29 Ekim 2023’de Türkiye Cumhuriyetinin 100’üncü yılı doldu. Osmanlı’nın son dönemlerinde ortaya çıkan, Jön Türkler ve başka bir yönüyle İttihat ve Terakki, bir siyasî hareket olarak toplumu, ayağı sağlam zemine basmayan aceleci çıkmazlara sürükledi. Sonuçta Cumhuriyet ilan edildi ve yeni vizyon ve yeni hedefe ülke yelken açtı. Devlet kurumsal olarak yeniden inşa edilirken toplumu modernleştirme çabasına girildi. Sancılı geçen yeni sisteme adapte yılları nihayet Özal sonrası istikrara girmeye başladı. Ülke belli seviyede, asırlık problemlerini aşmaya başladı ve bir kalkınma çizgisi yakalandı.
Kimilerine göre başka bir boyutta zaten devam eden bu Jön Türk ( ya da İttihat ve Terakki) anlayışında aşırı milliyetçilik yaklaşımı son yıllar tekrar toplumun içinde esmeye başladı. Günümüzdeki Milliyetçi-Ergenekoncu libasıyla, Türkiye nereye yönelik bir dış politika oluştursa, bunu Osmanlılık, Türklük, etnik, dini veya ırki yaklaşımlarla yapmaya yöneldi. Siyasi karar alıcılar bu ön kabulleri, Rabia işareti ya da bıyık şekli gibi basit ön kabullere bile indirgediler. Gelinen gün itibarıyla, Ankara bölgede, reel zemine oturmayan yeni siyasi ve jeopolitik bir gerçeklik yaratmaya başladı. İttihatçıların yaptığı gibi Türki milletlere Siyasi İslam propagandası pompalanmaya başlandı. O kadar ileri gidildi ki Ukrayna savaşına bir şekilde müdahil olma bu hissiyatın parçası haline geldi. Bayraktar İHA’ları ve farklı silahları satarak aile şirketleri zengin edilirken, Türk milliyetçiliği ile soslanmış bu eylemler farklı cumhuriyetlerden farklı grupları bir şekilde bu savaşa yönlendirme cesaretine kadar gidildi.
Ankara’nın riskli adımları ve Türk NATO’su
Temel mantığı, farklı bir strateji ile Kafkasya ve Orta Asya’da, ağırlığını hissettirmek isteyen Ankara’nın attığı bu adımlar elbetteki bazı riskler barındırıyor. Malzeme edilen devlet kurumları tamamen parti aparatına dönüştürülürken aynı zamanda Rusya ile karşı karşıya gelme ihtimalini doğuruyor. Türki millet ve cumhuriyetlerle klasik manadaki iletişimin dışında, AKP’nin yada Ankara’nın Siyasal İslam ve milliyetçi refleksleri “pan-Türkist” ve “pan-Islamist” bir sonuç doğuruyor. Ankara, Türkiye'nin nüfuz alanını genişletmekle elbetteki çok ilgileniyor. Ama kardeş olan Türk halklarının yaşadığı Orta Asya ve Kafkasya’da ağırlıklı olarak etnik söylem ve dini motifler Diyanet ve TIKA gibi kurumlar üzerinden ön plana çıkıyor. Bunun yanında ülke içinde yine aynı milli ve dini bütünlüğün bir parçası olan Kürtler ve Aleviler ise dışlanıyor.
Ayrıca Ankara bu refleksi mümkün olduğu kadar Moskova üzerine baskı unsuru gibi düşünüyor. Temelde ise iki yanlış ortaya çıkıyor. Birincisi Moskova’nın Siyasal İslam ve milliyetçi reflekslerlerden rahatsız olması ve “pan-Türkist” ve “pan-Islamist” yaklaşımı kendine zarar kabul etmesi. Sonuç olarak ticari ve beşeri ilişkilere olumsuz yansıması. İkincisi ise Türki milletlerin bu “siz bilmezsiniz” tarzı yaklaşımlardan rahatsız olması. Azerbaycan’da dahil Türk imamların artık bölgede istihdam edilememesini buna örnek verebiliriz.
