Uluslararası ilişkilerde ve devletlerarası politikalarda ekonomik yaptırımlar günümüzde bariz olarak kullanılmaktadır. Jeopolitik rekabet, kendi ulusal gelişimine tehdit algılamaları, küresel etkiye neden olacak rejim değişikliği gibi nedenlerle çeşitli seviyelerde ekonomik yaptırım uygulamalarına son yüzyılda çokça karşılaşmaktayız. Bunun en bilinen örneği ABD’nin İran’a uyguladığı ambargolardır.
Rusya’nın 24 Şubatta Ukrayna’ya başlattığı askeri operasyon sonrası ABD ve İngiltere’nin başı çektiği Batı ülkeleri Moskova’ya karşı sert yaptırımlar kararı aldı. Bu yaptırımlar arasında gaz ve petrol sınırlaması, uluslararası lojistik, silah ticareti, bankacılık transferleri, Rus medya ağlarında yayın yasağı ve farklı ürünlerin ithalatına kısıtlamalar bulunuyordu. En zarar verici yaptırım arasında Rusya’nın uluslararası ödeme sistemi olan Swift’ten çıkarılması yer aldı. Dış ticaret ödemeleri ve para transferinde çok kritik öneme sahip ödeme sisteminden Rusya’nın çıkarılması 11 binden fazla banka ile ilişki kurulmasını zorlaştırdı.
Bu seviyede yaptırımları Moskova’nın beklemediği bir gerçek. Rusya ekonomisine ve halkın yaşantısında etki etmesi de bir gerçek. Yaptırımlar, ülkeden beyin göçünü artırdığı gibi sermaye çıkışını da artırdı. Rus halkı daha ekonomik ve tutumlu hale geldi. Ürünlerde pahalılık arttı. Tıbbi malzemelerden tutun da havacılık sektörüne kadar her alanda stoklar azaldı. Teknoloji transferi düştü. Otomobilden elektronik eşyalara kadar çok üründe fiyatlar iki üç katına çıkmış vaziyette. Rusya, ayçiçeği yağı ve buğday gibi tahıl ürünleri ihracatına kota getirdi. Enflasyon ve işsizlik arttı. Rusya’nın çok alanda toparlanması on yıllar alacağı kesin.
Petrol, doğal gaz, madenler, tarım ve zengin kaynaklar
Fakat Rusya ekonomisinin Sovyetler Birliği döneminde olduğu gibi kapalı ve tek kaynak bir ekonomik yapı olmadığını hemen söylemek gerekiyor. Mevcut sistemin devlet kapitalizmi stratejilerine rağmen küresel üretim, ticaret, enerji, finans ve teknoloji ağlarıyla son derece yoğun etkileşimler içinde olduğunu vurgulayalım. Petrol, doğal gaz, madenler ve tarım gibi ülke kaynakları açısından sahip olduğu muazzam potansiyel nedeniyle dünya ekonomisinin önde gelen enerji ve hammadde tedarikçisi olan Rusya, 17 milyon kilometrelik alanında halen yeni rezervlerini keşfetmekte.
Rusya mevcut verilere göre dünyadaki bilinen en büyük doğal gaz rezervlerine, ikinci en büyük kömür rezervlerine ve sekizinci en büyük petrol rezervine sahip. Bu, bütün dünyada keşfedilmiş doğal gaz rezervlerinin %32'si, petrol rezervlerinin %12'si, kömür rezervlerinin %10'u ve kanıtlanmış uranyum rezervlerinin %8'ine sahip olduğunu anlamına geliyor. Rusya'daki nükleer enerji arzı yaklaşık 198 TWh. Bu toplam Rus elektrik üretiminin %16'sı ve küresel nükleer enerji üretiminin %5,4'üne karşılık gelmektedir. Nükleer reaktörlerin toplam kurulu gücü 21.244 MW'tır. Rusya ticari nükleer reaktörlerin sayısını 39’dan 59’a çıkarmayı planlıyor. Rusya, ABD, Çin ve Japonya’dan sonra dünyanın dördüncü büyük elektrik üreticisidir. Rusya'nın elektriğinin yaklaşık %63'ü termik santraller, %21'i hidroelektrik ve %16'sı nükleer reaktörlerden üretilmektedir.
Rusya, zengin doğal gaz ve petrol kaynaklarının yanı sıra, kömür, alüminyum, bakır, demir, elmas, altın, gümüş maden kaynakları ve ormancılık ürünleri ile dünya ham madde ihracatında önde gelen ülkelerden biridir. Ülkenin sahip olduğu doğal kaynakların üretimi Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana artış göstermiştir. Ayrıca değişik renk ve desenlerde kalker, mermer ve Urallar'dan çıkarılan koyu renkli ve kırmızımsı granit doğal taş rezervleri bakımından önemlidir.
İşte merkezi planlamanın etkisi burada devreye girer ve sahip olduğu zengin kaynaklar nedeni ile sanayi sektörü ağır sanayi yönünde gelişmeye yönlendirilmiştir. Yakıt, enerji ve metalürji üretimi toplam sınai üretimin %35’ten fazlasını oluşturmaktadır. Özellikle yaptırmalardan sonra bankacılık ve sermaye piyasalarından turizme; yazılım geliştirmeden enerji verimliliği ve nükleer endüstrilere; tıbbi teknolojiler ve ilaç yatırımlarından iletişim, havacılık ve uzay teknolojilerine kadar farklı alanlarda mega projelere yönelmiştir. Yani yüksek katma-değerli imalat ürünleri ve teknolojisi yoğun sektörlerde ağırlıklı olarak dışa bağımlı olduğunun farkında olan ve bunu aşmak için yerli üretimin artırılması, Çin, Hindistan alternatifi oluşturmak gibi çıkışlar bulan Kremlin yönetimi savaşın etkisini minimuma indirme gayretine girmiştir.
