Kremlin adına Suriye Özel Temsilcisi Mihail Bogdanov geçen hafta Şam’daydı. Bogdanov, Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Orta Doğu detaylarını çok iyi analiz eden bir isim. Suriye’deki yeni yönetimin Lideri Ahmed El Şara ile bir araya gelen Bogdanov’un elbette acil gündemi Rusya’nın Suriye’deki askeri varlıklarının korunması oldu. Öncelikle, Rus heyetinin Suriye ziyareti iki taraf arasındaki "buzları eritmesi" bakımından önemliydi ve heyetler birbirinden ne istediğini çok iyi biliyordu. Dolayısıyla bu karmaşık meselelerin çözümü için bir diyalog sürecine girildi. Suriye tarafının açıklamalarından ziyaretin olumlu geçtiğini ve herhangi bir gerginliğin yaşanmadığını anlıyoruz.
Aslında daha öncesinde, Bogdanov'un başka açıklamalarından Rusya’nın HTŞ ile temasta olduğu biliniyor. Fakat devrik lider Beşar Esad ve bazı önemli isimlerin Moskova’ya sığınmış olmaları kararları geciktirmişti. Şam'daki yeni yönetim Rus şirketi STG Stroytransgaz'ın Tartus limanını işletme sözleşmesini sonlandırdı. Söz konusu sözleşme, Beşar Esad döneminde imzalanmıştı. HTŞ’nin Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra, Şubat ayının ilk günleri, Şam'da Reuters'a yaptığı açıklamada, Rusya ile ilişkilerin geleceğine karar vermek için müzakerelerin sürdüğünü belirterek, "Biz devlet olarak bugün ve geçmişteki anlaşmalara bağlıyız ancak Suriye'nin çıkarlarına hizmet edecek müzakerelerde bazı değişiklikler olabilir" demişti.
Şam yönetimi bazı şartları Rus heyetin önüne koydu
İşte bahsi geçen bazı değişiklikler Mihail Bogdanov’un ziyareti esnasında Rus heyetin önünde konulmuş oldu. Şam yönetimi muhtemelen Rusya'nın bölgede kalış süresini 49 yıl yerine daha kısa bir süreye indirilmesini istemiş olabilir. Tamamen iptal yerine kısa süreli olmasının sebebi ise yaşanan gelişmelerin HTŞ için uluslararası denge açısından önem arzediyor olması. Ve bundan sonra Rus askeri varlığının kademeli olarak azaltılması da istenmiş olabilir. Kademeli olarak isteniyor çünkü aynı güç dengeleri mantığı ile Şam, Rusya’nın varlığını pazarlık unsuru olarak kullanmak isteyebilir.
Ayrıca bu şekilde bir çıkış yolundan her iki tarafta memnun. Belli seviyede Rus varlığının kabülü, Tartus'ta Rus gemilerinin yakıt ikmali ve bakım için uğradığı bir lojistik hizmet merkezinin oluşu 1972 anlaşmasına kadar gidiyor. Fakat HTŞ’nin arkasında duran güçlerin, Rusya'nın Suriye'deki askeri üslerinden tamamen çekilmesi baskısı da yapabilirler ihtimalini gözardı etmemek gerekiyor. Bu durumda Suriye'nin liman ve ulaşım altyapısının Rus ordusunun çıkarları doğrultusunda kullanımı konusunda "özel anlaşmalar" yapılması gündeme gelebilir.
Burada, Batı'nın yeni Suriye yönetimine uygulayacağı baskının ne kadar etkili olacağını göreceğiz. Ve sadece ABD’nin etkisi değil aynı zamanda pastaya ortak olmak isteyen Almanya ve Fransa gibi bazı Avrupa ülkeleri de var. Bu arada Suriye karşıtı yaptırımların kaldırılması konusunu Temmuz 2025'e kadar "askıya alan" ABD’nin bu süre tutumu boşuna değil. Suriye’de Rus üslerinin korunması konusunun Putin ile Trump arasındaki görüşmede ele alınma ihtimali yüksek. Kremlin bu zirve öncesi bazı stratejik adımlar atarak Trump’ı zorlamak istiyor.
