Allah sizi desteklediklerinizle haşretsin

Ercümend PERVER

Ercümend PERVER

19 Mar 2017 14:15
  • Hani bir şair “Hüzün ki en çok insan olana yakışır” diyor ya; hüzünlüyüz zira insanız. Peki şu sıralar bu kadar zulüm ve haksızlığa rağmen çakır keyf olanlara ne denir derseniz? Ben insan diyemiyorum. Sizi bilmem,  ne derseniz deyin. Anlatılması öyle zor zulümler yaşıyoruz ki insan bazen sadece uzun uzun susuyor. Konuşacak olsan kim anlar seni. Sonra anlasa elinden ne gelir. Seni anlayan zaten senin gibidir. Zaten bütün bu hadiseler “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyen haksızlık karşısında da susan dilsiz şeytanlar yüzünden yaşanmıyor mu...

    Öyle zoruma gidiyor ki “Haklısınız ama biz bir şey dersek ekmeğimizden oluruz” laflarını duymak. Bu lafı söyleyenin (Laf diyorum zira söyledikleri “Söz” kategorisinde değerlendirilecek şeyler değil) acaba “Errızgu alellah” hükmüne ne kadar itimadı var. Bu lafı duyunca “Cinlerim tepeme çıkıyor” diye tarif edilen cinnet hali hasıl oluyor bende. Çünkü bu lafta küfür kokuyor. Dalalet kokuyor. İlkesizlik, haysiyetsizlik kokuyor. Bu süreç başlamadan evvel şahit olduğum bir hadise bana nereden nereye geldiğimizin acı bir faturasını çıkardı. 


    Kendini siyasal islam çizgisinde gören, sosyal konumu orta sınıfın üstündeki softalardan biriyle yaptığı bir hatırasını nakletti bir abimiz. Hizmet hareketine ait bir dershaneye gönderdiği çocuğunun veli toplantılarına katılması ve çocuğunun sınıf öğretmeninin ev ziyaretlerinde gelmesi vesilesiyle ilk defa Hizmet Hareketini yakından tanıma fırsatı buluyor. Oysa bu kişi yıllardır Hizmet Hareketine mensup insanların gıyabında hiç de hoş şeyler konuşmadığını itiraf ediyor.


    İlk başlarda çocuğunun eğitimiyle ilgilenmesi için hanımını görevlendiren bu kişi, dershane idaresinin çocuğunun eğitim meseleleri için görüşme taleplerine sürekli bahaneler uydurup Hizmet Hareketine mensup arkadaşlara çok mesafeli durur. Derken veli ziyaretleri kapsamında bir akşam randevu alınır ve çocuğunun öğretmeni bu aileyi ziyarete gelir. Bu kişi evine ziyarete gelen çocuğunun öğretmenini yakından tanıyınca; onun oturuşundan kalkışına hitabındaki zerafete kısacası haline vuruluyor.


    O günden sonra her fırsatta dershaneyi ziyarete gelir ve çok kısa bir sürede dershane yönetimiyle çok samimi olur. Bir müddet sonra esnaf sohbetlerine katılır. Bu kişi için zaman öyle hızlı akıyordur ki artık hayatın manasını daha iyi anladığını ''Bu zamana kadar malayaniyatla uğraştığını, hakiki kulluğun ve İslama hizmetin aslında bu hizmet anlayışıyla en mükemmel şekilde yapılacağını bir çok defa bu zamana kadar Hizmet Hareketi hakkında su-i zan ettiğini'' üzülerek beyan eder 

    Hızını alamaz  bir gün samimi olduğu bir esnaf abimize içinde saklayıp durduğu derdini döker.


    Utana sıkıla “Abi be” der. “Size bir şey diyeceğim ama nasıl diyeceğimi bilemiyorum” Esnaf abimiz onu cesaretlendirerek “Rahat olmasını, derdinin dermanı için elinden geleni yapacağını Allah’ın izniyle de çözeceğini” söyler. Bu fasıldan son sonra bu kişi derin bir nefes çekip derdini açar.


