Ramazan ayı, değişik ibadetlerle kulluk çıtasının ve performansının yükseltildiği bir aydır. Bu aya özel ibadetlerden biri de teravih namazıdır. Teravih namazı, gündüz oruçla melekliğe, ruhaniliğe açılan inanan gönüllere ibadet aşısı yapan bir ibadettir. Biz bu yazımızda teravih namazının Peygamber Efendimiz tarafından te’sis edilen bir ibadet olması yönü üzerinde durmaya çalışacağız.
Peygamber Efendimiz, ashabına bir-kaç gece teravih namazı kıldırmış, farz olur da müslümanlar kılmaya güç yetiremezler endişesiyle cemaatle kılmayı bırakarak kendisi yalnız kılmıştır. (Buhari, 924; Ahmet b. Hanbel, Müsned, 25362 )
Peygamber Efendimiz, dini kendi hayatında hep zirvede yaşamıştır. Ümmetine gelince herkesin götürebileceği ve uygulayabileceği ölçüleri koymuştur. Allah Resulü’nün bu şefkat eksenli tutumunu teravihte olduğu gibi; “Eğer ümmetime zor gelmeyeceğini bilseydim her abdest alışlarında misvak kullanmalarını emrederdim.” (Buhari, 887, 2975; Müslim, 252) ifadesiyle başlayan hadislerinde de görmek mümkündür.
Allah Resulü, Ramazan gecelerini ihya ederek, bu ibadetin ümmetinin götürebileceği bir özellikte teşri kılınmasını istemiş bunun için farz manasına gelecek sözlü ve fiilî bir ifadede bulunmamış, (Nesaî, 2104; İbn-i Ebi Şeybe, Musannef, 2698) faziletlerinden bahsederek yerine getirilmesini teşvik etmiştir:
Kim inanarak ve sevabını Allah’tan umarak Ramazan gecelerini ibadetle ihya ederse,
geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhari, 2008, 2009; Müslim, 759) Hadiste geçen “Ramazan gecelerini ibadetle ihya etme”nin, teravih namazı kılmak manasına geldiğinde İslam alimlerinin ittifakı vardır. Teravih, rahatlamak, dinlendirmek manâsına gelen "terviha"kelimesinin çoğuludur. Ramazan ayına mahsus olan ve yatsı namazından sonra eda edilen bu ibadetin her dört rekatının sonunda istirahat için oturulmasına terviha denmiştir. Sonraları, bu kelimenin çoğulu olan teravih, yatsı namazından sonra kılınan Peygamber Efendimiz’in hadiste bildirdiği Ramazan gecelerini ihya etmenin adı olmuştur.
Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselâm) bir başka hadis-i şeriflerinde de teravih namazını bizzat kendisinin sünnet kıldığını şu şekilde bildirmiştir:
“Allah (Tebareke ve Teâlâ) Ramazan ayında oruç tutmanızı farz kıldı. Ben de Ramazan gecelerinde kıyam etmenizi (teravih namazı kılmanızı) sünnetim olarak teşvik ettim. Kim inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek ihlâs ile oruç tutar ve teravih namazı kılarsa günahlarından arınır, annesinden doğduğu günkü gibi tertemiz olur.” (Nesai, 2210; İbn-i Mace, 1328; Ahmet b. Hanbel, Müsned, 1660) Zikredilen bu hadiste teravihin Peygamber Efendimiz’in tesis buyurduğu bir sünnet olduğu gayet net bir şekilde ifade edilmektedir.
Teravih namazının Peygamber Efendimiz’in sünneti olması ile ilgili bir diğer hadis de şu şekildedir: “Hz. Peygamber (s.a.s), Raramazan ayında bir gece mescide çıkmış ve mescidin bir kenarında namaz kılan insanlar görmüş, "Bunlar ne yapıyorlar?" diye sorduğunda, orada bulunanlardan biri şöyle cevap vermiştir: "Ey Allah'ın Resulü, bunlar hafız olmayan kimseler; Übeyy İbn Ka'b onlara namaz kıldırıyor." Resûlüllah, bu cevaptan memnun olarak,"Ne güzel yapmışlar, isabet etmişler!” buyurmuştur.” (Ebu Davud, 1377; Beyhaki, Sünen-i Kübra, 4282) Allah Resulü'nün Sahabenin yaptığını istihsan etmesi, O'nun takririni ve rızasını gösterir ki bu da, sünnetin bir çeşididir.
Allah Resulü’nün teşvikleriyle sahabe teravih namazını çoğunlukla evlerinde kılmıştır. Bu arada -yukarıdaki hadiste geçtiği üzere- teravihi, küçük cemaatler halinde kılanlar olmuş, Peygamber Efendimiz onların bu şekilde kılmalarını gördüğünde de isabetli davrandıklarını ifade etmiştir.
