyle içi içe geçen iki mübarek zaman dilimi halinde idrak edeceğiz inşallah. O gün, asıl kıblemizi bulmuş olmamız ise bizim için lütufların bir başka sağanak halinde yağması anlamına geliyor.
Kendilerini Hak yolunda hizmete adamış bütün Allah dostları, bu mübarek Berâat Gecesi’ni ihya etmek için ciddi gayret göstermişler; hatta ehlullahtan pek çokları Berâat’i yeniden bir doğum fırsatı olarak görmüşler; istiğfar, tevbe ve inabeleriyle kalbî ruhî hayatın yepyeni iklimlerine ilk adımı bu gece atmışlardır. Bunu yaparken de Berâat’in hususiyetlerini nazar-ı itibara alarak, ilhamını hadis-i şeriflerden alan çok içli yakarışlarla dergah-ı ilahinin kapısını çalmışlardır.
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Şaban ayına ve özellikle bu ayın içindeki Beraat gecesine ayrı bir önem vererek onu ihya etmiştir. Zira, Allah (cc) o gün yani 15 Şaban’da Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) yüzünü çok arzuladığı Kabe’ye çevirmiş ve bugünkü kıblemizi bize ihsan etmişti.
Hicret'ten önce Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Mekke'de namaz kılarken, mümkün mertebe Kâbe'yi arkasına almaz; Kâbe, kendisiyle Beyt-i Makdis arasında kalacak şekilde, Rükn-i Yemânî ile Rükn-i Hacer-i esved arasında namaza dururdu. Böylece hem Kâbe'ye hem de Kudüs’teki Mescid-i Aksa'ya yönelmiş oluyordu. Hicretten sonra Medine'de Mescid-i Aksa'ya yöneldiğinde Kâbe'nin arka tarafta kalmasından Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) üzüntü duyuyor, kıblenin Kâbe'ye çevrilmesini içten arzu ediyordu. Nitekim “Biz senin, yüzünü göğe doğru çevirdiğini elbette görüyoruz. İşte şimdi kesin olarak seni memnun olacağın kıbleye döndürüyoruz.” mealindeki ayette, O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) bu özlemi dile getirilmektedir. Çünkü, kendisinin ruh ikizi olan Kâbe’nin gerçek mahiyetini Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Miraç’ta görmüştü.
Hicretten 16-17 ay kadar sonra, Şaban ayının 15'inci günü Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Medine'de Selemeoğulları Yurdu'nda öğle namazı kıldırırken, ikinci rek'atın sonunda:
"Biz senin, yüzünü göğe doğru çevirdiğini elbette görüyoruz. İşte şimdi kesin olarak seni memnun olacağın kıbleye döndürüyoruz. Hemen yüzünü Mescid-i Harâm'a doğru çevir. (Ey mü'minler) siz de nerede olursanız, (namazda) yüzlerinizi, onun tarafına çeviriniz..." (Bakara Sûresi, 144) anlamındaki âyet nâzil oldu.
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) yönünü hemen Kudüs'ten Mescid-i Harâm'a çevirdi. Cemâat da saflarıyla birlikte döndüler. Kudüs'e doğru başlanılan namazın, son iki rek'atı, Kâbe'ye yönelerek tamamlandı. Bu yüzden Selemeoğulları Mescidine "Mescid-i Kıbleteyn" (iki kıbleli mescid) denilmiştir.
(Mescid-i Kıbleteyn (iki kıbleli mescid)
Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) bu arzusu yönünde kıblenin değiştirilmesiyle kimlerin gerçekten Allah'ın Resulü'ne gönülden bağlı samimi müminler olduğu, kimlerin Müslüman görünmelerine rağmen münafık oldukları da ortaya çıkacaktı. Tam da insanların kader defterlerine Şakî ya da Said diye ayrıldığı Berâat Gecesi’nin gündüzüne denk gelmişti bu hadise. Nitekim devam eden âyetin üslûbundan anlaşıldığına ve tefsirlerde yer alan bazı rivayetlere göre, Şaban ayının 15’inde gerçekleşen kıble değişikliği, bu ayrımı açık olarak ortaya koyacaktı. (Taberî)
(Mescid-i Nebevi’de ilk şekliyle namaz kılınan yer Mescid-i Aksa’ya bakıyordu. Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) hane-i saadetleri bu şekliyle arkada kalıyordu. Kıble bugünkü şeklini alınca yeşil kubbenin üzerinde yer aldığı hanesi kıble tarafına düşmüş oldu.)
