Dünyanın en kanlı diktatörlerinden Adolf Hitler, medyayı nasıl kontrol altına aldı?
23 Mart 1933’te Hitler geniş yetkilerle iktidara geldiğinde, Almanya’da özgür bir basın vardı. Ülke genelinde 5 bine yakın günlük ve haftalık gazete yayımlanıyordu. Ulusal Sosyalist (NAZİ) yanlısı basının oranı ise sadece yüzde 4’tü.
Propaganda ve Halkla İlişkiler Bakanı Joseph Goebbels, kısa sürede, basını iktidarının propaganda aracı hâline getirdi. Yeni basın kanunu ile gazetecilik “kamu mesleği” sayıldı. Gazeteciler birer “devlet görevlisi”ne dönüştürüldü.
Gazetelerin yazı işleri müdürleri her sabah, Bakanlık Gözetim ve Talimat Merkezi’nde Goebbels başkanlığında toplandı. Bu toplantıda hangi haberin yayımlanacağı, haberin nasıl yazılacağı, nasıl başlıklar atılacağı ve başyazının ne üzerinde olacağı bildirilirdi. (Bakınız aynı manşetlerle çıkan havuz gazetelerine)
Alman Basın Odası, basın organlarına ve gazetecilere para cezası kesmeye, gazetecileri basın birliğinden atmaya kadar pek çok yetkiye sahipti. (Bakınız; basın kartı iptal edilen gazetecilere)
Basın, kısa süre sonra hem sermaye hem de yönetici, yazı işleri ve yazarlar olarak hızla el değiştirdi. Birçok gazete kapatıldı. Komünist ve Sosyal Demokrat partilerin matbaalarına el kondu ve bunlar Nazi Partisi’ne devredildi. (Bakınız; TMSF'ye ve oradan iktidar yandaşlarına devredilen medya organlarına. 15 Temmuz'dan sonra kapatılan gazetelere)
1930’lu yılların başında Almanya’da üç büyük yayın kuruluşu vardı: Mosse, Sherl ve Ullstein. Hitler önceliği Ullstein grubu ve en etkili gazetesi Vossische Zeitung’a verdi. 1704 yılında yayın hayatına başlayan gazete liberal bir yayın çizgisindeydi. Yayın Yönetmeni Georg Bernhard’dı. Hitler, gazetenin genel yayın yönetmenini tasfiye etmesi hâlinde bütün basın üzerine korku salacağını biliyordu. Bazı gazeteciler, haberler bahane gösterilerek, gizli askerî bilgileri ifşa etme yoluyla vatan hainliği suçlamasıyla hüküm giyip toplama kampına atılmışlardı. Bernhard da meslektaşlarının durumuna düşmekten korkuyordu. Siyasi talimatla benzer davaların kendisine de açılacağını görünce yurtdışına kaçmak zorunda kaldı.
Ardından Vossische Zeitung’da büyük bir kıyım yapıldı, yüzlerce gazeteci ve yazarın işine son verildi. Bazı gazeteciler toplama kamplarına gönderilerek öldürüldü. Vossische Zeitung, baskılara dayanamayarak 1 Nisan 1934’te, 230 yıldır devam eden yayınına son vermek zorunda kaldığını açıkladı.
Hitler, Ullstein ailesini basın dışına attıktan sonra sıra bir diğer basın imparatoruna gelmişti: Mosse ailesi. Bu ailenin dünyaca tanınmış liberal gazetesi Berliner Tageblatt, Nazilerin hedefine girdi. Yine aynı yöntemler kullanıldı. Önce Genel Yayın Yönetmeni Theodor Wolff tasfiye edildi. Yurtdışına kaçmak zorunda kalmasa Wolff, Alman Parlamentosu yangını davasının sanığı olacaktı. 1939’da Berliner Tageblatt da kapandı. (Bakınız; Kapatılan gazetelere, gazeteciler hakkında açılan davalara, hapisteki ve sürgündeki yazarlara yöneltilen suçlamalara)
Hitler, kendi nefret söylemini yayın politikası hâline getiren gazeteleri ise korudu. Der Stürmer, en şiddetli Yahudi karşıtı gazetelerden biriydi. Nazi aktivisti Julius Streicher’in yönettiği gazete, yayın hayatını 1923’ten 1945’e kadar 20 yıldan fazla sürdürdü. Yahudi “insan kurban etme” ayinleri, cinsel suçları ve mali yolsuzlukları ile ilgili korkunç yalan haberler yayımladı. Der Stürmer’in acımasız iddia ve iftiraları sonucu sıklıkla hakarete uğrayan Yahudi örgütleri, Streicher ve gazete aleyhine yüzlerce dava açtı. Ancak bunlar sonuçsuz kaldı. Gazetenin arkasında Hitler’in desteği vardı. Streicher’in yolsuzluktan mahkûm olması ve parti görevlerinden alınmasından sonra bile Hitler, Streicher’i korumaya devam etti.
2. Dünya Savaşı’nı kaybeden Almanya büyük yıkım yaşadı. Ülkeyi felakete sürükleyen Adolf Hitler ve Joseph Goebbels, 30 Nisan 1945’te, Berlin’de bir sığınakta intihar ederek hayatlarına son verdiler. Büyük propaganda makinası de sustu. Alman basını yeniden özgürlüğüne kavuştu...