Daha sonraları Hz. Ömer, halifeliği döneminde-artık farz kılınma endişesi söz konusu olmadığından ve Peygamber Efendimiz’in teravih namazına yönelik teşvikleri sebebiyle onun mescidde cemaatle eda edilmesinin zamanının geldiğini görmüş, sahabenin Kur’an’ı en iyi okuyanlarından olan Übey b. Kab’ı, bu namazı kıldırmak için imam olarak tayin etmiştir. Hz. Ömer’in münferit halde kılınan teravih namazının mescidde cemaatle kılınmasını başlatması sahabe tarafından ittifakla kabul edilmiş ve hayırla yad edilmiştir. Bu itibarla teravih namazını başlatan, tesis ve teşvik eden Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), devam ve intişarına, yayılmasına vesile olan da Hz. Ömer olmuştur. (İbn-i Kudame, el-Muğnî, 2/122; er-Rehîbanî, Metalibu uli’n-nüha, 1/563; Fethullah Gülen, Gufranla Tüllenen İbadet Oruç, s. 61)
Nitekim, İmam Ebu Yusuf, hocası İmam A’zam’a teravih namazı ve Hz. Ömer’in yaptığını sorduğunda fıkıh ilminde herkesin kendisine medyun olduğu İmam Ebu Hanife şöyle cevap vermiştir: “Teravih namazını kılmak sünnet-i müekkededir. Hz. Ömer, onu kendi arzusuna göre ortaya koymamış, bu ibadeti ilk defa o başlatmamıştır. Hz. Ömer, kendisinin Allah Resulü döneminde yaşananlarla ilgili bilgilerine, gördüklerine göre bu ibadetin cemaatle kılınmasını emretmiştir.” (Mevsılî, el-İhtiyar, 1/68)
Hz. Ömer, Übeyy b. Ka’b’ın imamlığında insanları toplayarak cemaatle teravih namazını kıldığında da bu cemaatin içinde Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Abdullah b. Mes’ud, Hz. Abbas ve oğlu Abdullah, Hz. Talha, Hz. Zübeyr, Hz. Muaz b. Cebel ve Hz. Übeyy b. Ka’b gibi Muhacir ve Ensar’ın önde gelenlerinden sahabiler de vardı. Hiç bir sahabi, Hz. Ömer’in buna itiraz etmemiş, etmek bir yana ona muvafakat etmiş, desteklemiş ve kılınmasını teşvik etmişlerdir. (Mevsılî, el-İhtiyar, 1/68) Zaten, sahabenin Hz. Ömer’in yaptığına muvafakat etmemesi düşünülemezdi. Zira, onlar, hayatta iken Allah Resulü’ne, ruhunun ufkuna yürüdükten sonra bize ne tavsiye edersiniz diye sormuş ve O’ndan (sallallahu aleyhi ve sellem) şu cevabı almışlardı:
“Siz, benim yolumu ve raşid halifelerin yolunu yol edinin ve bu yola sımsıkı yapışın, azı dişlerinizle tutar gibi sımsıkı tutun.” (Ebu Davud, 4607; Tirmizi, 2676). Bu bakımdan Raşit halifelerin yapıp devam ettirdikleri de sünnet kategorisinde değerlendirilmiştir. Nitekim, sahabe ve onlardan sonra gelenler tarafından ittifakla kabul edilen bu ibadet o günden bugüne gelmiştir. (İbn-i Abidin, 1/472)
İmam Buharî’nin, Sahih’inde "Nafile olan teravih namazını kılmak imandandır" diye müstakil bir başlık açarak teravih namazı ile ilgili hadisleri rivayet etmesi de ayrıca üzerinde durulması gereken bir konudur. Çok sıcak veya soğuk veyahutta kısa gecelerin olduğu yerlerdeki insanların zor şartlarda teravihi kılmaları düşünüldüğünde inanmadan bu ibadetin yerine getirilmesinin ne kadar zor olduğu anlaşılır.
Teravih namazı ile ilgili Peygamber Efendimizin ve sahabenin uygulamalarını bir bütün halinde değerlendiren fıkıh alimleri, teravih namazının sünnet olduğunda ittifak etmiş ve onu şeairden kabul etmişlerdir. (İbn-i Abidin, Reddü’l-muhtar, 1/472; Nevevî, el-Mecmu, 4/31; Şerbînî, el-İkna,1/107 ) Üstelik İmam A’zam, İslam İnanç Manzumesi’ni ele aldığı eserinde ameli bir konu olan teravihe yer verme lüzumu duymuş ve bu namazın sünnet olduğuna vurgu yapmıştır. ( İmam A’zam, el-Fıkhu’l-Ekber, s. 45)
Teravih namazı orucun sünneti değil, vaktin sünnetidir. Bu itibarla gündüz herhangi bir mazeretten dolayı orucunu tutamayan bir müslümanın akşam teravih namazını kılması yine sünnettir. Mesela gündüz bir rahatsızlığından dolayı oruç tutamadıysa ya da bozmak zorunda kaldıysa, kendini iyi hissettiği takdirde teravih namazını kılması yine sünnettir. Kılınamayan teravih namazının ise kazası gerekmez. (Tahtavi, Haşiye ala Merakı’l-felah, s.338.)
Teravih namazını cemaatle kılmak sünnet-i kifayedir. Yani bir kısım müslümanların yapması ile diğerlerinin üzerinden düşen bir sünnettir. Bir mahalle camisinde veya mescidinde bazı müslümanların kılması ile bu sünnet yerine gelmiş olur. Teravihi camide veya mescidde kılmak daha faziletli olmakla birlikte evde de kılınabilir. (Ayni, el-Binaye, 2/663)Eğer hiç kimse mescidde veya camide kılmazsa günaha girilmiş olur. (Tehanevî, İ’laü’s-Sünen, 7/62)
Teravih namazı, İslam’ın şearindendir. Tıpkı, ezan, cuma ve bayram namazları ve kurban kesmenin şeairden olması gibi. Şeair, bir yerin Müslüman diyarı, bir toplumun Müslüman toplumu, bir ferdin de Müslüman olduğunu gösteren alâmetler, semboller demektir. Nitekim İslam alimleri, Sünnet’ten olan şeairin bazı durumlarda şahsî farzlardan daha öte bir önem ve değere sahip olduğuna vurgu yapmışlardır.
Netice itibariyle teravih namazı Peygamber Efendimizin sünnetidir. İslam’ın şeairindendir. İbadet aşısı yapan ve kulluk performansını yükselten büyülü bir ibadettir.