Şimdi hürmet değil hizmet zamanı

Ebu Abdurrahman

Ebu Abdurrahman

27 Oca 2017 11:32
  • Muhsin Alev Ağabeyin hatıralarından ibret ve ders verici bazı bölümlerini aktaralım:

    “Üstad Hazretlerinin yanına çok çeşitli ziyaretçiler gelirdi. Akşehir Palas Otelinde Urfalı iki kardeş gelmişti. Üstad bunların aşırı hürmetlerinden sıkıldı. Ağlayıp duruyorlardı. Bunlar Üstad’a çok fazla hürmet ediyorlardı. Bunların aşırı hürmetlerini kabul etmedi: ‘Kardeşim şimdi hürmet zamanı değil, hizmet zamanıdır’ diye ikaz etti.

    “Üstad Hazretleri, İstanbul’da Akşehir Palas Otelinde ziyaretine gelen Necip Fazıl Kısakürek’e alâka göstererek bir sandalyeye oturttu ve kendisine: ‘Ben (Büyük) Doğucuları, Risale-i Nur talebesi olarak kabul ettim. Ben seni Risale-i Nur’a yirmi senelik hizmet yapmış olarak kabul ediyorum. Biz bir ağacın meyveleriyiz. Aramızda ayrılık-gayrılık yoktur. Ders almak ve kaynak bakımından aynı yere gidiyoruz.’ dedi.  Üstad, Fatih’teki Reşadiye Otelinde  kalırken ziyaretine gelen Osman Yüksel Serdengeçti’ye de şöyle demişti: ‘Seni oğlum gibi kabul ediyorum. Oğlum olsaydı senin ismini koyardım. Yazılarında şahıslarla, bilhassa menfi şahıslarla uğraşma” demişti.”

    “Bir gün ders esnasında Sokrat’tan bahis açılmıştı. Sokrat’ın zehir içerek intihar ettiğini söylediğimde, Üstad, Sokrat’ın intihar etmediğini söyleyerek ‘Nasıl intihar edebilir? İntihar etmedi, mahkum edildi… Zehir içmeye mahkum edildi. Neticede zehir içirilerek öldürüldü.’ dedi. 

    “Üstad, bazen çeşitli meseleler olunca, onları yazmamı isterdi: ‘Yaz, unutursun’ derdi. Sonra daima sorup istişare etmemi isterdi. ‘İki kişiye sormadan bir şey yapma’ derdi. ‘Eline ve diline itirazım yok, fakat senin aklına  karışmam’ derdi.

    “İstanbul’da 1953 senesi baharında son eseri NUR  ÂLEMİNİN  BİR  ANAHTARI’nı yazıp bitirmişti. Bu eserine bir isim koymak istiyordu. Bize ders vermek ve hem de istişârenin ehemmiyetini bildirmek için, bize sordu, istişâre yaptı. Neticede Nur 

    Âleminin Bir Anahtarı isminde karar kılındı ve esere bir isim verildi… Üstad gezmeyi, bilhassa bahar ve yaz aylarında kırlarda dolaşmayı çok severdi. Mahlukatla, mevcudatla başbaşa kalıp, derin derin tefekkür ederdi. ‘İstanbul’da Nevruz günü (21 Mart) kıra giderken, bizi de yanında götürdü. Kırda, ‘Bugün mahlukatın bayramıdır’ diye Nevruzun önemini bize anlatmıştı. Kırdaki köpeklere ekmek parçası verdi. Bugün, bu Nevruz Bayramından, bu köpeğin bile bir hissesi vardır. Bahar mahlukatın bayramıdır. Biz de onların bayramına iştirak edelim’ demişti. Çok sevinçli bir hali vardı Nevruz günü…

    “Üstadın ziyaretine gelen tıbbiyeli bir arkadaş, ‘Ben namazımı kılıyorum, fakat ibadet esnasında kalbime fena şüpheler geliyor’ deyince, Üstad da beni göstererek; ‘Bak buna: Felsefe  tahsil ediyor, hiçbir şüphesi de yok. Bundan ders al. Nurları oku’ diye ona nasihat etti.”

    Ne kadar çok ibret ve ders alacak hatıra var… 

    Ebu Abdurrahman
    27 Oca 2017 11:32
    YAZARIN SON YAZILARI