Cuma günü Fethullah Gülen Hocaefendi’yi ziyaretimde çok kıymetli bir misafir grubu vardı. Hocaefendi’nin onlarla görüşmesinde ben de bulundum. Hocaefendi’nin bu görüşmede verdiği çok önemli üç mesajı sizlerle paylaşmak istiyorum.
İlk olarak Hocaefendi “entegrasyon” üzerinde durdu. Bu yeni dönemde Hizmet insanlarının bulundukları ülkelerde, o toplumlarla entegre olmaları lüzumuna işaret etti. Bunun manası şu: Bulunduğumuz ülkelerde o toplumun bir parçası olmak, onlarla içiçe yaşamak ve onlarla bir değerler alışverişi yapmak...
İkinci olarak Hocaefendi, Hizmet mensuplarının “emniyet insanı” vasfı üzerinde duruyor ve şöyle diyor: İnsanlar ne zaman nabzımıza baksalar hep aynı yerde durduğumuzu görecekler, hiç değişmediğimizi anlayacaklar. Evet, içimiz neyse dışımız hep o oldu ve Allah’ın izniyle hep aynı şiirin bestesiyle meşgul olacağız. “Emniyet insanı” olma başından beri Hizmete gönül veren herkesin en mümeyyiz vasfı… Her coğrafyada insanlar bu temiz simalara baktılar ve kapılarını sonuna kadar açtılar. Açılan o gönül kapıları ile hizmetler dal budak saldı ve bugünlere gelindi.
Bu vesileyle bir Batılı büyükelçinin 2015’te Hizmet mensupları için söylediği ifadeyi tekrar hatırlatmak isterim: “Bu insanlar 20 yıldır bizim ülkemizdeler, trafik suçu işlemekten bile imtina ederler…” Bu güveni, bu imajı tesis etmiş insanlarımıza ne mutlu… Hocaefendi’nin ifade ettiği gibi Hizmet bizim sırtımızda bir emanet, bunu gelecek nesillere salimen tevdi etmek gibi bir vazifemiz var. Hocaefendi’nin üzerinde durduğu üçüncü mesele Hizmet’in ana gayesi ile alakalı… “Dünyevi hiçbir beklentimiz olmadı ve olmayacak” diyor Hocaefendi… Anadolu topraklarında vatanımıza ve milletimize hizmetle başlayan bu hareket, sonra dünyaya yayıldı. Orta Asya’ya, Balkanlara, Avrupa’ya, Afrika’ya, Avustralya’ya, Amerika’ya, Kanada’ya…
Her coğrafyada hizmet insanları aynı duygu ve düşünce ile hareket ettiler. Hocaefendi’nin eserlerinde sıklıkla vurguladığı gibi Hizmet mensupları Rıza Makamı’na talipler. Yani Allah’ın rızasını kazanmak için bu yoldalar. İmam Rabbani, İmam Gazali ve Bediüzzaman Rıza Makamı’na en büyük makam demişler. Günümüzde Hocaefendi bu büyük zatlara atıf yaparak hep aynı şeyi söylüyor. Bu vesileyle, “Allah Yolunda Bir Ömür” eserinden kısa bir bölüm aktarmak istiyorum. Chicago Üniversitesi öğretim üyesi Profesör Martin Marty, Hocaefendi ile görüşmesini ve intibalarını şöyle anlatıyor: “Gülen ile görüşmemde yüzde yüz bir sekine hissettim. Çok mütevazi. Sufi gelenekten gelmesine rağmen, bir mantık profesörü gibi konuşuyor. Görüşmemizde baktım ki, o da bizimle, bizim meselelerimizle ilgili. Görüşme tek taraflı değildi… İnsanlar bir iddiayı reddedebilir, ama nezaketi kimse reddedemez. Gülen’in cömert bir ruhu var. Kendisini başkalarının istifadesine hazır tutuyor. Kimseye tepeden bakmıyor. Bunu vaazlarında görebiliyorsunuz. Vaazlar normalde tek yönlüdür. Ama Gülen, sanki karşıyı dinlermiş gibi ona göre konuşuyor. Keşke Türkçe bilseydim. Birçok kitabı bitirince, kapatıp bırakıyorum, bitirdim diyorum. Ama Gülen’in kitaplarında bir karşılıklı konuşma var. Hadi karşılıklı konuşmaya başlayabiliriz diyor.” (Sayfa 368).
