Herkesin Kadir Gecesi’ni aradığı gün ve gecelerdeyiz. Müminler, Allah Resûlü'nün "Kadir Gecesi’ni Ramazanın son on günü içinde arayınız!" (Buhârî, Leyletu'l-Kadr 3) tavsiyesine uyarak bugünlerde Kadir'i yakalamaya ve onu hakkıyla değerlendirmeye çalışmak istiyor. Bu güzel bir niyet ve hedef, ancak tek başına bu yeterli değildir. Zira bu gecenin feyiz ve bereketinden tam istifade ya da Allah katında bin aydan daha hayırlı bu gecede birkaç ömür kazanabilmek önce kul haklarından kurtulmaya bağlıdır. Evet Allah Resûlü, "Kadir Gecesi’ni, fazilet ve kutsiyetine inanarak ve sevabını sadece Allah'tan bekleyerek ibadet ve taatle değerlendiren kimsenin -kul hakları hariç- geçmiş günahları bağışlanır." (Müslim, Müsâfirîn 175) buyurur.
Bu hadisi okuyanlar ya da dinleyenler her nedense farklı hadislerde üzerinde özellikle durulan kul hakları istisnasını hiç dikkate almaz ve Kadir'e ulaştığı halde onun bin aydan daha hayırlı feyiz ve bereketinden mahrum kalır. Niçin? Çünkü girdiği ağır veballer, işlediği zulüm ve yaptığı haksızlıklar/hukuksuzluklar ve bunlardan kaynaklanan kul hakları, onu Kadir'e şahit olsa da kurtaramaz, fakat o farkına bile varmaz.
Dolayısıyla Kadir Gecesi’ni tam idrak adına herkesin özel bir gecesi vardır ve her fert kendi Kadir'ini aramalıdır. Onun için her bireyin Kadir’de yakalama adına yapacağı ortak dua ve ibadetler olsa bile zorunlu olarak atması gerekli başka fiili adımlar da vardır. Herkesin bizatihi kendisi, bu fiili adımların neler olduğunu çok iyi bilir. Girdiği kul hakları ve helalleşmesi gereken kimseleri zaten hocalar bilmez en iyi kendisi bilir. Sadece Ramazan ayı boyunca yapacağı iyi bir "özgeçmiş muhasebesi" ona Kadir’i yakalatacak amel ve terklerin neler olduğunu açıkça söyler. İsterseniz birkaç örnek üzerinden konuyu daha da müşahhaslaştıralım:
Zalim, zulmünden vazgeçip adalete sarılmadıkça ve zulmettiği kimselerle helalleşmedikçe ömrü boyunca Kadir Gecesi’ni yakalayamaz; içindeki feyiz ve bereketi bulamaz. Bulsa da her hak sahibine hakkının tam olarak verileceği mahkeme-i kübrada sevapları alacaklılara dağıtıldığında eli bomboş kalır, Kadir onu iflastan kurtaramaz.
Ürettikleri yalan haber ve iddialarla, attıkları iftira ve yaptıkları karalama kampanyalarıyla yüz binlerce insanın şahsiyetini payimal eden kimseler, bu cinayetlerinden vazgeçip tek tek muhataplarıyla helalleşmedikçe, -idrak ettiklerini zannettikleri- Kadir’de sabaha kadar nafile namaz kılsalar da iflastan kurtulamazlar. Zira "Mümin erkek ve kadınlara, işlemedikleri şeylerden dolayı suç isnat edip eziyet edenler, gerçekten büyük bir iftira atmış ve böylece apaçık vebal yüklenmiş olurlar." (Ahzab, 33/58) Bu vebalden onları Kadir değil, ancak sağlam bir tövbe-i nasûh ve helalleşmek kurtarabilir.
İnsanlara maddi-manevi işkence yapan/yaptıran ve işkencecileri bir şekilde koruyan ve onlara destek olan kimseler, mağdurlardan tek tek helallik almadıkça -tabii bu mümkün olur mu bilmiyorum!- sizce Kadir'de kıldıkları bir kaç rekat nafile namaz ve yaptıkları sözlü dualarla seksen yıllık ömürde kazanabilecekleri manevi dereceleri kazanır ve iflastan kurtulabilirler mi? Böyle zannedenler ve kendilerini aldatanlar "Zalimlerin hiçbir dostu ve sözü dinlenecek şefaatçisi yoktur." (Mü'min, 18) ayetini hiç okumazlar mı?
