Başlığa bakıp da isyan ettiğimi sanmayın dostlar. Bu söz rahmetlik Cem KARACA’nın gurbette memleket özlemi çekerken yazdığı “Hep kahır” adlı şiirinden iktibasla meseleye girmek istedim. Ve yazının sonunda aktaracağım yaşanmış hadiseyle kahırların içinde dudaklarınızı, uzun zamandan beri unutturulan tebessümle tanıştırmak istedim. Yani başımıza gelen kaderin hükümleri kazalardan değil bıktığımız. Bıktık zalim ve avânelerinden. Bıktık iktidarın şahsiyetsiz beslemelerinden.
Bütün elemler gittiğinde geriye lezzet diye bir tortu kalır ki tadından yenmez dostlar. Ama bugün insanlık tarihinde görülmemiş elemleri bize yaşatanlar içinse kıyamete kadar “Ah keşke”lerle dolu bitmeyen elem ve ızdırap kalacak.
Kıyamete kadar derken; eğer bu süreç bittiğinde bugün bize bu elemleri yaşatanlar hayatta iseler zaten her şeyi ayan beyan görecek, nedamet hisleriyle ah-u eninlerle inleyecekler. Şayet kabirde iseler, geride bıraktıkları evlad-u îyâlinin, ecdadının yaptığı haksızlıkları okuyup, dinleyip, gördükçe bizzat kendi evlatları onlara rahmet yerine lanet okuyarak anacak ve azaplarını bin kat artıracaktır.
Hatta o gün; bugünün “Mahalle baskısı” denilen sosyal olgudan etkilenip, kişi ecdanın yaptıklarını onaylamadığını kendisinin böyle bir ecdadı reddettiğini çevresine ispatlamak için, gidip babasının mezar taşına sineceğini bu millet görecektir. Zira yapılanlara ses çıkarılmadığı gibi bir de alkış tutan bu milletin geriye bıraktığı evladları öyle utanacak öyle utanacak ki kendisini bu baskıdan kurtarmak için ecdadına lanet okumakla birlikte gidip mezar taşına sinmeye mecbur hissedecek.
Elbette böyle bir şeyin yapılmasını bugün zulmedilen insanlardan hiçbirisi istemez. Ama neylersin ki kader adalet eder. Bu gün hapishanelerde annesinin yanında sağlıksız ortamlarda kalırken ölen bebekleri bile ailelerini vermeyip “İlla hainler mezarlığına gömeceğiz” diye tutturanların akıbetleri de farklı olacağını mı sanıyorsunuz.
Geçenlerde Tarık TOROS kardeşim “Artık necip millet demeyeceğim” diye bir serzenişte bulundu. Bundan on yıl evvel bu sitemi kabullenemezdim. Felsefe okuyup ardından “Şu ecdadı daha iyi tanıyalım” diye tarih okumak istedim. Üniversiteyi bitirdiğimde saltanat için bizzat öz kardeşlere yapılan zulümleri okuyunca “Yerin dibine batsın sizin saltanatınız” demekten kendimi alamadım.
Bir örnek vereyim; Büyük Selçuklu devletinin Irak Meliki, Melik Tutuş saltanatının kendi soyundan devam etmesi için daha akîl baliğ olmamış yeğenlerinden yedi tanesinin gözlerini oydurarak özürlü hale getiriyor ki tahta çıkmaları engellensin.
Bu süreç başladığında defalarca bunun gibi bir çok örneği verdikten sonra; şunu söyledim: “Tarihte saltanat için en acımasız katliamlar ve zulümler yapılmıştır. Hatta bu katliam ve zulümleri kendi evlatlarına bile reva gören padişah ve halifeler vardır. Şimdi size soruyorum, bana tarihten bir tane örnek gösteriniz ki Allah rızası için çalışılan gönüllü kuruluşlardan herhangi birisinin birisine çelme taktığı görülmüş olsun. Bir dergâhta veya tarikatta bir derviş başka bir dervişe şeyhinden sonra onun yerine geçmek için derviş arkadaşına haksızlık etmiş olsun. Vâki midir”
Bizim sözde necip milletimiz hep peşini olanı sever. Bugün haksızlık karşısında susanların bahaneleri iktidar sahiplerinden korkmaları ve rızk endişesi. “Arkadaş yaptığınız haksızlık, sizin yaptıklarınızın ne herhangi bir hukukta ne de her hangi bir inanç sisteminde yeri yoktur” dediğinde; (onlarca örneği var) belli ki kendisini hapishanede bulacak. Dedik ya necip milletimiz(!) peşin olanı sever. Ama bilmiyor ki kabir hapishaneden daha dar ve azabı tarifsiz…
Geçen gün bir arkadaşımız sosyal paylaşım sitesi aracılığıyla bir filmden alıntı yaparak kısa bir bölüm paylaşmış. O videoda bir hoca cemaati toplamış, cemaati öfkeyle azarlıyor.