İran’da yeni nükleer santrallerin inşasına Rusya yardımcı olacak
Mesela, İran’ın Rusya Büyükelçisi Kazım Celali, iki ülke arasındaki nükleer enerji iş birliğinde önemli ilerleme kaydedildiğini duyurdu. “Nükleer alandaki iş birliğimiz tamamen barışçıl amaçlar doğrultusunda etkili bir şekilde devam ediyor,” diyen Celali, İran’da yeni nükleer santrallerin inşası konusunda müzakerelerin sürdüğünü belirtti. Ocak ayında, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, İranlı mevkidaşı Mesud Pezeşkiyan ile yaptığı görüşmelerin ardından nükleer enerji alanındaki iş birliğini geliştirme planlarını açıkladı. “Bir reaktör halihazırda başarıyla çalışıyor. Şimdi ek reaktörlerin inşasını değerlendirmekteyiz,” dedi Putin. Rusya Devlet Nükleer Enerji Kurumu Rosatom’un Genel Müdürü Aleksey Likhachev de Rusya-1 kanalına verdiği röportajda, İran’ın Rusya ile yeni bir nükleer santral inşa etme konusundaki ilgisini dile getirdi.
Rus uzmanlar, Batı’nın İsrail üzerinden yeni bir Orta Doğu şekillendirme çalışmaları olduğunu biliyor. Rus yetkililerde, Batı’nın bölgedeki çatışmalarda barışa yönelik değil, istikrarsızlığı artırmaya yönelik bir politika izlediğini savunuyor. Rusya Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü Bilimsel Direktörü, Profesör Vitaliy Naumkin, Batı’nın Orta Doğu’da barışın sağlanmasını engelleyerek bölgede hakimiyet kurmak istediğini belirtti. “Valday” Uluslararası Tartışma Kulübü’nde konuşan Naumkin, “Özellikle ABD öncülüğündeki Batılı güçler, uzun süredir çatışmalarla boğuşan Orta Doğu’nun normale dönmesini istemiyor ve bu süreci baltalamaya çalışıyor” ifadelerini kullandı.
Netanyahu, Trump'ın desteğini arıyor
Rusya-İran nükleer enerji yakınlaşması muhakkak geçen haftaki Trump ile Netanyahu arasındaki görüşmede gündeme gelmiş olmalı. Büyük olasılıkla, İsrail'in stratejik derinliğini artırmak amacıyla Batı Şeria'ya doğru toprak genişletmesiyle ilgili de konuşuldu. Bu durumda İsrail nükleer bir İran'ın ortaya çıkmasından çok endişe duyacaktır. Netanyahu, büyük ihtimalle İsrail tarafından İran'a karşı önleyici saldırılar konusunda Trump'ın desteğini arıyor. Zaten Trump, İran’a yönelik “maksimum baskı” politikasını yeniden devreye sokan bir kararnameyi de imzaladı. İşte bu denklemde İsrail, Putin ve Trump'ın yakın gelecekte Ukrayna konusunda anlaşamaması durumunda, İran'ın hızla nükleer silah elde etmesini sağlayacak Rus teknolojik yardımı olasılığını istemeyecektir.
Son olarak ise Rusya, Suriye’deki üslerini ve oradaki varlığını tamamen sonlandırsa bile mevcut küresel duruşundan vazgeçmeyecek ve Akdeniz’deki yada Afrika’daki diğer lojistik merkezlerini daha fazla aktifleştirecektir. Bundan dolayı, yine geçen hafta, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, güçlenen çok kutuplu dünya düzeninde Rusya’nın, ABD, Çin ve diğer büyük devletlerle birlikte “sorumlu güç merkezlerinden” biri olabileceğini belirtti.
Ancak Lavrov’a göre Washington, küresel jeopolitik dinamiklerin geri dönülemez şekilde değişmesine direnç gösteriyor. Lavrov, “Rusya Küresel Politikada” adlı dergide yayımlanan makalesinde, yeni ABD yönetiminin mevcut Birleşmiş Milletler merkezli sistemi “kovboyvari baskılarla esnetmeye” çalıştığını savundu. “Ancak eminim ki bu yönetim de yakında uluslararası gerçekliğin, iç politikaya ve sadık jeopolitik müttefiklerine hitap eden söylemlerle şekillendirilemeyecek kadar karmaşık olduğunu anlayacaktır” tespitini yapıyor. Lavrov, Rusya’nın Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki ortaklarının küresel yönetime daha fazla dahil olma konusundaki haklı taleplerine de dikkat çekiyor. Batılı ülkelerin aksine, bu devletlerin “tüm konular üzerine dürüst ve açık bir diyaloga hazır olduğunu” ifade ediyor.