Türkiye'nin Azerbaycan Büyükelçisi İsmail Alper Coşgun'un bir konuşmasında kullandığı, "Büyük Turan Ordusu" ve Türk ordusu tarafından komuta edilen bir "Türk NATO'su" oluşturma ifadeleri ise hepten hamasi çıkışlardan ibaret. Zira Astana’dan Taşkent’e kadar bütün başkentler böylesi bir fikre “erken doğum” olarak bakıyor. Belli seviyede bölgelerden Ukrayna’ya askeri yardım yapılmasını dillendiren Erdoğan’ın bu yaklaşımına “Türk Keneşi” liderlerinin hiç birisi tamam demedi.
Moskova, Ankara’nın niyetlerine fren koydu!
2000’li yılların başlarında Türkiye merkezli Ergenekon, Rusya’ya ve diğer Cumhuriyetlere bazı iyi niyetli özel teşebbüsleri “pan-Türkist” ve “pan-Islamist” diye, kendilerince gammazlama yaptı. Ancak gelinen gün itibariyle ve özellikle 15 Temmuz 2016 sonrası anlaşıldı ki “pan-Türkist” ve “pan-Islamist” çalışmaları Türk devleti kendi kurumlarıyla yapıyor ve bunun içinde Ukrayna savaşı dahil bütün doneleri kullanıyor. Konuya çok hassas yaklaşan Moskova, Türkiye'nin Rusya topraklarındaki nüfuzunun güçlenmesine Rus uçağının düşürülmesi olayından sonra sert bir fren koydu. TIKA, Türk imamlar vb yasaklandı.
Çok ilginç bir şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın tarihi ortak kültür söylemi adı altında “Dünya Etnospor Konfederasyonu” ve “Türk Okçuluğu” ve benzer etnik kültür değerleri adı altında siyasi kariyer maksatlı ziyaretlerini aynı kategoride değerlendirmek mümkün. Bilal Erdoğan'ın 2019 yılında Yakutistan’ı ziyaret ederek Yakutsk Merkez Camii'ndeki konuşmasını hatırlayalım.
Buradaki konuşmasında, Batı medeniyetinin gerileme dönemine girdiğini söyleyerek, “Batı'dan önce İslam medeniyeti, Eski Mısır, Eski Yunan ve Çin medeniyetleri hakimdi. Bir sonraki egemen medeniyet kim olacak? Medeniyetimiz neden yeniden doğmasın? Neden bunu yapmak için çaba göstermiyoruz? Türkler ve Sakalar kan kardeşidir, dolayısıyla cumhuriyetler arasındaki ilişkileri sadece turizmde değil, diğer alanlarda da geliştirmeliler." dedi. Bilal Erdoğan’ın katıldığı ve organizasyona katkıda bulunduğu Tataristan-Kazan Küresel Gençlik Zirvesi yada Dünya Göçebe Oyunları gibi etkinlikler bu yaklaşımların parçaları.
Erdoğan'ın müttefiki Devlet Bahçeli'nin mecliste, önünde poz verdiği skandal “Türk Dünyası” haritası sadece ve sadece siyasi propaganda maksatlı. Ve bütün bölgeyi rahatsız ediyor. Erdoğan’ın ise Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenski’yi İstanbul’da ağırlarken kullandığı ifadeler, “Şüphesiz Ukrayna NATO'ya üyeliği hak ediyor.” savaşın körüklenmesi için sadece bir destekten ibaret. Zira savaş başladıktan üç beş ay sonra Ukrayna’nın NATO üyelik önceliğini değiştirdiğini bütün dünya biliyorken Erdoğan’ın bunu tekrar dillendirmesini başka türlü izah etmek mümkün değil.
Sonuç olarak, Ankara eski Sovyet cumhuriyetlerine Siyasi İslam ihracatı yapmaya çalışırken ve aynı zamanda aile şirketleri Ukrayna, Libya vb başka sıcak noktalara İHA ve silah ticareti yapıyor. 22 yıllık AKP döneminde ‘Yeni Osmanlıcılık’, yada ‘İslam Birliği’ veya ‘Hilafet’ kavramları pekişirken Ankara, Orta Asya ve Kafkasya propagandasını iç politikada malzeme yapıyor. Diğer taraftan, Dünya Ticaret Örgütü verilerine göre, Türkiye-Orta Asya ticaret hacmi, Rusya, Çin ve AB’nin çok gerisinde kalıyor.