Bu yazıya başlık koyarken, Rıza Sarraf’ı Amerika’da yargılayan savcı Preet Bharara’nın yeni çıkan kitabından esinlendim. Preet Bharara, Rıza Sarraf olayını da anlattığı anılarına, “Adaleti İcra Etme” (Doing Justice) adını vermiş.
Preet Bharara anılarında, Rıza Sarraf’ın New York’ta tutuklanmasından itibaren Tayyip Erdoğan’ın onu kurtarmak için yaptığı girişimleri anlatıyor.
Tayyip Erdogan, ABD Başkanı Barack Obama ile yaptığı telefon görüşmesinde Rıza sarraf’in serbest bırakılmasını istiyor. Sonra Washington’a gidiyor. ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ile görüşüyor. Bu görüşmenin iki gündem maddesi var: Savcı Bharara’nın görevden alınması ve Rıza Sarraf’ın serbest bırakılması… Bharara, anılarında şunları yazıyor:
“Erdoğan’ın Joe Biden ile yaptığı 90 dakikalık bu görüşmenin yarısı Rıza Sarraf davası ile geçti. Erdoğan benim görevden alınmamı ve Rıza Sarraf’ın serbest bırakılmasını istedi. Erdogan’in eşi Emine Erdogan da Joe Biden’in eşi Jill Biden ile görüşürken bu konuda yardım istedi. Diğer taraftan Türkiye’nin Adalet Bakanı konuyu ABD Adalet Bakanı ile görüştü. Fakat ne ben görevden alındım, ne de Sarraf serbest kaldı. Sarraf, mahkemede Erdoğan’ın kirli işlerini anlattı ve ben adalet açlığı çeken Türklerin gözünde kahraman oldum.”
Bharara şöyle devam ediyor:
“Erdoğan, beni Pensilvanya'da yaşayan ve Türkiye’deki etkili bir İslami network'ün öncüsü olan Fethullah Gülen’in müridi olmakla suçladı. Halbuki o zamana kadar Fethullah Gülen’in ismini hiç duymamıştım. Erdoğan bununla yetinmedi, 2016’daki darbe girişiminde rol aldığımı iddia etti. Türkiye’ye hiç ayak basmadım. Ama bu güzel ülkeyi görmek isterdim.”
Rıza Sarraf’ın tutuklanmasından sonra, saatler içinde Twitter’daki takipçi sayısının 8 binden 250 binlere fırladığını ifade ediyor Bharara ve bunu şöyle açıklıyor:
“Sadece 2012’de 10 milyar dolarlık bir parayı yöneten Rıza Sarraf, Türkiye’de 70 gün kaldığı hapishaneden Erdoğan sayesinde çıktı ve hiçbir suçundan dolayı yargılanmadı. Adalet Türkiye’de tecelli etmedi, adeta ana rahmindeki çocuğun kürtajla alınması gibi katledildi. Erdoğan, Rıza Sarraf’ı yargılayan hakimleri, savcıları, polisleri mesleklerinden attı, onları tutuklattı. Gücünü kullanarak Türkiye’yi otokratik bir rejime götürdü. Medya organlarını kapattı, gazetecileri hapsetti… Beni twitterda takip eden Türkler şiş kebap, lokum ikramı ve halı hediye etmeyi teklif ediyorlardı. Şiş kebabı çok severim, ama bu ikram ve hediyeleri kabul edemezdim. Çünkü sadece görevimi yapmıştım. Beni Türklerin gözünde kahraman yapan şey, adalete duydukları özlemdi”
Rıza Sarraf, hangi rüşvetlerle Turkiye’de hapisten çıktığını, 20 milyar dolardan fazla bir boyutu olan para çarkını, bakanlara ve Emine Erdoğan’ın vakfına verdiği milyonlarca doları, Preet Bharara’nın ekibine ve FBI görevlilerine tek tek anlattı. Bütün bu çarkın başındaki Erdoğan için “Bir Numara” kod adı kullanıldı ifadelerde ve mahkeme tutanaklarında…
Şimdi Erdoğan’ın neden neden “Obama sekiz yıl boyunca beni aldattı” dediğini anlamak daha kolay… Preet Bharara için de “Cemaatin yedirip içirdiği bir kişi” demişti…
Çünkü Amerika’daki yargı sürecine etki edemedi, Rıza’yı kurtaramadığı gibi itirafçı olan Rıza bütün kirli mekanizmayı anlattı.
