Aslında bahsini edeceğim ihmal gönül dünyamızın ihmalidir. Ve bu ihmallerin telafisi hiç de kolay ve hatta mümkün değildir.
İnsanın kendisini ihmali hiç farkında olmadan yavaş yavaş ve sinsice başlar. Kendi kendimizi ihmalimiz ve hatta unutmamız çoğunlukla çevremizdeki, dünyadaki olaylarla aşırı meşguliyetimizden kaynaklanır. Bu ihmalin neticesi ise,iç dünyamızı tarumar eden ciddi mutsuzluklar, huzursuzluklar şeklinde kendini gösterir. İhmalimizin derecesi arttıkça sorunlarımız çoğalarak derinleşir, hayatımızı çekilmez hale getirir.
Derler ki, iki çeşit uyku ve uyanıklık hali vardır. Biri bedenen uyku ve uyanıklıktır, ki bu yirmi dört saatimizi dolduran fiziki uyku ve uyanıklık halidir. Bir de manevi uyku ve uyanıklık hali vardır ki, bu durumlarda latifelerimiz ve hislerimiz uyanık olmaları gereken yerde uyanık değillerdir. Zahiren ve bedenen uzuvlarımız uyanık görünseler de bu uyku hali insanı robottan farksız kılar. İnsanın robotlardan tek farkı nefes almaktan ibaret hale gelir.
Halbuki, günlük hayatımızı karartan kendimize yönelik ihmallerimizi birçok şekilde giderebiliriz. Hiç şüphesiz ki, bu yöntemlerden en etkilisi ve tesirlisi, bu dünyada başıboş olmadığımız gerçeğini, yüce bir gaye için yaratıldığımızı hiçbir şart ve hal altında unutmamaktır. Aslına bakılırsa yaratılışımızın da gayesi olan arayışlarımızın gayesi kendimizi bulmaktan ibarettir. Çünkü, kendisini yani özünü bulanların sorunları azalır, mutluluğu artar ve huzuru kavileşir.
Tam tersine kedimize ve içimizdeki öze yabancılaştıkça, o özden uzaklaştıkça iç dünyamızdaki ışıklar tek tek söner, adım adım karanlıklar ve karamsarlıklar benliğimizi ele geçirmeye başlar. Allah muhafaza gönül ışığı söndüğünde insanın fiziki çevresini aydınlatan ışıkların da pek bir faydası kalmaz.
Kendini ve özünü bulma haline kısaca düşünce ve gönül aydınlanması da diyebiliriz.
Gelin düşünce ve duygularımızı aydınlatmanın yollarına bakalım. Bütün güzel duyguları yeşertecek ışıklarımızı yeniden yakalım. Küllenmeye yüz tutmuş tüm güzel hasletlerimizin sönmemeleri için canla başla çaba harcayalım. His dünyamıza ve benliğimize ışık olacak ilim ve irfanımızı artırmaya çalışalım. Yıkık dökük gönül dünyamızı sevgi, saygıyla, ihtimam ve şefkatle yeniden imar edelim.
Dünyanın hayı huyundan kendimizi bir nebze kurtarıp varlığımızı kuşatan rutinlerin biraz dışına çıkalım...
Gelin tek çiçeğe mahkum etmeyelim kendimizi. Her çiçekten gereğince nasiplenip gönlümüzü gülistana çevirelim. Duygu ve düşünce dünyalarının oluşturduğu renk cümbüşlerine, oralardan neşet eden enfes meltemli kokuların dünyasına kendimizi salalım. Şu üç günlük mavi gökkubbe altında kuşların ahenk içerisinde cıvıldaşan orkestravari seslerine, çağlayan suların melodili şırıltılarına kulak verip temaşaya dalalım. Yaratılmış her varlıkla gönül dünyamızda el ele tutuşup sevgi bestemizin notalarına hep beraber yeniden basalım.
Unutmayalım ki, manevi zevk ve lezzetlerin verdiği haz maddi zevk ve lezzetlerin çok üstünde olduğu gibi manevi elemlerin verdiği keder de maddi elemlerinkinden kat be kat fazladır. Gelin gönül dünyamızda yeniden rengarenk mumlar yakalım. Bu mumların tüm kâinata yaydığı ışıkların etrafında gönül muhabbetleri yapalım. İzan ve iman nuruyla aydınlatılmadık tek bir zerremizi bırakmayalım. İlim ve irfanın rehberliğinde yeniden buluşacağımız hakikatin bizleri aydınlık, mutlu ve huzurlu yarınlara taşımasına fırsat tanıyalım.
İnanıyorum ki, ilim ve irfanın ışığında içsel derinliğimizi artırdıkça kendi benliğimizi zahirde temsilimiz, olay ve olgulara tesirimiz de o ölçüde bir genişlik ve enginliğe ulaşacaktır. Çünkü, insanın maneviyatla ilişkisi ağacın kökleriyle olan ilişkisi gibidir, insanın insanlığı o köklerden beslenir. Maneviyatan kopuk bir hayat ise kuraktır, çoraktır, zindan dan ve cehennemden farksızdır. Kuraklığı giderip çoraklığı imar etmek, hak ve hukuku ihya edip yeniden doğruluk, hakkaniyet, sevgi ve saygı ikliminde dirilmek ancak ve ancak iç dünyamızı tamirle mümkün olabilir. Varoluş alemine yeniden adım atmak kendimizi sil-baştan okuyup yeniden keşfetmekle, iyice tanıyıp bilmekle mümkün olabilir ancak.
Gelin gönüllerimizin kapılarını Doğu’nun his ve aşk dünyasına, kafalarımızı da Batı’nın ilim ve bilim dünyasına açarak kendimizi yeniden bulalım ve hep beraber yeni bir dünya kuralım. Bu bağlamda şimdiye kadarki tüm okuduklarımızı, tüm öğrendiklerimizi ve yaşayarak tecrübe ettiklerimizi çağın bizlere sunduğu test edilmiş mesajlar ışığında vicdan, izan ve iman terazisinde yeniden tartalım. Bu yolla kalbimiz ve aklımız arasında gün be gün açılan mesafeyi kapatmanın bir yoluna bakalım. Hakiki alim ve bilginlerin kalpleri ve akılları arasında köprüler kuranlar, cahillerin ise bu ikisi arasında duvarlar örenler olduğu kadim gerçeğini bir an olsun aklımızdan çıkarmayalım.