Ortalığı bulandıranlar kimlerdir?

Ebu Abdurrahman

Ebu Abdurrahman

01 Mar 2017 13:22
  • Üstad Bediüzzaman Hazretleri 1910’da şarkta âşiretler arasında mekik dokuyarak demokrasi ve insan hakları mânasına İslâmiyete uygun gelecek meşru meşrutiyet anlayışını şöyle anlatıyor: “Mesela şimdi ben bir hekim olarak şu çadırda oturuyorum. Karşı bayırlardaki köylerde de çeşit çeşit bulaşıcı hastalıklar var. Kafadan, hiç muayene etmeden ilaçlar hazırlayıp göndersem, faydası olur mu? İshâl olmuş kimseye hazım ilacı içirmenin neticesi ne olur? Halbuki o köylerden seçilmiş ve problemleri bilen esas hastalığın farkında olan kimseler, illetlerin tanımını ve teşhisini yapıp gelirlerse, onlara uygun ve isabetli ilaçlar yapıp gönderebilirim. İşte hükümet de hekim gibidir. Vatanımızın çeşitli bölgelerinden halkın oyu ile seçilip gelen kimseler problemleri merkeze, meclise gelip hükümete arzedince ona göre çareler bulunur.” diyor. 

    Bunun üzerine şöyle bir soru soruluyor:
    “Fikirleri karıştıran, hürriyet ve meşrutiyeti takdir etmeyenler kimlerdir?” Bu soruya Üstad, karikatür çizmiş gibi, o günlere göre şöyle antika bir cevap veriyor:
    “Cehâlet ağanın, inad efendinin, garaz beyin, intikam paşanın, taklid hazretlerinin, mösyö gevezeliğinin başkanlığı altında insan milletinden saadet kaynağımız olan meşvereti inciten bir cemiyettir.”

    Bu gün cehâletin, inadın, garazın, intikamın, taklidin, gevezeliğin yerini başkaları almıştır. Gazeteleri, radyoları ve televizyonları ile medya da bunların çark ve değirmenlerine yağ ve su taşımaktadır.
    Bunların bir kısmı günümüzde, garazından, marazından veya hasedinden fesadından ortalığı bulandırmaktadır.

    Evet “Hiçbir müfsit, ben müfsidim, demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür. Evet kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Zira (kalp para gibi) çok silik söz ticarette geziyor. Hatta benim sözümü de ben söylediğim için hüsn-i zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim veya bilmediğim halde ifsat ediyorum. Öyle ise, her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz. Eğer altın çıktı ise, kalbte saklayınız. Bakır çıktı ise, çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz, gönderiniz.”

    Üstad Hazretleri, “Nasıl anlayacağız? Biz câhiliz. Sizin gibi ehl-i ilmi taklid ederiz.” diyenlere şöyle diyor:
    “Gerçi câhilsiniz, fakat aklınız çalışıyor. Hanginizle üzüm paylaşsam, zekâsıyla bana hile edebilir. Demek câhilliğiniz özür değil… İşte birbirine benzeyen ağaçları fark ettirip gösteren, meyvelerdir. Öyle ise, benim ve onların fikirlerimizin neticelerine bakınız. İşte birisinden istirahat  ve itaat vardır. Ötekisinde ihtilaf ve zarar saklanmıştır. Size bir misal söyleyeceğim: Şu sahrada bir ateş görünüyor. Ben derim, ‘Nur’dur; ateş olsa da, eski ateşten kalma, zayıf, yukarı tabakasıdır. Geliniz, etrafında halka tutup temâşâ edelim. Feyiz alıp, tâ ateş tabakası yırtılsın, istifade edelim. Eğer benim dediğim gibi Nur ise, zaten istifade edeceğiz. Eğer onların dedikleri gibi ateş olsa, karıştırmadık ki, bizi yaksın.’ Onlar diyorlar ki: ‘Ateş yakıcıdır.’ Eğer Nur olursa kalb ve gözlerini kör eder. Eğer ateş dedikleri Saadet Nuru, dünyanın hangi tarafından çıkmışsa, milyonlarla insanın tulum gibi Kan Suyu üzerine boşaltılmış ise, de söndürülememiştir. Hatta bu iki senedir, mülkümüzde iki-üç defa söndürülmesine teşebbüs edildi. Fakat söndürmek isteyenler kendileri söndüler.  

    “Evet, Nur fenalara bardır, ateştir.
    “-Çok iyiler var ki, iyilik zannıyla fenalık yapıyorlar. (-Nasıl iyilikten  fenalık gelir?) 
    “-Muhali yani olmayacak, imkânsız bir şeyi istemek, kendine fenalık etmektir.
    “Size kısa bir söz söyleyeceğim ezber edebilirsiniz. İşte…. ESKİ  HÂL  MUHAL… YA  YENİ  HÂL… VEYA   İZMİHLAL… 

    E. Abdurrahman 

    01 Mar 2017 13:22
    YAZARIN SON YAZILARI