İşte, hem Kıblemizi bulmamız hem de bu umumî af ve rahmet gecesinde tevbe, istiğfar ve duaların kabul edileceğine dair Rabbimizin müjdesi, Varlığın Yaratılış Gâyesi
olan Peygamber Efendimiz’i (sallallahu aleyhi ve sellem) sevindirmiş, Beraat gecesine ayrı bir önem vererek değerlendirmesine vesile olmuştu.
Rabbimiz, Beraat Kandili hakkında şöyle buyurur:
“Açık olan ve gerçeği açıklayan bu kitaba yemin olsun ki; Biz onu kutlu bir gecede indirdik. Çünkü, Biz onunla insanları uyarmaktayız. O, öyle bir gecedir ki her hikmetli iş, tarafımızdan bir emir ile, o zaman yazılıp belirlenir.” (Duhan Suresi, 2-4)
Bu geceden ertesi yıla kadar meydana gelecek hadiselerin hepsi melekler tarafından defterlere ayrı ayrı yazılır. Doğumlar, ölümler, rızıklar, zenginlikler, fakirlikler, Hacca gidecekler, vefalı kullar, asi kullar, münafıklar… hep bu sırada kaydedilir.
Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz bu mübarek gecenin ehemmiyetini şöyle ifade ediyor:
“Şaban ayının on beşinci gecesi olduğu zaman, geceyi ibadetle geçirin. Ve o gecenin gündüzünde (kandilden sonraki gün) oruç tutunuz. Çünkü o gece güneş battıktan sonra Allah Teâlâ rahmetiyle dünya semasına tecelli eder ve şöyle seslenir:
‘Benden mağfiret dileyen yok mu, onu affedeyim ve bağışlayayım. Rızık isteyen yok mu, onu rızıklandırayım. Başına bir musibet gelen yok mu, hemen sağlık ve afiyet vereyim.’ Böylece tan yerinin ağarmasına kadar bu şekilde devam eder.
Muhakkak ki, Allah Azze ve Celle Şaban’ın on beşinci gecesinde rahmetiyle yetişip her şeyi kuşatır. Bütün mahlûkatına mağfiret eder. Yalnızca müşrikler ve kalpleri düşmanlık hissiyle dolu olup insanlarla zıtlaşmaktan başka bir şey düşünmeyenler müstesna.
Yüce Allah bu gece bütün Müslümanlara mağfiret buyurur, ancak kâhin, sihirbaz yahut çok kin güden veya içkiye düşkün olan veya ana babasını inciten yahut zinaya ısrarla devam eden müstesna.” (İbn-i Mâce, İkâme)
Bediüzzaman Hazretleri bu gecenin değeri ve değerlendirilmesi ile alâkalı şöyle buyurmaktadır: “Beraat Gecesi, bütün senenin kutsî bir çekirdeği ve insanlığın kaderinin programı olması açısından, Kadir gecesi gibi mukaddestir. Kadir gecesinde her bir amelin, okunan Kur’an’ın her bir harfinin sevabı otuz bin olduğu gibi, Beraat gecesinde de yirmi bine kadar çıkar. Bu geceler, elli senelik bir ibadet hükmüne geçebilir. Onun için elden geldiği kadar Kur’ân’la, istiğfar ve salavatla meşgul olmak büyük bir kârdır.”
Evet, “Berâat Gecesi” olarak bilinen bu mübarek zaman dilimi, Hazreti Üstad’ın ifadesiyle, içinde beşerin kader programı nevinden bir İlâhî icraat yapıldığı için Kadir gecesi kudsiyetindedir ve bütün senenin bir çekirdeği hükmündedir.
Peygamber Efendimiz’in Şaban ayına ve özellikle bu ayın içindeki Beraat gecesine ayrı bir önem vererek onu ihya ettiğine dair bir kısım rivayetleri göz önüne alan bazı âlimlerin bu geceyi namaz kılarak, Kur’ân okuyarak ve dua ederek geçirmenin çok büyük sevaba vesile olacağını söylediklerini hatırlatan muhterem Hocaefendi, bu geceye has bir ibadet olmamakla beraber kimi kaynaklarda Salâtü’l-Hayr/Hayır Namazı denilen yüz rekatlık bir namazdan bahsedildiğini ve kazaya kalmış onca namazlar da düşünülünce nafile ya da kaza kabilinden böyle bir namaz kılınabileceğini belirtiyor.
Bu umumî af ve rahmet gecesinde tevbe, istiğfar ve duaların kabul edileceğine değinen Hocamız, bilhassa külliyet kesbeden duanın kabule karin olacağını, aynı taleple çarpan yüreklerin sayısı arttıkça o niyazın Hak katında kabul olma ihtimalinin de artacağını ifade ediyor.