    “Bak abi, Allah’ıma şükürler olsun ki benim maddi durumum oldukça iyi. Fakat benim işlerime refakat edecek bir erkek evladım yok. En küçük evladım erkek oldu ama onun da yaşı bizim işler için daha çok küçük. Benim şimdi üç tane kızım var. İkisinin evlilik yaşı geldi. Diyorum ki sizin bekar arkadaşlarla benim kızları eversek nasıl olur” der. Şunu da ekler; “Hatta maddi durumu iyi olmayan arkadaşlardan olursa şu dünyada bundan sonra bir gün görmüş olur arkadaşlar” der. Bu son cümle abinin canını sıkar ama nezaketen kırmadan izah eder. “Be mübarek sen epeydir sohbetlere gelip gidiyorsun ama meseleyi kavrayamamışsın. Ne demek BUNDAN SONRA ŞU DÜNYADA BİR GÜN GÖRMÜŞ OLUR, onlar dünya peşinde olsalar Hizmette olmazlardı. Bizim arkadaşlar bırak dünyadan kam almayı, Cennet için ibadet edenlere bile hoş nazarla bakmaz, onlara ikaz babından ABDUL CENNE DERLER. Onlar hep rıza ve rıdvan peşindeler” diye kibarca ikaz eder. Bu ikazdan sonra bu kişinin Hizmet Hareketine mensup arkadaşlara hayranlığı daha da artar. Ama Hizmet Hareketinden kendine uygun bir damat bulamaz.


    Aradan, çok değil bir yıl geçmeden 17 - 25 Aralık süreci başlar. İlk zamanlar Hizmetin tarafında yer alırken daha sonra sürecin şiddetlenmesiyle tamamen Hizmet Hareketinin karşısında yerini alır. Dünya küçük. Bir gün derdini açtığı abimizle bir mecliste karşılaşmak zorunda kalır. Başı yerdedir. Abi de mevzuya girmek istemez. Ama bir şekilde mevzu açılır. Orada bulunanalar Hizmet hareketi hakkında atıp tutarlar. Abimiz de söz alır kibarca bir kaç soru sorar. Der ki “Arkadaşlar size iki şey söyleyeceğim.


    1- Siz kendinize damat arasanız ilk tercihiniz, fakir olmasına rağmen Hizmet hareketine mensup şakirtleri tercih eder miydiniz etmez miydiniz” Ses yok. Daha önce bu abimize bu konu da derdini açan kişi boncuk boncuk terlediğini gizleyemez. Abimiz devam eder.             

    2- Biz gönülden şunu söyleyebiliyoruz; Allah bizi, başta sizin hain ve terörist olmak üzere daha sayamadığımız yüzlerce isnatlarla suçladığınız arkadaşlarla haşretsin. Siz de gelin şunu deyin, Allah bizi destek olduğumuz lider ve avânesiyle haşretsin. Buyrun hep beraber amin diyelim” der.


    Kimseden çıt çıkmaz. Çıkmaz zira onların peşinde gittikleri kişiye sadece mideden bağlılar. Yalları kesilince şimdi şakşakçılığını yaptıklarına ilk sırtaracak kişiler de yine bunlar olacaktır. Değil ki beraber haşrolmayı göze alsınlar.


    Şimdi, bir zamanlar kızlarını hizmet hareketine mensup melek misal insanlarla evlendirmek isteyenler o öğretmenlere sizin destek verdiğiniz zalim tarafından akıl almaz işkenceler yapılıyor. Allah aşkına, isnat ettiğiniz bütün suçlamalar hele darbecilik, hainlik, teröristlik gibi dünyanın en alçak suçlarını bu arkadaşlara yamamak aklı ve vicdanı olan kimsenin kabul edebileceği şeyler değil ama akıl nerede vicdan nerede.


