Tarih boyunca, iktidar mücadeleleri her zaman büyük trajedilere ve adaletsizliklere sahne olmuştur. Bu mücadeleler ne yazık ki, zaman zaman din ve inançla meşrulaştırılmaya çalışılmıştır. İslam tarihindeki en acı olaylardan biri olan Kerbela Vakası da bu tür bir iktidar mücadelesinin en çarpıcı örneklerinden biridir. Ancak, sadece geçmişte kalmış bir olay olarak görmek, bu trajediyi anlamak için yeterli değildir. Bu tür iktidar ve din ilişkisi, günümüzde de etkisini sürdürmekte, farklı biçimlerde kendini göstermektedir.
Eğer Yezid döneminde yaşasalardı, birçok cemaat, tarikat ve İslami grubun, Hz. Hüseyin’in yanında değil, Yezid’in safında yer alacağını düşünmek, üzücü fakat bir o kadar da gerçekçi bir tespittir. İktidar uğruna birçok değer feda edilmekte, hak ve adalet geri plana atılmaktadır. Tarihin en büyük trajedilerinden biri olan Kerbela’da, Hz. Hüseyin’in direnişi, sadece bir aile mücadelesi değil, adaletin zulme karşı kıyamıydı. Ancak, iktidarın ve gücün korunması adına, bu kıyam hareketi kanla bastırıldı.
İktidar Uğruna Feda Edilen Değerler
Geçmişte olduğu gibi bugün de din adına yapılan iktidar mücadelelerinde, haklı olanı savunmaktan ziyade, gücü elinde tutanın yanında yer almanın daha önemli olduğu görülmektedir. O dönemde Yezid’in yanında yer almak, saltanatın devamını sağlamak için meşru bir gerekçe olarak sunulmuştu. Günümüzde de benzer yaklaşımların varlığını görmekteyiz. Birçok teolog, "devletin bekası" ya da "toplumun menfaati" adına, bireylerin ve cemaatların feda edilmesini meşru gören fetvalar vermekte, dini kavramları çarpıtarak iktidar sahiplerine hizmet etmektedir.
Kardeş katlini meşru gören, ferdin toplum için feda edilmesini savunan bu zihniyet, sadece bir siyasi otoritenin değil, aynı zamanda dini otoritenin de gücünü koruma çabasıdır. Bu tür görüşler, İslam’ın temel adalet ve merhamet ilkelerine aykırı olsa da, iktidar uğruna meşru gösterilmeye çalışılmaktadır.
Modern Zamanların Ebu Cehilleri ve Firavunları
Kerbela’nın üzerinden yüzyıllar geçmesine rağmen, zihniyetin değişmediğini görmek oldukça üzücüdür. Modern dünyada, malları helal, eşleri cariye olarak gören zihniyetle hareket eden, dinin gerçek ruhundan uzaklaşmış bireyler ve gruplar vardır. Onlar, tıpkı tarihte olduğu gibi, bugün de gücü elinde tutanları haklı çıkarmak için dini kavramları eğip bükmekten çekinmemektedirler. Bu zihniyet, Hz. Hüseyin’in adalet ve hak mücadelesini anlamaktan uzak, Yezid’in zulmünü örtbas eden modern Ebu Cehillerden ve Firavunlardan başka bir şey değildir.
Bu kişiler, "baği" yani isyancı diyerek, kendilerinden olmayan herkesi susturmaya çalışmakta, eleştirileri bertaraf etmek için dini kavramları çarpıtmaktadırlar. Dinin temel ahlaki değerlerini göz ardı eden, sadece iktidar ve güç ekseninde hareket eden bu anlayış, İslam’ın özüne ve ruhuna büyük zararlar vermektedir.
Din Kurumlarının Sorumluluğu
Dini değerlerin iktidar uğruna böylesine araçsallaştırılmasında, dini kurumların da büyük bir sorumluluğu vardır. Günümüzde pek çok ülkede resmi din işleri kurumları, bu tür fetvaların ve görüşlerin yayılmasında önemli bir rol oynamaktadır. Bu kurumlar, adalet ve hakikati savunmak yerine, mevcut iktidarın çıkarlarına hizmet eden bir pozisyonda kalmayı tercih etmektedirler. Bu tavır, dinin özüne zarar vermekle kalmayıp, toplumda dini değerlerin itibarsızlaşmasına da yol açmaktadır.
Dini kurumlar, tıpkı Kerbela’da olduğu gibi, adaleti ve hakkı savunmakla yükümlüdür. Ancak günümüzde, iktidar sahipleri tarafından kontrol edilen bu kurumlar, dinin asli görevlerinden uzaklaşmış, iktidarın aracı haline gelmiştir. Tarihin hiçbir döneminde, İslam bu kadar zarar görmemiştir. Zira din, gücü elinde tutanların çıkarlarına hizmet eden bir araca dönüşmüştür.
Sonuç
Hz. Hüseyin’in Kerbela’da verdiği mücadele, sadece bir tarih olayı değil, her çağda adalet ve zulüm arasındaki mücadelenin sembolüdür. Günümüzde de benzer zihniyetlerin varlığı, bu mücadelenin hala sürdüğünü göstermektedir. Dini, iktidar mücadelesinin bir aracı haline getiren anlayış, İslam’ın temel değerlerine zarar vermekte ve toplumu daha da kutuplaştırmaktadır.
Bugün, adalet ve hakkın yanında yer almak, Kerbela’nın ruhunu yaşatmaktır. Ancak bu ruhu yaşatmak için güce değil, hakikate sadık kalmak gerekir. Maalesef, Peygamber’in torunu ve beraberindekiler, iktidar uğruna feda edildi. Ne yazık ki, tarihten ders almayanlar, geçmişin hatalarını günümüzde de tekrar etmeye devam ediyorlar.