“İntihar başlı başına bir intikam eylemidir çoğunlukla. Seni hayal kırıklığına uğratmış insanların suçluluk duymalarını istersin” diyor Norveçli yazar Jo Nesbo.
Evet, çaresizliğin zirvesindeyken bir pes etme kararı gibi de gözükse,
çoğu zaman bir intikam eylemidir intihar.
İzmir’de 3 Ocak’ta intihar eden üniversite öğrencisi Yunus Gezer’in hayata bıraktığı son sözlerinde vardı bu duygu.
Yunus intihar mektubunu, “Bana bundan başka seçenek bırakmayan, beni buna mecbur bırakan herkesin umarım ömürleri boyunca pişmanlıkları yakasını bırakmaz” sözleriyle tamamlamıştı.
Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi Enes Kara, hayatına son verirken Yunus’la aynı hisleri paylaşıyor muydu; kendisini ölüme sürükleyenleri pişman etmek ve onlardan intikam almak istedi mi, bilemiyoruz.
Açıklamalarına bakılırsa, babasında pek de suçluluk duygusu ve pişmanlık görülmüyor.
Enes’te varlığı meçhul olan intikam hisleri, muazzam bir yanardağ patlaması gibi, kendilerini ulusalcı/solcu olarak tanımlayan bazı isimlerde yoğun bir şekilde görüldü.
Linç kampanyasına dönüştürdüler Enes’in dramını.
Tarikat ve cemaat yurtlarına el konulması talepleriyle başlayan linç kasırgasını, tamamen kapatılmalarına kadar vardırdılar.
Erdoğan’ın Gezi olaylarından bu yana, solculara, Alevilere, Kürtlere ve tüm muhalif kesimlere yönelik işlediği nefret ve insanlık suçlarının intikamını, onun en sadık destekçisi olan tarikat ve cemaat mensuplarından aldılar.
Hatta bir akademisyen, cemaat mensuplarının toplama kamplarına kapatılıp taş kırdırılması gerektiğini dahi yazabildi.
Üstelik tam da Kulüp dizisindeki 6-7 Eylül olayları sahnelerinin sosyal medyada sıklıkla ve hüzünle gündeme geldiği günlerde.
Bazıları, Kulüp’teki yağma ve tedhiş sahnelerine üzülürken, eş zamanlı olarak toplama kamplarının dillendirilebildiği linç kampanyasına katılıyordu belki de.
Lakin ne linç eden ne de linç edilenler, hadiselerin tamamen Erdoğan’ın istediği şekilde cereyan ettiğinin farkında değil.
Erdoğan zaten yıllardır tarikat ve cemaatlerin kurumlarıyla birlikte devlete eklemlenmesini istiyor.
Abdurrahman Dilipak, Erdoğan’ın niyetini defalarca kendi ifadeleriyle dile getirdi.
Erdoğan ise ne Enes’in intiharıyla ilgili ne de akabinde başlayan tartışmalara dair tek kelime etti.
“Dicle'nin kenarında kurdun kaptığı bir koyun bile benim mesuliyetim altındadır” sözünü dilinden düşürmeyen Erdoğan, Enes’in intiharına sessiz kaldı.
Hatta sessizliğin ötesinde keyifle izliyor hadiseleri sarayından.
Tarikatler ve cemaatler dayak yedikçe, küskün kararsızları da dahil, ona geri dönüyor.
Ulusalcı zihniyettekiler bir nevi “push back” yani geri itme yapıyor.
Kararsız tarikat ve cemaat mensupları kendisine geri dönse de işine geliyor; mülklerine el konulup tamamen devlete bağlansalar da yine onun işine geliyor.
Tartışmaların doğru zeminde yapılmaması ve insan hakları ve demokrasiyle ile bağdaşmayan talepler, Erdoğan’ın hanesine yazıyor.
Erdoğan’ın müttefiki olan devlete angajmanlı ulusalcılar tamamen bilerek; diğer kesimdeki bazıları da bilmeden yapıyor bu hatayı.
Ki, bazı tarikat ve cemaatler, Erdoğan’ın faşist uygulamalarına, zulümlerine körü körüne destek oldukları için tamamen zemin kaybetmişken, devletleşmişken ve sivil halleri yok olmaya yüz tutmuşken yapıyorlar bunu.
Rejimin tüm sağ/muhafazakar kitleleri Erdoğan’ın safında hizalama tuzağına, kimi Hizmet gönüllülerinin bile kapılabildiğini üzülerek izlediğimi de antrparantez ifade etmeliyim.
Ulusalcı cenahta hal böyleyken tarikat ve cemaat mensupları ise Erdoğan’ın kendilerini nasıl bir gayya kuyusuna attığını fark edemedikler.
Edemedikleri gibi hadiselerin bu noktaya geleceğini de öngöremediler.
Oysa ki, Erdoğan’ın 2012 sonrası Hizmet Hareketi’ne yaptığı zulümlere, mülklerin yağmalanmasına, soykırım uygulamalarına gözü dönmüş şekilde katılırken, destek olurken, defalarca ikaz edilmişlerdi.
“Siz bu zulümlere destek olursanız, meşrulaştırırsanız, yarın bu zulüm gelir sizi de bulur” uyarılarına kulak asmadılar.
Şimdi Hizmet Hareketi’nin mülklerini yağmalayanlar, mülklerinin yağmalanması ve yok edilmeleri talepleriyle ve de daha önemlisi Erdoğan’ın keyifli sessizliği ile yüzleşiyor.
Sözüm hem ulusalcılara hem de tarikat mensuplarına;
Enes’in gencecik yaşında hayatına son vermesinin de, üniversiteli gençlerin kalacak yer bulamamasının da, yurtlarının denetimsizliğinin de ve el koyma/kapatma kampanyasının da asli sorumlusu Erdoğan’dır.
Bunca acı tecrübeden sonra, hala Erdoğan’ın tuzaklarına umarsızca düşenler, sakin kafayla azıcık düşünsün bir zahmet…
yorumlarınız için