1954, DP iktidarda. Yunanistan, Kıbrıs sorununu BM’ye taşımıştı. Atina, Kıbrıs’a ‘kendi kaderini tayin hakkı’nın tanınmasını istiyordu. İngiltere, Türkiye ve Yunanistan'ı Londra’da toplanacak üçlü bir konferansa davet etti. 29 Ağustos’ta zirve gerçekleşecekti.
Ankara'da gündem Kıbrıs'tı. Türkiye Milli Talebe Federasyonu (TMTF) ile Kıbrıs Türktür Cemiyeti (KTC) sokak gösterileri tertipliyor, basında Rumlar'ı hedef alan haberler çıkıyordu. Gazetelerde Patrikhane, Kıbrıslı Rumlar’ın lideri Makarios’u desteklemekle’ suçlanıyordu. Talebe Birliği, o kadar ileri gitmişti ki; Yunan pasaportlu Rumlar’ın mallarının müsadere edilip, yurtdışına çıkarılmalarını talep edebiliyordu!
5 Eylül’de, Başbakan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu’nun Londra’dan gönderdiği telgraftan bahsetti. Zorlu, görüşmelerde zor durumda kaldığını anlatıyor ve 'orada artık ‘dizginlenemeyen’ bir Türk kamuoyundan söz etmeyi arzuladığını' yazıyordu.
Benzin dökülmüş kıvılcım bekleniyordu.
6 Eylül 1955 günü, saat 13.00’de TRT, Selanik’te Atatürk’ün doğduğu eve bombalı saldırı yapıldığı haberini verdi. 30 bin trajlı İstanbul Ekspres gazetesi o gün 300 bin basmış ve dağıtılmıştı! Öğleden sonra, İstiklal Caddesi’nde toplanan grup, gayrimüslimlere ait iş yerlerini taşlamaya başladı. Olaylar kısa sürede yayıldı. Saldırganlar organizeydi. Şehrin çeşitli semtlerinden kamyonlarla gösterici Beyoğlu'na taşındı.
Daha sonra tanıklar, 20-30 kişilik grupların başında KTC’den öğrencilerin bulunduğunu, yağmacıların kullandığı sopaların aynı büyüklükte olduğunu ve Rumlara ait ev-işyerlerinin önceden tespit edildiğini, polislerin saldırganları izlemekle yetindiğini anlatacaklardı!
6 Eylül’de İstanbul, Ankara ve İzmir’de ‘örfi idare’ ilan edilerek olaylar durdurulmaya çalışıldı. Ancak saldırılar 7 Eylül’de de aynı hızla devam etti; İskenderun, İzmir, Çanakkale’de saldırılar yaşandı.
Olayların bilançosu korkunçtu. Türk basınına göre 11 kişi ölmüştü. Bazı Yunan kaynaklarına göre ise 15 ölü vardı. Yaralı sayısı resmî rakamlara göre 30, gayri resmî rakamlara göre 300’dü. Sadece Balıklı Hastanesi’nde 60 kadın tecavüz nedeniyle tedavi görmüştü. Yine resmî rakamlara göre 5.300’ü aşkın gayri resmî rakamlara göre 7 bine yakın bina yağma edildi.
Yunan makamlarının soruşturmasında Selanik’teki Türk konsolosluğunun bahçesinde bulunan Atatürk’ün doğduğu eve atılan bombanın diplomatik çanta içinde Başkonsolos Yardımcısı Mehmet Ali Tekinalp tarafından Türkiye’den getirildiği ve Türk Başkonsolosluğu'nun bekçisi Hasan Uçar tarafından bahçeye atıldığı ortaya çıktı. Uçar’ı azmettiren kişi Selanik Hukuk Fakültesi ikinci sınıf öğrencisi ve MAH elemanı olduğu iddia edilen Oktay Engin’di. Konsolos yardımcısı dokunulmazlık zırhıyla kurtuldu, Oktay Engin’e üç yıl altı ay, Hasan Uçar’a ise iki yıl hapis cezası verildi. Dokuz ay Selanik cezaevinde yatan Oktay Engin, tahliye edildikten sonra Gümilcine Konsolosluğu tarafından Türkiye’ye getirildi. Uzun yıllar Emniyet teşkilatında önemli görevlerde çalışan Engin hakkındaki suçlamaları hep reddetti.
6-7 Eylül ile ilgili " resmî tezi" bozan itiraf ise yıllar sonra emekli orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu'ndan geldi. Tuğgenerallik rütbesinde Özel Harp Dairesi (ÖHD) başkanlığı yapmış, Genelkurmay İstihbarat başkanlığı ve Milli güvenlik kurulunda üst düzey görevlerde bulunmuş Yirmibeşoğlu, gazeteci Fatih Güllapoglu’na şöyle konuşacaktı:
“Bak ben sana bir örnek daha vereyim. 1974’teki Kıbrıs Harekâtı. Eger Ö.H.D. olmasaydı, o harekât, yani iki harekât da o kadar başarılı olabilir miydi? (...) Adaya, bankacı, gazeteci, memur görüntüsü altında Özel Harp Dairesi elemanları gönderildi ve bu arkadaşlarımız, adadaki sivil direnişi örgütlediler, halkı bilinçlendirdiler. Silahları 10 tonluk küçük teknelerle adaya soktular. Sonra 6-7 Eylül olaylarını ele al...
-Pardon Paşam anlamadım, 6-7 Eylül olayları mı?
-Tabii. 6-7 Eylül de, bir Özel Harp işiydi. Ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amaca da ulaştı. Sorarım size, bu muhteşem bir örgütlenme değil miydi? (“Türk Gladio’su İçin Bazı İpuçları,”Tempo Dergisi, S. 24, 9-15 Haziran 1991)
62 yıl sonra 6-7 Eylül, Türk tarihinin en utanç verici olayları olarak anılıyor. Ne yazık ki aynı zihniyet iktidarda ve benzer hukuk dışı "işler" sahneleniyor. Bir süre sonra 15 Temmuz ile ilgili de, "muhteşem örgütlenmeydi" itirafları duyarsak şaşırmayalım! Atatürk'ün evine bomba atan, Meclis'i neden bombalamasın?