    Bazı zavallılar sanki yalanı çok kişi söyleyince gerçek olacakmış gibi muzahrafat kanallarından akan iğrençlikleri bize gerçekmiş gibi “Yahu bu anlatılanların hepsi mi yalan” diyerek aklınca “Bir kısmı doğrudur” zannı üzerine kurdukları, “Bir kısmı doğruysa demek ki ortada bir suç var” gibi saçma sapan gerekçelerle kendini ve aklı kıtları kandırabiliyorlar. Be hey ahmaklar. Velev ki (Milyar kere reddederek) Hizmet Hareketine sempatisi olan bazı askerler kandırıldılar ve darbe girişine katıldılar. Peki şu anda insanı insanlığından utandıran bizim anlatmaya bile dilimizin varmadığı işkenceleri, kadını erkeğiyle bütün hizmet Hareketine reva görmenizin neresi hak. Şimdi yüz binlerce çocuğun annesi babası içeride ağır işkence görüyor. Yüzbinlerce çocuğun dışarıda bakacak kimsesi olmadığı için, yüzlercesi yetimhanelere bırakıldı. Acaba o yetimhanelerde bu masumlara nasıl muamele ediliyordur.


    Şu anda hapishanelerde işkenceden öldürülüp intihar etti denilen onlarca insan var. Size, bir öğretmen arkadaşımızın eşi tarafından bize ulaştırılan yaşadıkları zulümleri nakledeyim.

    Hani şu milletin özellikle kendilerine damat olmalarını arzuladıkları öğretmenlerden biridir Mehmet Hoca. Çalıştığı, kolej 15 Temmuz darbe tiyatrosundan sonra kapatılır. Bir okulun darbeyle ne alakası varsa…        


    Aslında darbecilerin yaptıkları bu aşağılık palan ülkemize ve milletimize yapılmış en büyük kötülüktü. Mehmet Hoca bu sahte darbe tiyatrosundan sonra kolejin kapatıldığını öğrenir. Ne olduğunu anlamak için tatillerini yarıda kesip görev yaptıkları şehre dönerler. Döndükleri günün sabahında daha hava aydınlanmadan, aniden evlerini polisler basar. Şaşkın şaşkın polislere bakarken ev sahibi sanki polis şefi gibi polislere talimatlar yağdırıyor. “Yakalayın bu hainleri”  Kapılarının çalınmadan polislerin içeri nasıl girdiğini merak ederler tabi ama çok sürmez bunu öğrenmeleri. Meğer ev sahiplerinde yedek anahtar varmış. O güne kadar bu ev sahibinin Mehmet Hoca ve ailesinden en ufak bir rahatsızlığı ve şikayeti yoktur. Akşam sabah yüz yüze baktıkları bu insan müsveddesi o güne kadar Mehmet Hoca ve ailesine iltifatlar yağdırır, her fırsatta onlardan memnuniyetini ifade eder.


    Bu ani baskın sırasında malum ev hali, Mehmet Hocanın eşinin kıyafeti müsait değildir. Mehmet Hocanın eşi kendini yatak odasına atar ve hemen üzerime uygun bir şeyler giyer. Evi didik didik ararlar. Telefonlarına el koyup Mehmet Hocaya da kelepçe takıp götürürler. Emniyete götürülen Mehmet Hocaya itirafçı adı altında iftiracı olması için günlerce işkence ederler. (Neyi itiraf etmesini istiyorlarsa) Sonra tutuklayıp hapishaneye götürürler. Daha sonra Kurban bayramı öncesi ailesine haber vermeden başka bir ile naklederler ve tek kişilik bir hücreye atarlar. Yönetime itiraz etseler de bir şey elde edemezler. Çünkü onlara da Ankara'dan emir gelmiş.


    Mehmet Hoca zaman kavramını kaybetsin diye ışığı sürekli açık bırakılan bir hücrede tutulur. Mehmet Hoca ilk açık görüşte eşinden kızının oyuncak bebeğini ister. Onunla teselli olacaktır. Mehmet Hoca kızımın oyuncak bebeğiyle teselli olurken kızı da babasının terliklerine sarılarak uyumaya başlar. Mehmet Hoca başka bir ilde hapisken, evleri ise başka şehirdedir. Aile şaşkındır. Önce evlerini Mehmet Hocanın memleketine taşırlar. Mehmet Hocanın hapis yattığı yere çok uzak olan memleketi, aileyi oldukça zorlar. Olacak gibi değildir. Mehmet Hocanın yaşlı babası Mehmet Hocanın hapis yattığı yerden bir ev tutar. Fakat yaşadığı olaylar yaşlı babayı çok yıprattığından üç defa kalp krizi geçirir. Mehmet Hocanın yaşlı babası mecburen memlekete geri dönmek zorunda kalır.


