Onca gündem içinde yazmaya değer mi, bilmem. Nevzat Tandoğan caddesinin ismi Zeytin Dalı olarak değişti. Amerikan büyükelçiliğinin bulunduğu cadde isminin Afrin’e operasyon adı ile değişmesi Washington’a mesajmış! Nereden mi anlıyoruz! Akit değil ha! Hürriyet’in manşetinden! Haberi veb sayfalarında “Amerika'yı çıldırtacak değişiklik” başlığı ile vermişler! Ülkenin en iyi gazetesi güya! Bu arada CHP’den bir ses var mı, diye baktım yok! Sonuçta Vali Tandoğan kurucu babaları Atatürk ve İnönü'nün valisi! CHP, dirisine sahip çıkamıyor (Enis Berberoğlu hapis) ölüsüne mi sahip çıkacak! Tandoğan için de sessiz kalmışlar!
Bu arada Amerika mesajı almış mıdır? Beyaz Saray sözcüsü " Osmanlı tokadı" sorusuna çok gülmüştü! Cadde isminin değişmesine de alaycı şekilde, " iç mesele " deyip geçti! Çocukça işler bunlar!
Hani eskiden olsa bu tabela değişikliği rejim krizi sayılırdı!
Ben de kelam israfına son vereyim. Bu vesile ile Nevzat Tandoğan’n hikayesini yazayım. Kraldan fazla kralcı parti devleti bürokratlarına ders olur belki!
9 Temmuz 1946... Tek parti ve tek adam dönemİ. Türkiye, bir ölüm haberi ile sarsıldı. Ankara valisi ve belediye başkanı Nevzat Tandoğan (52) makam odasında tabancasını kafasına dayayarak intihar etmişti. 17 yıllık valilik böyle acı bir sonla bitti.
Vali Tandoğan'ın adı Ankara cinayeti diye bilinen davaya karışmıştı. Katil zanlısı Reşit Mercan ile Genelkurmay Başkanı Rauf Orbay'ın oğlu arasında ara buluculuk yapmakla suçlanıyordu. Sanık Mercan, kendi lehine tanıklık yapması için Vali Tandoğan’ı şahit olarak gösterdi. İddiasına göre Tandoğan kendisini “Cinayeti üstlenmezsen seni gebertiriz, arkandan da intihar etti diye zabıt varakası düzenleriz, gürler gidersin. Kabul edersen seni kurtarırız” diye tehdit etmişti.
Tandoğan, Mahkemede sanıkla görüştüğünü kabul etti ama ona herhangi bir teklifte bulunmadığını söyledi. Kudretli vali, sade bir vatandaş gibi mahkemeye çağrılmasından rahatsızdı. Tek partinin ona sahip çıkmadığını düşünüyordu. İntihar etmeden bir gün önce Adalet Bakanı'na, “Bana mahkeme suçlu gibi davranıyor. Ben Ankara valisiyim bu durumlara düşecek adam değilim “ demişti.
Peki kimdi bu onurlu adam? Şimdi çizeceğim portre size bakın ne kadar tanıdık gelecek. Her gün görüyorsunuz onları...
Tandoğan, Tek parti döneminin sembol isimlerinden birisidir. 1929'dan intiharına kadar Ankara valiliği yapmıştır. Despot ve hukuk tanımazdır. Emir ve yasakları ile meşhurdur. Danıştay’ın verdiği bir yürütmeyi durdurma kararını “Burada benim sözüm geçer” diyerek yırtıp fırlatmıştır.
Şehre götürdüğü hizmetler de vardır ama yönetim anlayışı tek parti anlayışının tecessüm etmiş halidir. Görüntü kirliliği oluşturduğu gerekçesiyle köylülere ve kıyafeti düzgün olmayanlara Kızılay'ı kapatır. Aşık Veysel de yasaktan nasibini alır. Geceleri sokakta dolaşan sarhoşları bir kamyon kasasına doldurup şehrin dışına atar!
20 Eylül 1943, Said Nursi 8 senedir mecburi ikamete tabi tutulduğu Kastamonu’dan alınarak Ankara'ya getirilir. Oradan Isparta'ya nakledilecektir.
Vali Nevzat Tandoğan, Said Nursi'yi vilayete çağırır, zorla başındaki sarığı çıkarmak ister. Said Nursi, direnir. Mazlum alimin son sözü; "Ben sizin ecdadınızı temsil ediyorum. Kıyafet kanunu münzevilere tatbik edilmez. Ben dışarı çıkmıyorum. Beni icbarla siz çıkarıyorsunuz. Başından bul !” olur. Zübeyir Gündüzalp’in hatıralarında ise Bediüzzaman'ın Tandoğan’a: “Bu sarık bu başla çıkar” diyerek boynunu gösterdiği anlatılır.
Vali'nin vukuatları bunlarla sınırlı değildir. Yazar Osman Yüksel Serdengeçti'yi gözaltına aldırır, makamına getirterek (3 Mayıs 1944) şöyle hakaret eder: “Ulan Öküz Anadolulu! Milliyetçilik, komünizm size ne, Sizin göreviniz mahsul yetiştirmek ve oğullarınızı askere göndermektir. Sizden beklediğimiz sadece bunlardır. Milliyetçilik lazımsa onu biz yaparız. Bu memlekete komünizm gelecekse onu da biz getiririz."
Bakalım bugünkü kapı kulu, kanun tanımaz despotların akıbeti nasıl olacak?
Ne zaman kullanılıp atılacaklar?
Mazlumların ahı nerede iflahlarını kesecek?