Bu mübarek gecede ülkemiz, ümmet-i Muhammed (aleyhissalatü vesselam) ve bütün insanlık için dua etmek gerektiğini vurguluyor.
Bu vesileyle Beraat Kandilinizi gönülden tebrik ediyoruz. Başta ülkemizin insanları olmak üzere bütün ümmet-i Muhammed’in (aleyhissalâtü vesselam) her türlü musibetten kurtulup selamete çıkması, maddî manevî sıkıntılardan sıyrılıp inşiraha kavuşması, şerirlerin oyunlarının bozulması, özellikle de inananlar arasında vifak, ittifak ve uhuvvet ruhunun canlanması ve kalblerimizin, akıllarımızın, fikirlerimizin, fiillerimizin fitneye, fesada bütün bütün kapalı olacak şekilde ıslah olması talebiyle el kaldırıp hep birlikte Rabbimizden dileyelim ve dilenelim.
“Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (Buhârî, Edeb 27; Müslim, Birr 66) buyuruyor Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem).
Zulme uğrayan, yolda kalan, muhtaç olan kimselere karşı gerçekten alâka duyuyorsak, işittiğimiz hıçkırıkların gönlümüze bir kor gibi düştüğünü hissediyor ve inleyen her insanla beraber biz de ızdırap çekiyorsak, o halde kendi acz ve zaafımızın idraki içinde gücü her şeye yeten Kudreti Sonsuz’a yönelelim ve O’na içimizi dökelim bu gece. Allah Teâlâ’nın rahmetiyle dünya semasına tecelli ettiği, değer verdiği bu Beraat hürmetine O’ndan (cc) isteyelim. Bu hepimizin Berâat’ı olsun inşallah.
Berâat Gecesi Duası
(herkul.org/herkul-nagme/beraat-gecesi-duasi/)
‘Büyük Sensin Allahım. Her türlü hamd ü senâ Yüceler Yücesi Senin hakkındır ve sabah-akşam tesbîh ile anılmaya layık yalnız Sensin. Âlemlerin Rabbi Yüce Allahım, Sana sonsuz hamd ve şükür, Kâinatın Medar-ı Fahri Efendimize, âline ve ashabına da nihayetsiz salât ü selam ederek Sana el açıyorum.
Allahım, şayet benim ismimi da bahtiyar kullarının adlarını kaydettiğin Saidler Divanı’na yazmış isen, o yazıyı orada sabit eyle. Şayet, talihsiz zavallı kulların adlarının yazıldığı Şakîler Defteri’ne benim ismim de yazılmışsa, bahtına düştüm, kurban olayım, ismimi o bahtsızların arasından silip salih kullar zümresine dahil eyle. Çünkü Sen Kitab-ı Kerim’inde şöyle buyurdun: “Allah dilediğini siler, iptal eder, dilediğini de sabit bırakır. Bütün kitapların aslı O’nun indindedir.” (Ra’d 19/39)
Ya Rabbi, ikâbından affına sığınırım, gazabından rızana sığınırım, Senden Sana sığınırım. Sen izzet ve celal sahibisin. Zatını sena ettiğin gibi Seni sena etmekten, ululuğuna yaraşır beyanlarla Sana kulluğumu sunmaktan ve Sana azametine yakışır sözlerle içimi dökmekten acizim.
Ey bolca veren, fakat verdikleri ile minnet etmeyen ve başkalarından bir iyiliğe muhtaç olmayan, asla minnet altına girmeyen Allahım! Ey celal ve ikram sahibi! Ey kudret ve nimet sahibi! Hiçbir ilah yok, ancak Sen varsın! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, kemal sıfatlar ile de tavsif ederim. Ey ümit edenlerin yanıltmaz yardımcısı/dayanağı! Ey sığınmak isteyenlerin yegane barınağı! Ey çığlık çığlığa feryad edenlerin biricik teselli kaynağı! Ey korkanların güvencesi, yolunu şaşırmışların delili, medet isteyenlerin yardımcısı ve ey merhametlilerin en merhametlisi!..