    Günler geçtikçe yeni yeni dertler zuhur eder. İki yaşındaki kızı epilepsi olur. Kızının epilepsi olması, babının kalp krizi geçirmesi Mehmet Hocayı daha da yıpratır. Hiç bir suçu olmadığı halde hasedi imanına galebe çalmış şahsiyet fukarası biri tarafından ihbar edilen Mehmet Hoca, tam 5 ay tek kişilik hücrede tutulur. Gördüğü ağır işkencelere daha fazla dayanamayan Mehmet Hoca daha da ağırlaşır. Daha evvel eklem romatizması olan, Mehmet Hocaya eşi tarafından ilaç getirilir ve yetkililere ilaçları Mehmet Hocaya verilmeleri için teslim eder ama ilaçlar Mehmet Hocaya verilmez. İlaçların verilmediğini aylar sonra Eşi açık görüşte öğrenir. Üstelik eklem romatizması olduğunu öğrendikten sonra Mehmet Hocanın kaldığı hücreyi soğuturlar ve üzerine bir gömlekten başka bir şey giymesine müsaade etmezler.


    İlaçları verilmeyen Mehmet Hocanın romatizması kalbine vurur. Kalp kapakçıklarının ikisi ağır hasar görür. Doktorun ifadesine göre bu kapakçıklar Mehmet Hocayı ancak dört sene idare edebilirmiş. Bir zamanlar ihbarcılarının bile gördüğünde hürmetle selamladıkları Mehmet hoca güya devlete darbe yapmışmış da bu hainliği cezasız kalmayacakmış(!) Masum bir öğretmenin yuvasını yıkıp hayatını karartan, sağlığını bozan, cehennemin iştiyakla beklediği zavallılar zulme doymamıştı. Israrla iftiracı olması için işkence metotlarının her türlüsünü deneyen sırıtması hırlama konuşması havlamadan farksız Kur’anın “Belhum adel” dediği mahlukların kötü muamelesi Mehmet Hocayı sonunda kanser eder. Hastaneye götürüp boynunda çıkan parça alınarak patolojiye gönderilir.


    Sanki acilde grip aşısı yapılmış gibi kalp kapakçıkları ağır hasar görmüş, eklemleri romatizmadan şişmiş yürüyemez olmuş üstelik bir de şimdi kanser olmuş Mehmet hocayı aynı gün hapishaneye geri götürürler. İnsan şaşıyor değil mi; çok değil daha iki sene evvel çocuklarının sıkıntılarını çözmek için evlerini ziyaret ettikleri polisler tarafından işkenceye uğramasına. Zulmettikleri bu insan sanki Genelkurmay'da darbecilerin ele başı. Türkiye'nin 957 ilçesinden birindeki kolejde öğretmen. Ki bu darbe saçmalığının bir tiyatrodan ibaret olduğunu tüm dünya biliyor da yakında bizim hasedi imanına galebe çalmışlar da öğrenecek. Hem de en acı  tecrübeyle. 

    Bugün beraber olup Hizmet Hareketine saldırmanın dayanılmaz zevkini beraber yaşadıkları tarafından bir birilerine düştüklerinde görecekler. O zaman da çıkın sokağa, şimdi şarjöründe mermi bile olmayan tatbikata gidiyoruz diye kandırılarak sokağa çıkarılan askerlerin kaç tanesinin kolunu kestiğini, kaç tanesinin gözüne şiş sapladığını, kaç tanesinin burnunu kulağını kestiğini arkadaşlarına övünerek anlatan aşağılık mahluklar. Şimdi milyonlarca dil açıktan olmasa da gıyabınızda size lanet okuyor.

     Ercümend PERVER

    [email protected]

    19 Mar 2017 14:15
    YAZARIN SON YAZILARI