2022 verileri: Rus ekonomisinde yerli üretim ve Çin faktörü
Devlet Haber Ajansı RİA Novosti’nin, ulusal merkez bankalarının verilerine atıfta bulunarak yayınladığı haberde 2022'nin ilk dokuz ayında Rusya, altın ve döviz rezervleri açısından dünyanın en büyük ülkeleri arasında dördüncü sıraya yükseldi. Moskova'nın varlıkları, Batı tarafından dondurulanlar dikkate alındığında bile 540 milyar dolara ulaşıyor. Kıyaslama açısında Yeni Delhi'nin varlıkları 532 milyar dolar olarak gerçekleşti. Aynı kaynakta Çin, altın ve döviz rezervleri açısından uzun yıllardır liderliği elinde tutuyor. Bu yılın Eylül ayı sonunda varlıkları 3.193 trilyon doları buldu.
Döviz ve para piyasalarını birinci dereceden takip eden RBK ajansı, Merkez Bankası’nın verilerine dayandırdığı haberinde, Rusya'nın uluslararası rezervleri, sadece bir haftada, 11-18 Kasım tarihleri arasında 16.7 milyar dolar artarak 558.8 milyar dolara ulaştığını yazdı. Uzmanlar döviz artışının ana nedeni olarak Rusya’nın ithalatı büyük seviyede düşürmesi ve enerji piyasalarındaki yüksek artışlar olarak gösteriyorlar.
Rusya Federal istatistik servisi Rosstat'ın yayınladığı verilere göre ise bilgisayar, hazır giyim, metal eşya ve tahıl üretiminde artış yaşandı. Bu yılın ilk 10 ayında bilgisayar üretimi yüzde 48,4 arttı. Ekim ayında 46 bin 300 adet bilgisayar üretilirken 2022 yılında toplam üretilen bilgisayar sayısı ise 240 binin üstüne çıktı. Hazır giyim üretiminde de benzer bir tablo var. Bu yıl hazır giyim üretiminde yüzde 12'lik bir artış gözlendi. Makine ve ekipman harici metal eşya üretimi de yüzde 4,7 arttı.
Bu yılın ilk 9 ayında Rusya ile Çin arasındaki ticaret hacmi 154 milyar dolara yükseldi. İki ülke arasındaki ticaret hacminde yaşanan artış, Batılı yaptırımlar sonrası artarak devam ediyor. İki ülke arasındaki ticaret yılın 9 ayında geçen yıla kıyasla yüzde 33 oranında arttı. Çin Halk Cumhuriyeti Ana Gümrük İdaresi tarafından yayınlanan son raporlara göre Çin'den Rusya'ya yapılan ihracat, 2021'in aynı dönemine göre %12.8 artışla 59.5965 $ oldu. Rus mallarının ithalatı ise %49,9 artarak 94.342$ seviyesinde gerçekleşti. Ayrıca Hindistan’la da benzer bir durum var.
Rusların yakın tarihte yaşadıkları ekonomik zorluklar tekrar ediyor
Halkın içerisinde kale alınması gereken büyük bir oranın Ukrayna savaşını tasvip etmediğini, buna rağmen yaptırımların sosyal hayat üzerinde Batı’nın istediği etkiyi oluşturmayacağını, çünkü Rusların kargaşa ve istikrarsızlığa alışkın olduğunu vurgulamak gerekiyor. Toplumsal bilinç altı olarak, Rusların 20. ve 21. yüzyılın başlarında yaşadıkları sert toplumsal tecrübeler halen canlı. 1990’lı yılların refleksini halen günümüzde görmek mümkün. Sovyet komünist yönetimin başlamasıyla ‘devletin çıkarları uğruna bireyin çıkarlarının feda edilmesi gerektiği’ bilinci zihin dünyalarına oturmuş. Ayrıca Rusların tarihten beri, genel manada tutucu ve devletçi yaklaşımlarını da unutmamak gerekiyor.
Rusların yakın tarihte yaşadıkları tüm bu zorlukların, son 20 yılda Rus hayat tarzının bir parçası haline gelen moda markalar, lüks restoranlar, pahalı arabalardan sonra bile Batı yaptırımlarının dayattığı malların yokluğundan büyük oranda (tekrar olarak yazıyorum büyük oranda) etkilenmeyecekleri kanaatindeyim. Öte yandan tarihi olaylar gösteriyor ki herhangi bir siyasi ve ekonomik çatışmanın, özellikle ABD ve Batı ülkeleri tarafından geleneksel olarak temsil edilen ortak bir düşman karşısında Rusya’yı ve halkını birleştirdiğini görüyoruz. Birçok Rus’un Ukrayna’daki savaşı reddetmesine ve kendilerini bu durumun içine çeken hükümeti desteklememelerine rağmen Batı’nın yaptırım stratejisinin geri tepebileceğini söylüyor. Bununla birlikte yaptırımlardan mustarip olduklarını ve krizden etkilendiklerini belirterek, ortak acılarının çok tanıdık olmalarına rağmen, devlete yansıyan sonucun çok tehlikeli olduğunu ve koşulların onları kızdırdığını vurguluyorlar.