Loğusa kadınları bebeklerinden ayırıp hapseden ve onlara göğüslerinde biriken sütü, içi kan ağlayarak lavaboya sağdırtan zalim savcı ve hakimler, atacakları ve alacakları birkaç kandil tebriki ve gırtlak ağalarından dinleyecekleri birkaç ilahiyle Kadir Gecesi’nin feyzinden kana kana istifade ederler öyle mi? Kadir Gecesi, masum bebeklere ve analara-babalara, o acıları yaşatan zalimlere kadr u kıymet kazandırmaktan Allah'tan korkmaz, masum yavrulardan/ebeveynlerden utanmaz öyle mi? Masumlara bunları yaşatanlar Kadir'de yapacakları beş on dakikalık dua ve ibadetle hesaba tabi tutulmadan sorgusuz sualsiz cennete gider öyle mi? Böyle düşünenler Allah Resûlü’nün, "... İnsanlar arasında bilgisizce hüküm veren ile hakkı bildiği halde yargıda haksızlık yapanlar cehennemdedir."… (Ebû Dâvud, Akdiyye 2) hadisini hiç okumazlar mı?
Bebeklere/çocuklara, "Bunlar terörist çocukları! Büyürlerse onlar da terörist olur!" diyerek, onları anne ve babalarından koparan; en muhtaç oldukları dönemde onları ebeveynlerinin sevgi ve şefkatinden mahrum bırakan hatta simalarını unutturan zalim yargıçlar/yöneticiler… Kadir Gecesi’ne ulaşacak ve televizyondan seyredecekleri bir Kadir Gecesi programı ve ziyaret edecekleri bir kaç türbenin önünde yapacakları dualarla temizlenecek ve analarından yeni doğmuş günahsız sabilere çevrilecekler sahi mi? Bu zalimlerin şayet azıcık Allah'a imanları ve Resûlüllah'a itimatları varsa "Kim çocuğuyla anne arasını ayırırsa, kıyamet günü Allah da sevdikleriyle onun arasını ayırır." (Tirmizî, Büyu' 52) ikazından zerre kadar korkmazlar mı?
Kurdukları siyasi, idarî ve iktisadî sistemle kendilerini ve yandaşlarını zenginleştiren, halklarının büyük bir çoğunluğunu ise yokluğa, fakirliğe ve sefalete mahkum eden; kendisine kul haklarından bahsedilince de kulaklarını tıkayan liderler/idareciler, Kadir Gecesi’nde okuyacakları bir kaç sayfa Kur'an ya da dinleyecekleri bir kaç kasideyle bütün veballerden arınacak, kul haklarından sıyrılacak ve ötelerde, "Komşusu açken tok gezen bizden değildir!" buyuran Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem)'in livau'l-hamd sancağının altında ağırlanacaklar öyle mi?
Harâmî var insanların parasını, pulunu, malını vs Çalar, kapkaççı; adi hırsız. Fakat hırsız var, gasıp; mülkiyet hakkı tanımaz, helal-haram nedir bilmez; insanların hayat boyu biriktirdiği menkul-gayr-i menkul bütün servetine çöker; insanların ömürlerini/hayatlarını, çocukluklarını/gençliklerini çalar. Şimdi milyonların alın terine haksız ve hukuksuz bir şekilde çöken gasıplar, Kadir Gecesi’nde yapacakları dualar ile hem Allah katında hem de yüz bin mazlum nazarında temize çıkacak, manevi iflastan kurtulacak ve ötelerde arşın gölgesi altında gölgelenmeyi garantileyecek öyle mi? O zaman Allah Resûlü'nün "Kim bir karış miktarı bir yere haksız olarak zulümle sahip olursa o yerin yedi katı boynuna geçirilir." (Buhârî, Mezâlim 13; Müslim, Müsâkât 139,-142) nurlu beyanını nereye koyacaksınız?
Politik emelleri doğrultusunda insanları gruplara bölen; muhaliflerini ötekileştiren/düşmanlaştıran ve tefrikadan beslenen; bunun üzerinden çatışmalar kurgulayarak onları vuruşturan ve milyonlarca insanın hayatı üzerine adeta kumar oynayan siyaset cambazları, sözde Kadir Gecesi’nde katılacağı bir teravih namazının ardından cami çıkışında "Tek bayrak, tek millet ve tek devlet" sloganıyla birlik aşısı yapacak ve sonunda, "Bütün vatandaşlarımın Kadir Gecesi’ni tebrik ederim!" mesajıyla, halkına karşı tüm sorumluluklarını yerine getirmiş bir lider olarak Kadir'de beratını alacak öyle mi? Nerde kul haklarııı? Nerede mazlumların ahları? Yoksa ayet ve hadislerde Kadir Gecesi zalimlerin özel şefaatçisi olarak anlatılıyor da bizim mi haberimiz yok!
