Doğanın renk cümbüşünden bir hırkaya büründüğü sonbahar,verdiği mesajlarla insanların önünde tefekkür kapılarını ardına kadar açan anlam yüklü bir mevsimdir.
Diğer mevsimler gibi bu mevsimin de his dünyamız üzerindeki derin tesirleri yadsınamaz.
Hazan ve hüzün tablolarının önümüze serildiği bu mevsimin oluşturduğu ruhi dalgalanmalardır ki, dilimden gayr-i ihtiyarı şu ifadelerin dökülmesine sebep oldu:
Canlandı hayalimde o mevsim-i ilkbahar
Şimdi etrafta hazan ve hüzün tabloları var.
Yaprakların altın sarısına dönüştüğü ve tabiatın birçok renklere boyandığı bu mevsimin kendine özgü ışık hüzmelerinin duygu dünyamızdaki yansımaları, şüphesiz ki, bambaşka oluyor. Duygusal bir meydan okumaya ve yüzleşmeye muhatap olmak, inişli çıkışlı bu hisleri doyasıya yaşamak için doğanın bağrında yapacağımız bir yürüyüş esnasında etrafımızı şöyle biraz temaşa etmek kâfi olacaktır sanırım.
Hayat ağacımızdan yaprakların sararıp solduğunu, ömür kitabından sayfaların birbir yere düştüğünü bizlere hissettiren bu mevsim, daha çetin günlerin arifesinde olduğumuz gerçeğini de hatırlatır. Gözümüzün önünde değişip duran tabiattaki hazan tabloları kendi ömrümüzde de bir sonbaharın varlığına işaret eder ve tefekkür kapılarını ardına kadar aralar. Tıpkı tabiat gibi insan hayatınının da türlü mevsimleri olduğu hakikatini kulağımıza usulca fısıldar.
Mahdut insan ömrü nazarından bakıldığında hayat ağacımızın yapraklarının sararıp solmaya başladığı bir döneme karşılık gelen sonbahar, inanç, düşünce ve duygu dünyamızda yankılanan farklı çağrışımlarıyla birlikte hayatın iyiden iyiye şiirselleştiği bir mevsimdir. Hüzne meyyal hislerin baskın olduğu bu mevsim tüm insani hisler gibi eserlerinde hüznü de damıtan şairlere ve ediplere ilham kaynağı olma bakımından da özel bir yere sahiptir. Bam telimize dokunan şiirlere, şarkılara, türkülere, güfte ve bestelere esin kaynağı olan sonbahar, gönül dünyamızda durmaksızın çalan orkestralar eşliğinde kâh bir hüzün kâh bir çoşku şehrayininin yer aldığı tabiat sahnesinin son perdesi niteliğindeki bir mevsimdir de.
Hergün yeni bir tablonun temaşa edildiği bu mevsim, hem bizi bekleyen kış koridorundan haber verdiği hem de sonunda yeni baharlara uyanıp yeni bir diriliş bestesini seslendireceğimizi müjdelediği içindir ki, düşünceli bir hüzünle birlikte güçlü bir umudu, coşkun bir sevinci de içiçe barındırır. Müjdelenen baharı haketmek için tahammül edilmesi ve dayanılması gereken kışa hazırlığın ilk egzersizleri de bu mevsimde yapılır. Öte yandan, solmaya, pörsümeye yüz tutmuş köhne fikirlerin kuruyan yapraklar gibi mazide bırakılıp değişim ve dönüşüme kapılar aralayan bir geçiş döneminin de adıdır sonbahar.
Malumdur ki, gün görmüş basamaklarıyla merdiveni sonbahar olan kış, güçlü karakteri, sağlam iradesi olan insanları bir adım öne çıkaran zor zamanlara tekabül eder. Öylesine mübarek bir zor zamanlardır ki bu, vakti gelince bağrından baharlar fışkırıverir. Bununla birlikte, çileye tahammülü olmayanlarla yürünebilecek bir yol da değildir kış mevsimi. Yeniden var olacağımızı müjdeleyen uzun bir kışın eşiğinde muvakkat sonların görkemle sahnelendiği, göçlerin, gurbetlerin, özlemlerin içiçe geçtiği sonbaharda içimden sökün eden hislerle şu mısraları mırıldanırken buldum kendimi:
Gurbeti yaşıyorum gurbet içinde
Ben gurbete değilim gurbet içimde
Bu böyle devam edip gitsede
Vuslatın arzusu taptazedir içimde.
Tabiidir ki, her mevsimin tabiat ve insan üzerinde çok yönlü etkileri var. Çevresel etkiler gibi mevsimlerin de insanlığın gelişimi üzerindeki etkisi erbab-ı ilimce müsellemdir. Bu etki elbette ki sadece fiziksel değildir. Duygular, düşünceler de mevsimden mevsime şekil alır.
Hislerin dalgalandığı, coşkun sevinç dalgalarının dingin bir hüzün denizine dünüştüğü bu mevsimde, kalbimin fısıltılarına tercüman olan şu beyitleri gayr-i ihtiyari terennüm etmeye başladı dudaklarım:
Çok çabuk geçti mevsim-î ilkbahar
Yazı yaşamadan geldi sonbahar
Gönlümde esiyor nice fırtınalar
Bıraktılar beni bütün sevdalar
Ömrümün baharı oldu sonbahar
İçimde berzah gibi kış mevsimi var
Ömür ağacımdan düştü yapraklar
Mazide kaldı yaşadığım anılar.
Sonbahar, bir yönüyle de, mukadder bir kışa doğru yol alırken az da olsa bahar esintilerinin son bir kez ve hüzünle yad edilme tecrübesidir aslında. Kendi karakteriyle bir hakikat olsa da yer yer “yalancı bahar” muamelesi görmesi bundandır. Baharın bu son şekline aldanan bazı nebatatın ve ağaçların tekrar yeşermeye yeltenmesi, sonraki bahara, değişim ve dönüşüme duyulan aceleci özlemin de çok güçlü bir ifadesidir. Haksız da sayılmazlar doğrusu. Neticede, ağır adımlarla ilerleyen bir göç kervanı gibi kapımıza dayanan sonbahardaki tüm toparlanmalar yeni bir bahara erişmenin hazırlığı değil midir?
Yeni baharlara erişmek umuduyla başta paylaştığım beyti tekrarlıyor ve bu yazıya noktayı düşen bir yaprak misali koyuyorum:
Canlandı hayalimde o mevsim-i ilkbahar
Şimdi etrafta hazan ve hüzün tabloları var.