Her despot kurduğu düzeni ebedi zanneder. Ama bir gün mutlaka bir duvara toslar. Geçtiğimiz hafta yapılan belediye seçimlerinde İstanbul ve Ankara belediyelerini kaybetti Erdoğan… Hiçbir kayıp, ona İstanbul’un kaybı kadar dokunmaz. Bu yüzden feleğini şaşırmış vaziyette. Çünkü havuz medyasını ve yandaş işadamları zincirini İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ndeki milyarlarca dolarla başlattı, bugünlere öyle geldi.
En manidar bulduğum husus, İstanbul’u, soyadı İmamoğlu olan bir kişiye kaybetmesi… Allah’ın takdiri işte… Kendisine İstanbul’un İmamı diyen, din sömürüsünde sınır tanımayan bir şahıs İstanbul’u böyle kaybediyor. Buna bir kirli ve yolsuz düzenin çöküşünün ilk işareti gözüyle bakabilirsiniz.
Erdoğan’ın bu süreçte Malezya ile ilişkileri de bütün yönleriyle bir gün açığa çıkacak elbet… Malezya’nın devrik başbakanı Necib Razak’a, “Kardeşim Necib” diyordu, Hizmet mensuplarını ilk kaçırma tezgahın Malezya’da örgütledi. Kaderin cilvesine bakın ki, Malezya eski Başbakanı Necib Razak, geçen hafta yargılanmaya başlandı. Bir Batılı gazete Necib için “Malezya’nın Büyük Hırsızı” başlığını atmıştı. Zimmetine 681 milyon dolar geçiren Necib’in evlerine yapılan baskınlarda ele geçirilen mücevher ve çantaları Malezya polisi kameralar önünde bütün dünyaya gösterdi. Eşine hediye edilen bir mücevherin değeri 27 milyon dolar. Necib’e Londra, New York ve California’da lüks evler alınmış. Yolsuzluğun miktarı 8 milyar dolardan fazla… ABD Hazinesi bu paranın 1,5 milyar dolarını dondurdu.
Wall Street Journal gazetesi muhabirleri Tom Wright ve Bradley Hope’un yazdıkları 379 sayfalık “Milyar Dolarlık Balina” (Billion Dollar Whale) isimli kitap, bu olayı çok çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Necib’in de kirli işleri için kullandığı bir Rıza Sarraf’ı var. Gazeteciler bu kişiye, finans dünyasındaki bir deyimle “Balina” adını vermişler.
Bill Gates’in okuyup övdüğü, 2018’in en başarılı yayınlarından biri seçilen bu kitap, İslam dünyasındaki hazin hırsızlık hikayelerinden sadece biri… Bence ileride “İslam Dünyasının Büyük Hırsızları” diye bir kitap yazılsa Necib Razak ilk yirmiye ancak girer. Mesela Kaddafi’nin geride bıraktığı para 200 milyar dolardı.
Bir de Türkiye’yi düşünün. Rıza Sarraf sadece buzdağının görünen yüzü… Türkiye’deki hadise o kadar büyük ki, İslam Dünyasının Büyük Hırsızları kitabında Türkiye’deki şahsın birincilik için Kaddafi ile yarışacağını zannediyorum. Malezya’da Necib’in hikayesi belgeleriyle yazıldı. Sıra Türkiye’ye de gelecek…
Faruk Mercan