Bu haftaki yazımın konusu merhum Hüseyin Gezmiş dede. Hüseyin dede ile tanışmamız Elazığ Devlet Hastanesi'nde oldu. Hüseyin dede, Deniz Gezmiş'in amcasıydı. Fiziki yapısı bir dağ gibi heybetliydi. Muhibi Kerbela ve merhum Deniz'in acısı yüzünde dumanlı bir dağ gibiydi. Kibar ve nazik davranışları insanı uzaktan celb ve cezbediyordu.
Yaşayan tarihti. Akşam dua yapmadan yatmıyordu. Hz. Ali Şah-ı Merdan hakkında zaman zaman cenknamelerden beyitler terennüm ederdi. Koğuşta dört kişiydik. Hüseyin amcanın yaşında Şavaklı aşiretinden Hacı Ahmet amca ve Dersim'in önemli siyasetçisinin yeğeni ile evli bir öğretmen vardı. O zamanlar başörtüsü çok gündemdeydi. Bu öğretmen arkadaşın öğretmen eşi de başörtülüydü. Şavaklı Hacı Ahmet amca da Hüseyin dede gibi sakallıydı. Zaman zaman aralarında Alevilik ve Sünnilik tartışmaları yaşanırdı.
Hüseyin amca ve diğerleri beni muallim olarak görüyorlardı. Bazen tartışma klasik mezhep çatışmasına dönünce her iki tarafın haklılığına dair fikirlerimize başvururlardı. Bir gün Ahmet amca dayanamadı ve "Sen namaz kılan biri olarak nasıl buna destek oluyorsun?" dedi. Ben de şöyle cevapladım: "Ben ikinize de taraf değilim. Sadece doğru ve hak bildiklerimi anlatıyorum. Ben her ikizi de büyüklerim olarak görüyorum. Bu beni birine taraf olmaya veya taraf tutmaya sevk etmez."
İkisinin de inançları arasında bazı çelişen hikayeler vardı. Hüseyin amca konuyu daha ilmi bir açıklamaya yakın dururdu. Ziyarete gelen siyasilere ve bürokratlara, "Lütfen gidin, karşımda genç öğretmeni ziyaret edin. Ben bu yaşta ondan çok şey öğrendim. Onun dini bilgisi, Diyanet Başkanı'ndan fazladır." derdi.
Hüseyin amca, Dersim'in önde gelen kanat önderi ve dedesiydi. Kışın İstanbul'da, yazın ise Tunceli yaylalarında yaşardı. Beni ve arkadaşlarımı yazın Dersim yaylalarına misafir olarak davet etti. Bende dedim ki, "Hüseyin dede, arkadaşlarım çok." O da şöyle cevap verdi: "Ne kadar çok olursa olsunlar, senin arkadaşların olduktan sonra sayı asla problem değildir. Bolca sürü hayvanım vardır. Yer içer, dağların temiz havasını ciğerimize çeker ve soğuk sularından içeriz. Kimse size karışamaz, çünkü ben varım."
Artık bazı şeyleri açıklama zamanının geldiğini hissettim ve şunları söyledim: "Hüseyin amca, benim arkadaşlarım Risale-i Nurları okuyorlar. Kabul eder misin?" Biraz durakladı ve ekledi: "Zaten senin arkadaşların olduğu için kötü olamayacaklarını düşünmüştüm. Fakat şimdi daha çok istiyorum. Ben neden İstanbul'da veya Ankara'da ameliyat olmadım, Elazığ'a geldim. Çünkü beni ameliyat eden doktor Hacı Hulusi efendinin cemaatinden nurcudur. Onun dışında başkalarına pek güvenmiyorum."
Şimdi anladın mı, benim doğru ve dürüst insanlara canımı teslim ettiğim gibi malımı da onlara ikram etmekten zevk duyarım. Doğrusu, Hüseyin amcayı çok seviyordum ve bu sevgim ona karşı katmerleşti. Beni en çok etkileyen, Deniz Gezmiş'in acı ve hüznünün yüzünde hala ilk gün gibi durmasıydı. Konuşma arasında, "Evladım, Deniz'in amcasıdır, Dersimlidir, Alevi'dir." diye bir iğne yapabilirler. Hacı Hulusi Bey'in talebeleri, bunu yapmayacak en güvenilir kişiler.
O zaman anladım ki, Müslümanlık güvendir. Peygamberimizin yüce beyanıyla, elinden ve dilinden zarar gelmeyen kişi, gerçek bir Müslümandır. Davranışları ve yaşantısı güven vermeyen kişilerin söylemleri etkili olmaz. Sözde çok Müslüman olabilir, ancak aynı şeyi yaşantısı için söylemek zordur. İki milyara yakın Müslüman içinde, sözde değil özde bu sayı azdan da az olduğunu düşünüyorum.
Bu vesileyle Hüseyin Dedeyi ve H Ahmet amcayı rahmetle yad ediyorum.