Ömrü boyunca saçının bir telini bile namahreme göstermemiş iffet abidesi kadınları, hapishane girişlerinde erkeklerin önünde soyundurup çıplak arama yapan ırz ve namus düşmanı soysuzlar, Kadir Gecesi’nde dinleyecekleri bir kaç sayfa Kur'ân ile arınacak ve Firdevs-i âla'yı garantileyecekler öyle mi? Onlara kol kanat geren ve onları koruyan ve bu sapıklıklarını devam ettirmeleri için teşvik edenler de Kadir ile buluşacak ve Kadrin sahibi kul haklarını hiç nazar-ı itibara almadan onlara miraç yaşatacak gerçek mi? İsterseniz cevabı Mehmet Akif'den biraz değişiklikle vereyim:
İnmemiştir hele Kur'ân bunu hakkıyla bilin,
Ne zalimi aklamak ne de soysuza taç takmak için!
Hasılı, bu örnekleri çoğaltmak pekâla mümkün. Fakat gerçekten Kadir Gecesi’nin feyiz ve bereketini arayana ve ötelere iflas etmiş bir şekilde gitmek istemeyene daha fazla detaya/tarife ihtiyaç yok. Çünkü herkes, kendisini iflasa sürükleyecek cinayetlerini/kul haklarını en iyi bilir. Dolayısıyla gerçek Kadir, kulluğun yanında zulme, yalana, iftiraya bulaşmamaya ve kin ve nefretin kulu/kölesi olmamaya, kul haklarına girmemeye, girildiyse helalleşmeye bağlıdır. Aksi taktirde bu büyük günahlar ve ağır veballer ile ötelere gidenler Kadir Gecesi’nde kadirleştiklerini zannetseler de ancak kendilerini kandırır; Allah Resûlü'nün nurlu beyanlarında ifade buyurduğu gibi iflas ederler:
"Bir gün Allah Resûlü, ashabına 'Müflis kimdir, biliyor musunuz?' diye sorar. Ashabı 'Bize göre müflis, parası ve malı kalmayan kimsedir.' derler. Bunun üzerine Efendimiz (aleyhissalatü veseelam), 'Ümmetimin müflisi, haşir günü, kıldığı namazlar, tuttuğu oruçlar ve verdiği zekatlarla gelir. Fakat aynı zamanda şuna sövmüş, buna iftira atmış, şunun malını gasp etmiş, bunun canına kıymış, şuna işkence etmiş bir halde gelir ve yargılanır. Sonunda iyiliklerinin sevabı hakkına girdiği kimselere dağıtılır. Üzerinde kul hakları bitmeden sevapları biterse, bu sefer hak sahiplerinin günahları kendisine yüklenir. Sonra da cehenneme atılır." (Müslim, Birr 59)
Evet, unutulmamalıdır ki burada Kadir var fakat öte tarafta da haşir var; mahkeme-i kübra var. İslam'da değil bir kimse Kadir Gecesi’ne ulaşmakla, Allah yolunda şehit bile olsa üzerindeki başkalarına ait kul hakları düşmez, onlar af edilmez. (Bkz. Müslim, İmâre, 112) Fakat her nedense Kadir Gecesi’nin konuşulduğu meclislerde/ekranlarda/mabetlerde bu önemli husus hiç gündeme getirilmez. Bu konudaki naslara bütüncül bakılmaz ve parçacı yaklaşımla pek çok kimse kendini Kadir'de, Kadir ile aldatır da; Kadir'i kurtuluşu için bir fırsata dönüştüremez. Kadir Gecesi gelir geçer de o Kadir'in değerinden, şeref ve azametinden hiçbir şey alamaz. Alsa bile, hesap günü hak sahiplerine hakları dağıtıldığında elleri bomboş kalır. Tıpkı Mescid-i Nebevî'de Allah Resûlü ile oturup kalktığı, O'nun sohbetine katıldığı halde iki yüzlü davranmayı tercih edip sahabi olma şerefini ve mükafatını kaçıran binlerce insan gibi.