Sizden ayrılık aklıma geldikçe ürperir, "Allah göstermesin" deyip olasılığına bile rahammül edemezdim. Evveli bilmezdim zorluğunu hasretin. Her akşam beni kızımla balkonda bekleyişler, hayatın rutini olmuştu. Sonra kızımın "Babama illa kapıyı ben açacağım" diye tutturması, ve kapı açılınca; gün boyu yorgunluğumu alan yarım yamalak kelimelerle akşama kadar seninle neler yaptığını anlatması, çoğu zaman seni şikayet etmesi, hele senin leziz yemeklerine rağmen kızımın oyuncak kap kacağıyla oyundan yemek ikram faslı daha mapus damına düşme ihtimali bile beni tedirgin ederdi.
Ey vesile-i neşvem! Ey gülüşü gönlü gülşene çeviren güzel!
Tesbihim tane tane sabrı zikrederken, yine de bazen kopacak oluyor gerilen gönül yayı. Hele kapalı görüş günlerinde kızımın "Baba camı açsana" diyen o çığlığı yokmu; dert sabrın kadehinde bırakmıyor dudak payı. Sonra dönünce koğuşuma efkâr sardıkça sarıyor bütün benliğimi. İsyan olur diye korkuyor, dilimi tutmaya çalışıyorum. Haykırmak istiyorum avazım çıktığı kadar o an. Ama koğuştaki arkadaşların moralini yüksek tutmak için gözyaşlarımı içime akıtıp Necip Fazıl'dan destansı şiirler okuyorum.
Mehmed'im sevinin başlar yüksekte
Ölsek de sevinin eve dönsek de
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte
Yarın elbet bizim elbet bizimdir
Gün doğmuş gün batmış ebed bizimdir...
Ama sen gel de bana sor içimi. Nasıl dilimi dudağımı ısırdığımı. Sarıyor gönlü derdin taburu. Ne batıyor ne yol alıp kurtuluyor hayat denizinde ümit vapuru. “of”lar da caiz olmadığından, tek çare Eyyûb saburu kalıyor bize.
Ey karanlık ve kasvetli gecelerde hayallerini katık yayıp gönlü avuttuğum güzel!
Duydum ki evde on günlük erzak kalmış. Benden uzaklaşmamak için İstanbul'u terk etmek istemediğini biliyorum. Ama başka çaremiz yoktur bir tanem. Ne olur beni kırma. En kısa zamanda annenlere git. Ziyaretime iki ayda bir gelirsin. Kızımı da açık görüşlere getirirsin. Çünkü ben ona camı açamamayı izah edemem bir tanem. Biliyorum, babanın ve abilerinin sana benim hakkımda tacizkâr sözleri olacaktır. Aldırma bir tanem. Cevap vermeye değmez. Anlayacaklarını bilsen konuş derim. Ama şimdi sukuttan başka çaremiz yok. Yoksa sözümüzün dirhemini yiyen köpek kudurur. Sanmasın kimse sükutumuz ikrardan. Anlayan gönül bulamamaktan bir tanem. Bizi, kalbiyle duyup aklıyla göremeyenler anlayamaz. Mecburiyet olmasa arabamızdan geri vitesi bile kaldırırdık.
Ey başımı dizlerine koyduğumda tüm tasamı alıp huzurun enginlerine yelken açtıran meleğim.
Dirilerin hep helva yediğini sanan ölüleri ikna etmenin zorluğunu biliyorsan, su-i zana sebeb olacak hal ve tavırlardan sakınacaksın. Bini bir para etmez adamlara biri bin paralık hanek edilmez. Çünkü senin vaveylaların onların yanında, çobanın loş vadilerde çektiği uzun havalardan farksızdır. Onların kuytulara çekilip, senin; insafsız dertlerin pençesinde kıvranmanı, panayırda palyaço seyretmekten daha zevkli bulacaklardır. Senden ricam başını dik tut. Ve belli etme kimseye çektiğin acıları. Âlem bilsin ye'ise ekmek yok bizde. Haklı olmanın huzurunu hissetmeye çalış. İnan bir tanem; sanma ki zalimler huzur içinde. Onlar bizim çektiklerimizden kat be kat daha fazla ızdırap çekiyorlar. Hem de "Bir varmış bir yokmuş" mesabesindeki fani dünya zevkleri uğruna.
Bilir misin bir tanem; Efendimiz (SAV) ne diyor. "Dünya ahirete bakan yönüyle mü'minin cehennemi kafirin cenneti" Kutsi hadisde Allah; "Ben iki saadeti bir arada vermem" diyor. Kişi bu dünyada cenneti yaşar da ahirete bir şey kalır mı? Yalan dünyanın boş işlerine takma kafanı. Senin bir damla gözyaşına değişmem dünyayı. Şimdi dediğim gibi; kızımı yanına al annelere git. Ne olur kızımın yanında üzüntünü belli etme. Biliyorum gizlenmesi muhal bulutla güneşin, çuvalla mızrağın, kılıfla minarenin, tebessümle hüznün. Ama o masumun hepimizden daha fazla morale ihtiyacı var.
Biz ki dünyada mutluluğu tehir edilen onunla bir teşehhüt miktarı kadar bile halvet olamayan, raydan çıkmış vuslat trenini son ümit istasyonunda bekleyen, beklerken de vefasızların üstüne yanık türküler yakan, iktidarların icbarlarına itiraz etmiş, sözünü dudaktan, gözünü budaktan esirgememiş, itibar sahiplerinden iltifat görse de; yolda yaya sofrada yavan kalmış, yine de umudunu yitirmemiş, emekleye emekleye menziline ulaşmaya çalışan "İlahi kelimetullahın" boynu tasmalı bendeleriyiz. Yolumuz uzun. Menzilimiz çok. Geçidimiz yok. Hem derin sular, hem şartlar çetin. Ama bilsin dünya âlem bunu; bir o kadar da iman ve ümidimiz tamdır.
Allah'a emanet ol bir tanem. Kal sağlıcakla...