Dini anlayışlar ve Algılar

Cuma Karaman

Cuma Karaman

19 Tem 2021 12:13
  • Günümüzdeki dini anlayışları ve yaklaşımları resmî ve gayri resmî olarak ikiye ayırabiliriz. Çağdaş dini anlayış ve yaklaşımlara  baktığımızda bazı istisnaların dışında görünürde bunlar farklılık arz etseler bile genelde aynı sonuca hizmet etiklerini görüyoruz. Biz burada daha çok dini kültür, kültürüde din olarak görenlerin anlayışları üzerinde kısaca durmaya çalışacağız.

    Bunlardan bazıları dini insanın manevi ihtiyaçlarını gideren ritüellerden ibaret olarak gördükleri gibi, diğer bazıları ise onu milleti meydana getiren dil ve kültür gibi görmeleridir.

    Bir diğer kesimin ise milliyetçi nasyonalist yaklaşımlarda bulunduklarına şahit oluyoruz. Bir de dini millete tarih şuuru veren kahramanlık destanların ifadesi olarak görenlerin yanında yine dini toplumun bir sosyal vakfı ve derneği olarak görenlerde yok değildir.

    Bir diğer kesim ise dinin insanın fıtratında (doğasın) da var olduğu görüşünde olanlar vardır. Şimdi bu anlayış ve yaklaşımlara kısaca bir göz atalım: Konun uzmanı değilim. Doğrusu meramımı ifade etmekte zorlanacağımı peşinen ifade eder ve başta affınızı istirham ederim.

    Dini sadece insanların manevi ihtiyaçlarını karşılamadan ibaret gören bu görüş dinin temel gayesine ters düştüğü gibi, insan bu ihtiyacını başka yollardan da temin edebilir gerçeğine insanı götürür.
    Örnek olarak ilim edebiyat spor ve sanat faliyetleri gibi. Bu ve buna benzer yaklaşımlar din gerçeğini ifade etmekten çok uzak yaklaşımlardır. İster bu görüş ister dini insanın fıtratında meknuz tabii bir varoluş olarak görenlerin görüşü olsun dinin hakikatını bütün olarak ifadeden uzak görüşlerdir. 

    Maalesef bu görüşler çoğu dindar kesimler tarafından rağbet yani kabul görmektedir.Bu yaklaşımlar neticede bizi dinin yerine başka şeylerle insanın tatmin olacağı gerçeğine götürdüğü gibi dinin insanın fıtratında mekni bulunduğu görüşüde bizi dini insan aklının düşüncesinin bireseri ürünü olduğu sonucuna götürür.

    Bu görüşler dini vahiyin kaynağından soyutlayarak insan aklının icadı ve peygamberleri de her hangi bir düşünce ve fikri akımın kurucuları olarak görmeye kadar insanı götürür. Bu yaklaşıma göre dinin ortaya koyduğu kaide ve kurallar insan fıtratının birer ürünüdürler. Halbuki namaz, oruç, zekat ve hac ibadeti insandaki her hangi bir duygunun karşılığı olmadıkları kesin. Çünkü insan fıtratan bu ibadetlere muhalefet etme temayülüne sahip olarakta yaratılmış bir varlıktır.
    İnsan fıtraten namaz kılmak yerine kılmamak ve gezmekten de hoşlanır. Zekat vermek yerine israf ve savurganlığıda sever. Oruç tutmak yerine yeme içmeyi de sever. Kabeyi tavaf etmek yerine daha başka beldelere seyahat etmeyi ister.

    Fakat şimdi biri burada şu soruyla itirazda bulunabilir. Ve ben bütün bu ibadetleri severek yerine getiriyorum. Aslında bu itiraz, sözü geçen ibadetlerin insan fıtratından doğduğunu ifade etmez. Bu kişinin talim ve terbiye ile nefsinin arzularına muhalefet ederek yaptığı gerçeğine bizi götürür.

    Kadıki böyle yapmak, yine ibadetlerin gerçeklik ruhuna aykırı bir görüştür. Neticede insan ibadetleri yerine getirmesi zahirde nefse muhalefet etmek gibi görünsede hakikata ise Allah emrettiği için kişinin yapması gerekir. Veya nefsimiz sevdiği için bunları yapmıyoruz. Bunlar nefsimize sevdirildikleri için yapıyoruz demek daha doğru bir ifade olsa gerek.
     
    Şimdi islamı din olarak yaşamak yerine sadece yüceltici ifadelerle onu toplum millet ve devletin bir kültür kurumu gibi gören ve kendilerine milliyetçi dindar diyen tarih boyunca dini bazı referansları kullanarak iktidarı ellerinde tutanlar olmuştur.

    Bunlara göre din insanlara tarih şuuru veren bir araçtan ibarettir. Dikkat ederseniz söylemlerinde kullandıkları 'tek din tek dil tek vatan ve tek bayrak ' ifadeleri, onların nasıl bir dini anlayışa sahip olduklarını gözler önüne sermektedir. Hakikatta bu ve buna benzer söylemler, her ne kadar milli duygularımızı okşasa da , dinin temel esaslarına ters söylemlerdir.

    Bu söylemlere  karşı, zaman zaman kendilerine sol liberal diyen bir kesimde, dini ideolojik izimler gibi görmeleridir. Bazısı laiklik ideolojisi ile “din bir vicdan işidir”şeklindeki görüşü savunurlar.

    Öncekilerin dini önemsemeleri, dinin insanlara tarih şuuru verdiği, araçsal bir bakış ve yaklaşım olduğu gibi, ikinciler de iktidara karşı bir devrimcilik şeklinde onu görürler. Arap aleminde Islami sosyalizim ve cihatçı hareketler bunun yaşayan örnekleridir. Bu görüştekilerin bir kısmıda, dini ideolojiler gibi tarihsellik olarak doğar yaşar ve ölür şeklinde görülmektedir .

    Tarih boyunca çok azı istisna,  dine gerçek manada din olarak gördüklerine rastlıyoruz. Maalesef dinin insan temel hak ve hürriyetlerine bakan hakikatı bu zihniyetler tarafından hep
    perdelenmiş ve din insanlar arasında kavga, niza, tefrika ve savaş aracı haline dönüştürülmüş. Tabiki burada ekonomik ve iktidar çıkarları en başta gelirler.

    Bu anlayış sahipleri dini tarih şuurunun aracı gördüklerinden dolayı, toplum hayatın bir parçası olan tarih şuuruna verdikleri değer ise dinin bütününe verilen değerden kat kat daha fazla olduğunu görüyoruz. Temelde ırkçılığı esas alarak dini duyguları okşayarak yaptıklarını meşrulaştırmak için,  asıl gayeleri olan ırkçı iktidar elde etmek ve devam etirmek içindir.

    Nasyonalist (milliyetçi) kesim birde dine ait, bazı ifadeleri kendilerine birer referans yaparak topluma adeta din bütünüyle, bu ifadelerden ibaret olduğu inancını taşır ve aşılarlar. Artık yapmak istediklerine engel olan her şey din dışıdır.

    Hadiste ifade edilen “kişi kavmini sevmekle kınanmaz” ifadesinden yola çıkarak millet sevgisi onlarda her şeyi yapma yetkisine sahip olduklarını düşünür ve inanırlar. 

    İşte kıyımlar ve yıkımlar bu inanç ve düşüncelerle başladı ve hala devam ediyor...

    19 Tem 2021 12:13
    YAZARIN SON YAZILARI