Yol ayrımlarında...

Abdullah Aymaz

Abdullah Aymaz

30 Oca 2018 17:31
  • Yirmi sene önce bir gece yolculuğunda şoför uyumasın diye arkadaşım Turan Bey hayatından bazı kareleri anlatmıştı:

    “Çocuktum, sokaktan eve gelmiştim. Çıplak ayaklarımı ocağa doğru uzatmıştım. Arife hanım isminde gerçekten dindar ve bilgili bir teyze de evimizde misafir olarak bulunuyordu. Benim ayak parmaklarıma baktı, ‘Bunun başparmağı yanındaki ile bitişik. Hayırlı ve güzel bir insan olacak’ diyerek benim için hayırlı dualar etti. Bu olayı hiç unutmadım; bu güzel sözler bana hep manevî güç olup ümit verdi…

    “Fransızca hocamız komşumuzdu. Bana özel ders veriyordu. Bana, ‘Yaz tatilinde  Edremit-Akçay’da Fransız turistlere rehberlik yaparsın, hem para kazanırsın, hem de Fransızca'nı ilerletmiş olursun’ dedi. 

    “Yaz tatilinde Akçay’a gitmek için hazırlığını yapıp yola çıktım. Giderken okuldan arkadaşım Gündüz’le karşılaştım. Bana ‘Edremit’e varınca, Yalçın Ağabeye selam söyle’ deyip adresini de tarif etti. Edremit’e gelince, garajdan Akçay’a gidecek arabalara baktım, daha bir saat sonra kalkacaklardı. Bu arada selamı ulaştırmak için Yalçın Beye uğradım. Bana bir çay söyledi. Yanındaki evde kalan yaşıtlarım öğrencilerle beni tanıştırdı; sonra da ‘Yemeğini ye, öyle git… Telaş etme, ben de o tarafa gidiyorum seni istediğin yere arabamla bırakırım’ dedi. Rahatladım…

    “Yemekten sonra beni arabasına aldı. Yolda bana Akçay’daki turistlerin açık-saçık durumlarını anlattı ve sakıncalarını izah etti. ‘İstersen seni oraya götüreyim, istersen şu ileride bir öğrenci kampı var… Orada ders çalışıyorlar. Seni onların yanına götüreyim.’ dedi. Ben ‘Babam beni çalışıp para kazanmam için gönderdi. Ona ne cevap vereyim’ dedim. ‘Sen on beş gün kal, sonra ben sana iş bulurum’ dedi. Ben güvenilir bir ağızdan iş garantisi alınca, kabul ettim. Aslında tam yolların ayırım noktasındaydım. Gerçekten sola devam etseydik, üstsüz turistlerin yanına gidecektik. Ama sağ yukarı tarafa giden yol, huzurlu bir yere götürdü beni. Ayrıca baştan yola çıkarken Gündüz arkadaşımla karşılaşmasaydım ve onun selamını Yalçın Beye götürmeseydim, yanlış yere gidecektim. Aslında Gündüz benimle ilgilenmek istiyormuş ama okul müdürümüz ileri bir solcu ve babamın arkadaşı olduğu için yanıma yaklaşıyormuş. Benim o tarafa gidişimi değerlendirmiş.

    “Bu öğrenci kampı çok hoştu… Ağaçların arasında bir çay akıyordu. Suyu güzeldi. Çok güzel vakit geçiriyordum. 15 gün sonra Yalçın Ağabey Hacı Ağabeyle yanımıza geldiler ve beni oradan aldılar. Sonra Yalçın Bey beni Soma’dan tanıdığı bir inşaattan bir iş buldu. Ben de orada çalışmaya başladım. Akşamları yaşıtlarımın kaldığı bir evde kalıyordum 2000 liradan fazla para kazandım.  Patrondan izin alarak çöpe atılan çivileri de düzelterek biriktirdim. Sonra memlekete dönüp hem parayı, hem çivileri babama teslim ettim. Babam çok sevindi. 

    “Fransızca dersimize giren hoca hanım bana çok kızdı. Fakat daha sonraları oralara gönderdiği arkadaşlar, maalesef hep bozulmuşlardı… Anlayacağınız onlar için hiç iyi olmamıştı.

    “Bizim çevremiz hep sol anlayışta insanlardı. Akrabalarımızdan bir mühendis vardı. Onu ideal bir kişi görüyordum. Bazen taksisiyle beni gezdirdi. 

    “Bir gün Mustafa isimli bir arkadaş, okuyayım diye kazamızdan köye tatile giderken bana Risaleler vermişti. Ben de aldım, eve gelince masanın üzerine bırakıp uyumuş kalmışım. Babam muhtar olduğu için orman müdürü ve diğer müdürlerle arası iyi idi. O sırada onlardan bir grup gelmiş. Masanın üzerindeki Risaleleri görünce beni uyandırdılar, ‘Bu kitaplar  kimin?’  diye sordular. Ben şaşırmıştım. Uyku sersemliğine ‘Benim değil’ dedim. Bunların çok zararlı kitaplar olduklarını, başıma dert açacaklarını söyleyip tekrar, ‘Kim verdi?’ diye sordular. Ben de ‘Mustafa’nın’ dedim. Tutup Risaleleri birer birer yaktılar. Birkaç gün sonra  müdür dersimize girdi. Mustafa’nın arkadaşı olan başka bir Mustafa’yı tahtaya kaldırdı. Olmayacak birşeyi bahane edip çok feci şekilde dövmeye başladı. Aslında o Mustafa güçlü kuvvetli bir arkadaştı. İstese, ufak tefek bir yapıya sahip olan müdüre karşılık verebilirdi ama vermiyor, ağzından burnundan kan akarken yine o ceketini ilikliyor, efendilik ve saygısından hiç taviz vermiyordu. Sonradan bu dayağın sebebini anladım. Bana, Risaleleri verenin o olduğu ihbar edilmişti. Ama İlahi Adâlet, müdürü kısa  zamanda çökertti. Çünkü çok geçmeden trafik kazasında hanımını ve kızını kaybetti. Kendisini alkole verdi. Müdürlükten atıldı. Çok perişan oldu. Ben Bandırma’da gözümle gördüm. 

    “Küçükken  babam beni camiye Kur’an öğrenmeye göndermişti. Fakat öğrencilere nasıl davranılacağını bilmeyen hoca bizi bir yere hapsetmişti. Ben camı kırıp kaçtım. Hoca, ‘Eğer elime geçirirsem, kollarını kıracağım’ demiş. Ben de bir daha gitmedim. Bu yüzden de, dinî bilgiler yönünden câhil kaldım. 

    “Arkadaşlarım tatil günü beni gezmek için İzmir’e davet ettiler. Trene binip eğlene eğlene gittik. Bu bir tesadüf değildi, bir kader-denk noktasıydı. Buca-Kaynaklar köyü yakınındaki bir tenezzüh yerine gittik. Orada yaşıtlarımın Muammer Kalyoncu Ağabeyin hakemliği ve espriler içinde güreşlerini seyrettim. Sonra orada Hocaefendi bir konuşma yaptı. Filozoflardan ve sahabelerden bahsetti. Anlattığı bazı şeyler dikkatimi çekti ve çok tesir ettiler, gözlerim yaşardı… Güzel hislerle geri döndük.
    “Artık hizmeti anlamaya başlamıştım.  Allah lütfu ve merhametiyle yolumu  bulmuştum. Cenab-ı Hak hiç ayırmasın.”
    Biz de bu duaya âmin diyoruz…

    Abdullah Aymaz 
    30 Oca 2018 17:31
    YAZARIN SON YAZILARI