Dikkat ederseniz bu ifadelerde Hocaefendi’nin verdiği üç mesajı da görmek mümkün…
“Kendisini sürekli başkalarının istifadesine hazır tutma” ne kadar güzel bir hususiyet… İnsanlar bizimle görüştüğünde yüzde yüz bir sekine hissetmeleri, yani güven ve emniyetin zirvesi… Ve sufilerin (sofilerin) yolu olan “Rıza Makamı” peşinde olmak… Hocaefendi sufilerin yolunu ifade ederken “Tasavvuf İslam’ın ruhudur” diyor… Bu ruh, bu gaye esas olunca, dünyevi hiçbir beklentinin Hizmet insanlarının zihinlerini bulandırması mümkün olmaz.
Hocaefendi’nin cuma günü bu çok kıymetli insanlarla olan görüşmesinden bir gözlemimi daha aktarmak istiyorum. Gördüm ki bu insanlarla görüşmek Hocaefendi’ye büyük bir inşirah verdi. Bu inşirahını misafirlerinin yüzüne de ifade etti. Bunu daha önce de defalarca gözlemledim. Diyelim ki bir yerde üç-beş insan varsa, bu insanlar bu ulvi gaye uğrunda bir gayret içinde ise, bu yeni dönemin şartlarında güzel hizmetlere vesile oluyorlarsa Hocaefendi bunu görünce ilk olarak bu duygularını ifade ediyor. Ve hamd makamında hemen “Elhamdülillah…” diyor, bunu büyük bir inşirah vesilesi sayıyor ve defalarca Allah’a şükrediyor.
Ziyaret notlarıma baktığım zaman, hemen her daim Hocaefendi’nin bu noktada olduğunu görüyorum. Bugün küçük gibi gözüken bazı adımların Allah’ın izniyle istikbalde çok büyük semereler vereceğini ifade ediyor. Keşke bizler de her daim bu ruh haletinde olabilsek… Hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmadan, her zaman etrafımıza umut kaynağı olsak…
Bediüzzaman Hazretleri’nin vefatından iki ay kadar önce bir gazetede “Bediüzzaman ye’se (ümitsizliğe) düşmüştür.” diye bir yazı çıkar. Bediüzzaman’ın avukatı Bekir Berk hemen gazeteye bir tekzip yazısı gönderir. Ömrü boyunca en zor şartlarda dahi Bediüzzaman’ın asla ümitsizliğe düşmediğini örneklerle anlatan Bekir Berk, “Böyle bir Zat’ın ümitsizliğe düşeceğini düşünmek büyük bir hatadır” der ve gönderdiği tekzip metninin yayınlanmasını ister. Bu tekzip metni yayınlanınca Bediüzzaman Hazretleri hemen Bekir Berk’i talebesi Mustafa Sungur vasıtası ile telefonla aratır. Mustafa Sungur, Bekir Berk’e şöyle der: “Bekir bey Üstad’ımız yanımda. Seni alnından öpüyor…” (Hakkın Yılmaz ve Sarsılmaz Müdafii Bekir Berk; Necmeddin Şahiner, sayfa 107-110).
Hocaefendi de tıpkı Bediüzzaman Hazretleri gibi hayatı boyunca hep “ümit” demiş, hep etrafına ümit kaynağı olmuştur. En önemlisi bunu bilfiil en zor zamanlarda ortaya koymuştur. Profesör Jon Pahl’ın “Fethullah Gülen; Bir Hizmet Hayatı” eserinde vurguladığı gibi, Hizmet Hareketi bu gibi musibet dönemlerinden hep güçlenerek çıkmış ve yoluna devam etmiş. Yeter ki fert olarak bize düşen bir vazife varsa ona omuz verelim ve etrafımızda hep ümit kaynağı olalım…