Üstad Bediüzzaman Hazretleri Birinci İhlas Risalesi olan Yirminci Lem’a’da, “Kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile, o kardeşlerine öncelik verir, onları kendi nefislerine tercih ederler.” (Haşir Suresi, 59/9) da geçen îsâr hasletini şöyle mevzu bahis ediyor: “Sahabelerin Kur’an’ın övgüsüne mazhar olan ‘îsâr hasletini’ kendine rehber etmek. Yani: Hediye ve sadakanın kabulünde başkasını kendine tercih etmek ve yaptığı dinî hizmetin karşılığı olarak gelen maddî menfaati bile istemeden ve kalben talep etmeden, sırf bir ihsan-ı İlâhî bilerek insanlardan minnet almayarak, dinî hizmetin mukabilinde de almamaktır. Çünkü dînî hizmetin karşılığında dünyada bir şey istenilmemeli ki, ihlas kaçmasın. Gerçi hakları var ki, ümmet onların geçimlerini temin etsin. Hem zekata da müstahaktırlar. Fakat bu istenilmez, belki verilir. Verildiği vakitte, ‘Hizmetimin ücretidir’ denilmez. Mümkün olduğu kadar, başka ehil ve daha müstahak olanların nefsini kendi nefsine tercih etmek ‘Kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile, o kardeşlerine öncelik verir, onları kendi nefislerine tercih ederler.’ (Haşir Suresi, 59/9) âyetinin sırrına mazhar olarak, bu müthiş tehlikeden kurtulup ihlası kazanır.”
İkinci İhlas Risalesi olan Yirmi Birinci Lem’a’da ise Üstad Hazretleri, “Ey kardeşlerim! Kur’an-ı Hakimin hizmetindeki mesleğimiz, hakikat ve uhuvvet olduğu ev uhuvvetin sırrı, şahsiyetini kardeşler içinde fâni edip onların nefislerini kendi nefsine tercih etmek olduğundan” dedikten sonra dipnot olarak koyduğu hâşiyede ise şöyle diyor: “Evet bahtiyar odur ki, kevser-i Kur’aniden süzülen tatlı, büyük bir havuzu kazanmak için, bir buz parçası nev’indeki şahsiyetini, o havuz içine atıp eritendir.”
Gerçekten yakınları hapislerde olup dışarıda imkansızlıklar içinde büyük sıkıntılar çeken ailelerle ilgili aldığımız bilgiler de yapılmak istenilen bir yardımın 20 kapı dolaştığı da ifade ediliyor. İşte bu husus çok mühim… Bu yıkılmaz bir birlik, bir dayanışma demektir. Yürekler toplu çarptığı için bunlara top tüfek de yıkamaz artık inşallah…
Mesela, istiab haddini aştığı halde bir iş yerine zaten yedi sekiz mağdur alınmış… Çok zorda olan yeni bir kişi daha müracaat ediyor. Artık kapasite bunu kaldıracak halde değil. Bunu fark eden mağdurlardan birisi, “Ben ayrılayım onu benim yerime alın, onun benden daha çok ihtiyacı var!.” diyor… Hatta mazlum ve mağdurlardan birisi olan Anadolu Atayün diyor ki: Uyuşturucu sebebiyle baskın yapılmıştı. Evde yakalanınca adamı alıp götürürlerken polislerden birisinin eve bir şey bıraktığını fark eden, bir arkadaşı gelip bize bu durumu söyledi. Biz de ona, bunun ne olduğu ve niçin yaptığı konusunda soru sorduk. Önce söylemek istemedi, sonra mecbur kalınca, suçluyu götürüyoruz ama arkada eşi ve çocukları vardı. Bunlar ne yer ne içer ve ne yaparlar diye düşündüm, imkânlarımı zorlayarak bir mikdar para bıraktım, diyor. Gerçekten bunu yapıyor. Şimdi işte bu vicdanlı görevliler, görevlerinden alındı, üstelik çoğu da hapislere dolduruldu ve işkenceye tabi tutuldu. Bunlara yapılan bu gaddarlık ve zâlimliği Allah onlara bırakır mı? Elbette bir hikmete göre imhâl edip mühlet verir ama asla ihmâl etmez (Hâşâ)!.. Bazı zalim ve gaddarların daha dünyada iken nasıl cezalandırıldıklarına dair bilgiler alıyoruz. Ama bazılarının cürümleri o kadar büyük İlahî adâlet onları kısa dünya hayatında değil sonsuz âhiret hayatında karşılığını verecek. Allah, âdildir… Azizun züntikamdır, mutlaka intikamını alır, kimsenin hakkını kimsede bırakmaz…
E. Abdurrahman