Bazı insanlar vardır, varlığı ile kocaman bir hareketin, davanın, idealin vücut giymiş halini temsil ederler. Tek başına bir millettir.
Bu hafta iki gün Sadettin Başer abi ile dolu dolu seyahat ve ziyaretlerimiz oldu. Yaş 81 ve sırtında kocaman bir çelik plaka var. Kanada’da ki evimden çıkarken kendime söz verdim, ‘’dönünceye kadar yorulmak yok! ‘’ dedi. Genç delikanlı gibi zihni berrak, hareketleri yaşına göre oldukça çevik ve dinç. Ufkunda, sözünde hep Fethullah Gülen Hocaefendi ve Hizmet var. Yılların yorgunluğu yerine, geçmişi ile geleceğe ve ahirete yürüyen tam inanmış bir insan gördüm. Film gibi değil belgesel gibi bir hayatı var. Önce Hüsrev Altınbaşak ile sonra da 50 yılı aşkın Hocaefendi’yle olan arkadaşlığını övünerek anlatıyor ve çok bahtiyarım diye ekliyor. İşim, geleceğim demedim, Hizmet adına nerede ihtiyaç varsa koşturdum, gidilecek en ücra köşelere kadar dil bilmeden, yol bilmeden gittim, zaman zaman ölümün değişik yüzleri ile karşılaştım ama davama vefasızlık yapmadım diyor.
Çin, İsrail, Orta Asya, Moğolistan, Sibirya, Rusya’ya gidişlerini başka bir kahramanın hikayesi gibi anlatıyor. İnanılmaz olaylar inayetler gerçekleşmiş. Bir tane tanıdık olmayan ülkelerde hem de Türkçe bilen insanlar karşısına çıktığını bazen gülerek bazen de hüzünle, gözyaşı ile anlatıyor. Sonrasında açılan müesseseleri, oralardan yetişen mezunları, o ülkelerin hatırı sayılır, nüfuzlu insanlarına nasıl ulaştıklarını, o kadar tatlı ve yaşayarak anlatıyor ki, hayalen o günlere yolculuk yapıyorsunuz.
Satır aralarında hep; Ne olur! gıybet etmeyin, arkadaşlarınızı kötülemeyin, sui zandan kaçının, yıkarak, dökerek tenkit ederek insanların ümitlerini yıkmayın, bulunduğunuz yerlerde bir ocak da siz tüttürün, Hizmetlere sahip çıkın, kollektif şuura uygun davranın, gençlerimize sahip çıkalım, yeni açılan bu fırsatları Rabbim tekrar elimizden almasın diyerek, dua ediyor, adeta yalvarıyor.
O günleri yaşar gibi, Hacı Kemal Erimez ile ilk Orta Asya’ya gidişlerini hayırla yad ediyor. Hacı Kemal Abi’nin heyecanını hala anlatırken duyuyor. İstanbul’un ilk beş mütevellisinden birisi olduğunu, iki tane ev ve on iki öğrenci ile ilk hizmetlere başladıklarını daha dün gibi hatırlıyor. Ali Rıza Tanrısever’in Hocaefendi ile tanışmasını, o günlerde önüne çıkan ticari fırsatla nasıl zengin olduğunu ve sonrası hizmetlere ne kadar çok sahip çıktığını şükürle zikrediyor. Ali Kervancı derken gözleri doluyor, öylesi bir servet sahibi insanın nasıl bu hizmetlere yöneldiğini heyecanla anlatıyor. Ali Açıl ile tanışmalarını, ilk himmetini ve verdiği sözü yerine getirirken yaşadığı ekstra inayet sırrını paylaşıyor. Ali abinin Çin’e gidişini ve farklı hatırlarını coşkuyla dile getiriyor.
Demirel, Özal ve Ecevit ile yaşanan hadiselerin canlı şahitlerinden birisi. Demirel’in Orta Asya’daki okullar için Devlet Başkanlarına ithafen yazdığı mektuplar, Özal’ın son ve muhteşem Orta Asya gezisi ile okul sayısının 27’den yanılmıyorsam 115 lere yükseldiğini, Bülent Ecevit’in evine Hocaefendi ziyaretini ve Hocaefendi’nin kitaplarını altını çizerek okuduğunu anlatıyor. Ecevit’in, askerlerin tüm olumsuzluğuna rağmen erdemli bir duruş sergilediğini ve Fethullah Gülen aleyhinde hiçbir şeye imza atmadığını hayırla yad ediyor. Günümüzdeki AKP cenahından bilindik isimlerin de yine o dönemlerde Orta Asya'daki okullara nasıl sahip çıktıklarını anlattı.
Yakın tarihin canlı şahitleri bu insanlar, Hocaefendi'nin de yol arkadaşları. Raindrops TV ve Cemaivere Youtube yayınlarından hatıralarını ve verdikleri mücadeleyi dinleyebilirsiniz. Anthony Quinn’in canlandırdığı Ömer Muhtar ve arkadaşlarının İtalyanları pes ettiren zeka ve mücadele sahneleri aklıma geliyor, bu bilge insanlarla buluşunca. Baktığınızda yüksek bir tahsil seviyeleri yok. Anadolu’dan çıkan genelde yoksul ailelerin çocukları. Torpilleri veya çok nüfuzlu tanıdıkları da yok. Ama aynı Bediüzzaman’ın etrafında halka olan insanlar gibi çok sağlam inanmışlar ve çok cesurlar. Hocaefendi ile çok zaman geçirmişler, alabildiğine ondan istifade etme fırsatları olmuş. Hocaefendi'nin çok yüksek düşünce imbiğinden, insani yönlerinden, terbiye sisteminden, hayat ve insana bakış evrenselliğinden, gerçek dava şuurundan, aşk ve şevkinden, diplomatik zekasından, dünü ve bugünü çok iyi okuyabilen sentez gücünden, hasılı Hocaefendi evreninden iliklerine kadar beslenmeleri, kapasiteleri nispetinde ummanlaşmaları gerçekleşmiş. Yaşanan zulüm süreci de onlarda küllenmeye yüz tutan duygularını yeniden coşturmuş ve ahir ömürlerini bir hakikat eri olarak yaşıyorlar.
Ne diyeyim, Sadettin Başer gibi beklentisiz, istikamet üzere, samimi, aşk ve şevkli, insana aşık, Hizmet’e aşık, zihni, ruhu ile bu işe kilitlenmiş, adanmış ruhlardan olmayı dilerim.