-Ey cemaat ben size namaz kılarken şu cep telefonlarınızı kapatın dedim mi? Cemaat cevap veriyor
-Dedin
-Peki, siz kapattınız mı?
-Hayır
-Peki ben size bir daha namaz esnasında telefon çalarsa o telefonu ... sokarım dedim mi?
-Dedin
-Peki bir daha telefon çaldı mı?
-Çalmadı çünkü kapattık
-O zaman ben bu köyden gidiyorum, çünkü ... korkusu Allah korkusunun önüne geçmiş. İmama gerek yok.
Yukarıda da söylediğimiz gibi bu süreç bittiğinde; hatta başladı bile diyebiliriz. Maskaralık hallerinin ileri de Temel - Dursun fıkralarını unutturacağını. Memlekette yepyeni bir mizah alanı açılacağını kat'iyetle söyleyebiliriz.
Şimdi size “Dünyanın en güzel ülkesi Türkiyemizin(!) meşhur bir ilçesinde yaşanan hadiseyi nakledeyim de bu sürecin dilsiz şeytanlarının evlatlarına nasıl bir miras bıraktıklarını hep beraber görelim.
Hizmet hareketine mensup bir abimizin bütün aile fertleri de kendisi gibi hasbi, diğergâm ve fedakâr insanlardır. Nesli cedid için türlü zahmetlere katlanırlar. Bir zamanlar Hacı Bayram Velilerin nefis terbiyesi olarak kullandıkları müridlerini “Dilendirme” metodunu günümüzde Hizmet Hareketi, mensuplarına “Burs, kurbanda deri, Ramazanda himmet ve sadaka” gibi faaliyetlerle uygularlar. İşte bu abimiz de diğer abiler ve arkadaşlar gibi kendi ilçesinde hayırlara vesile olmak için her meslek ve meşrepten insanla temasa geçer, Hizmet Hareketinin projelerini anlatır, neslin ihyası için onların da ellerini taşın altına koymalarını ister. Ve kısmen muvaffak da olur.
Tabi hırsızlar suç üstü yakalanınca, suç üstü yakalanmanın verdiği psikolojiyle ne yapacağını şaşırıp zıvanadan çıkarlar.
Zıvanadan çıkan devrin zalim ve avâneleri sosyal yardımlarla yalladıklarının da marifetiyle Abimizin kendisi, eşi ve bir oğlu da hapsedilir. Bu da yetmez, devrin azmış zalimi televizyonlara çıkıp üstelik iftar vaktinde “Bunlar hapishanelerden cezasını çekip çıksalar bile onlara rahat yok milletimiz onların cezasını kesecektir” gibi hasedi imanını kalbinden çoktan kovmuş bu talihsizin herzesini hemen uygulamaya koyan halk da geride kalan aile fertlerine hakaretler eder gördükleri yerde insan onur ve haysiyetine yakışmayacak çirkefliklerde bulunurlar.
Bu abimizin ortanca oğlu artık dayanamaz ve bir Cuma günü Cumadan çıktıktan sonra kendisine “Terörist” diye hakaret edince, orada yüksek sesle konuşmaya başlar.
Cemaat şimdi beni iyi dinleyin! Geçen gün bizim bağ evine gittim. Ortalığı toplarken bizim bodrumda babamın bir ajandası elime geçti. Baktım ki ne göreyim! Babam bu ilçede kimden burs almış, kimden zekat almış, kimden kurban almış, kimden fitre almış, kimi iftara davet etmişse hepsini tek tek yazmış. Şimdi size tavsiyem benim için bol bol dua edin ki beni içeri almasınlar. Alırlarsa malum, o ajandayı önlerine koyarım ve hep beraber orada muhabbete devam ederiz” der.
Tabi cemaat şoktadır. Hemen kıvırmaya başlarlar.
-Yahu kardeşim sen de hemen alındın yaa. Biz seninle şaka yapıyorduk. Yapmazsın değil mi öyle şeyler haa…
Necip millete bak necip millete(!) ... korkusu nasıl da kıvırttırıyor.
Ercümend PERVER