Allahım! Eğer ismimi Levh-i Mahv ve İsbat’ta şakîler (talihsizler, kötüler) defterine yazmış idiysen, ne olur, onu oradan silmeni bir kere daha istiyorum, benden kötülük ismini gidermeni diliyorum. Eğer ismimi saidler (mutlular, iyiler) divanına yazmış idiysen, onu da orada sabit kılmanı dileniyorum. Eğer ismimi katındaki Levh-i Mahv ve İsbat’ta mahrum bırakılan ve rızkı dar kılınan diye yazdın ise, onu sil ve rızkımı çoğalt, beni zengin/başkalarından müstağni yaz, hayra muvaffak kıl, rızkımı genişlet, artır. (Sen istersen bunları yaparsın). Çünkü beyanının şefaatine sığınarak tekrar ikrar ediyorum ki Sen Kitab-ı Kerim’inde şöyle buyurdun: “Allah dilediğini siler, iptal eder, dilediğini de sabit bırakır. Bütün kitapların aslı O’nun indindedir.” (Ra’d 19/39)
İlahî! Mükerrem Şaban ayının ortasında, “her türlü hikmetli işin belirlenip yazıldığı ve onaylandığı” şu Beraat gecesindeki büyük tecellin yüzüsuyu hürmetine, benim bildiğim veya bilmediğim bütün belâları üzerimden kaldır, def et! (Hata kabilinden olup) sadece Senin bildiğin şeyleri bana bağışla, beni affeyle. Zira yegane aziz ve yegane kerim Sensin!..
Ümmet-i Muhammed’e dirlik ver! Fikrimizin, ruhumuzun, havl ve kuvvetimizin dağınıklığını Sana şikayet ediyor ve bizi bu durumdan kurtaracak yegane tasarruf sahibinin Sen olduğuna inanıyorum. Bizi bu durumdan kurtar Allah’ım! Özellikle de gerek cihanın dört bir yanında, gerekse hayatın her ünitesinde, insanlarla Senin arandaki engelleri kaldırmaya kendini adayan, sa’ylerine terettüb edecek semere itibariyle, Rıza ve rıdvânından başka hiç bir şey hedeflemeyen kardeşlerimin, bacılarımın, erkeğiyle kadınıyla dostlarım ve gönüldaşlarımın dağınıklığını gidermeni, yaralarını sarmanı, enis ve celîsleri olmanı, onları her türlü kem göz ve kötü niyetlilerin şerrinden muhafaza buyurmanı, onları kendi gözlerinde mahiyetlerinden daha küçük, ancak temsil ettikleri misyon itibariyle büyük mü büyük göstermeni diliyor ve dileniyorum.
Ey her şeye gücü yeten Kâdir Rabbimiz! Bizi kesret dağdağasında boğulmaktan kurtaracak ve vahdet tecellileriyle dirliğimizi sağlayacak yegâne güç sahibi Sensin. Sırlı alem olan kalblerin anahtarı Senin elindedir. Dilediğin gibi kalbleri evirip çevirme kudretine sahipsin. N’olur, kalblerimizi te’lif buyur! Biliyoruz ki, yeryüzünde ne var ne yok, hepsini bu uğurda sarf etsek de iki gönlü te’lif etmeye muvaffak olamayız. İnsanı yaratan Sen.. Gönüllerin Efendisi de Sensin. Gönül aynamızı duru eyle ve gönüllerimizi te’lif buyur. Ta birbirimize karşı tevahhuş hissetmeyelim.. birbirimizin enis u celisi olalım.. birbirimizin ayıbını araştırmayalım.. kınayanın kınamasından müteessir olmayalım, övenin övgüsünü üzerimize almayalım. Ey iyilik ve ikramda bulunan Kerîm Rabbimiz! Bizleri katından bir güçle te’yid buyur..
Ey kullarının dualarına icabet eden Mucîb Allah’ım! Bizleri, sevdiğin ve râzı olduğun işlere muttali kıl, onları bize sevdir, onları hayata taşımaya ve başkalarına duyurmaya bizleri muvaffak eyle!’
Allah’ım! Tutuklanan, hapsedilen ve derdest edilen 'mescun' kardeşlerimize ; tevkif edilen , işinden alıkonulan ve hürriyeti kısıtlanan 'mevkuf' kardeşlerimize ; darda bırakılan, kendisine sebepler üstü bir yardım elinin uzanmasına muhtaç¸ olacak şekilde üzerinde baskı kurulan 'muzdarr' kardeşlerimize ; gadre ve haksızlığa uğramış, hak ettiği imkanlar zorla elinden alınmış 'mağdur' kardeşlerimize ; hak etmediği muameleye tâbi tutulan ve zalimin gaddar eliyle zulme maruz bırakılan 'mazlum' kardeşlerimize, tez zamanda serbest kalmalarını ve hak ettikleri hürriyet ve imkanlara kavuşmalarını lütfeyle. Öyle ki, bu lütfunun keyfiyeti, Sen’den gayrı 'mâsiva'dan gelebilecek iyiliklerden müstağni kılacak ölçüde olsun!
Niyazımızın sonunda, dualarımızın kabul edilmesine en büyük vesile olarak gördüğümüz Efendiler Efendisi’ne, âl ve ashabına salat ü selam eylemeni dergâh-ı uluhiyetinden diliyoruz ya Rab!