Hepsi mahallemizin çocuklarıydı. Aşinaydık onlara. Mesafemiz varsa da tanımamazlıktan gelmiyorduk hiç değilse. Önce kapımızı çaldılar. "Biz değiştik, adam olduk" dediler. Isıran bir ısrarla. İnandık önce. Güvendik sonra. Sevdik nihayet. Gönlümüzü çaldılar. Bizden ne isterlerse aldılar böylelikle…
Ya da biz ne istedilerse verdik onlara…
Destek, dua, akıl, mana…
Nereden bilecektik her şeyimize göz koyduklarını.
Ve her şeyimizi tek tek çalacaklarını…
Arsızca, umarsızca, hayasızca çaldılar…
Saflığımızı çaldılar.
Gönülsüzlüğümüzü sömürdüler.
İddiasızlığımızı kullandılar.
Masumiyetimizi maske yaptılar münafık tıynetlerine…
Fedakârlığımızı yağmadılar…
İtibarımıza çullandılar vahşice.
İnancın dinginliği teneffüs edilirdi mahallemizde.
Herkes sevmese de herkese güven verirdi.
Mahallemizi ayağa düşürdüler.
Dile düşürdüler.
Dibe düşürdüler.
Azmederek, kastederek, zulmederek yaptılar bunu.
Ne varsa çaldılar.
Bizim olanı, hakkımızı, emeğimizi, ekmeğimizi, enerjimizi çaldılar.
Bugünümüzü, yarınımızı, hayallerimizi, umutlarımızı çaldılar.
Kadim dostlarımızı, uzun yol arkadaşlarımızı, sofradaki huzurumuzu, işteki muhabbetimizi, kahvedeki sohbetimizi, camideki sürur ve sükunumuzu çaldılar.
Matemlerde omuz omuza ağlayışımızı, sevinçlerde birbirimizin gönlünü gülmelerle şen edişimizi, birbirimize aidiyetimizi, birbirimizi sahiplenişimizi çaldılar.
Beraber yaşama arzumuzu, birlik olma bilincimizi, renklerimizi çaldılar.
Toprağımızı, ırmağımızı, göğümüzü çaldılar.
Bizi bizden çaldılar…
Sevdiğimiz, üzerine titrediğimiz bütün değerlerimize, senelerce yıkasak temizlenmeyecek pislik ve lekeler çalarak yaptılar bunu.
Hoyratça, hovardaca, haramice…
İffetimizi soyup dağa kaldırdılar.
Ahlakımızı soyup pay-i mal ettiler.
Hak ve adalet şuurumuzu soyup, soysuzlaştırdılar.
İbadetimizi değersizleştirdiler, kulluğumuzu sıfırladılar.
Ar damarımızı çatlatıp, utanma hissimizi telef ettiler.
Bedenimizi soyup ruhumuzu çaldılar.
Bölerek çaldılar, çarparak çaldılar, toplayarak çaldılar çıkararak çaldılar.
Şiirlere sığınarak, hiçbir işe yaramayan sloganlar haykırarak, şarkılar ve marşlar çalarak çaldılar.
Çalmaya çalışarak, çalışarak çalmaya devam edecekler.
Fıtratları böyle… Fıtratlarında var.
Bir kâbus bu…
Gerçek ve feci bir kâbus.
Ey okuyucu,
Izdırar diliyle tazarru vakti şimdi…
Izdırapla iki büklüm dilhun olma vakti…
‘’Rabbim ben dertlerimi, kederlerimi ve hüzünlerimi sana şikayet ediyorum’’ diyerek, her şeyi bilenin, her şeyi görenin ve her şeye gücü yetenin kapısını, perperişan halimizin, ruhumuzu kavuran acımızın, hudutsuz iç sızımızın tanığı gözyaşları ile ‘’çalma vakti :’’