İzmir İmam-Hatip okulunda öğrenci iken Kemeraltı caddesinde halıcılık yapan Hüseyin Çağdır Ağabeyimizin iş yerine uğrardık. Eğer müşteri yoksa kendisini hep elinde kitap olarak bulurduk. İlk zamanlar Risale-i Nurlar ile ilgili bir meselemiz olunca ona sorardık. Ara sıra Üstad Bediüzzaman Hazretleri'nin Nurların mânevî avukatı dediği Ahmed Feyzi Kul Ağabeyimizi de halıcı dükkanında sohbet ederken görürdük. Zaten onun ağabeylerin evlerindeki haftalık derslerde Risale-i Nurlar hakkındaki derin izahlarına hayrandık. Ahmed Feyzi Ağabeyimiz Halıcı Hüseyin Ağabey için de “Ak Saçlı Evliya” derdi.
Ben Üstadımızın büyük talebelerinden Zübeyir Gündüzalp’i de ilk defa onun dükkanında gördüm. Daha sonra M. Fethullah Gülen Hocaefendi 1967 yaz tatilinde Edirne’ye gönderdiğinde oradan dönerken İstanbul’a uğramıştık. Birkaç hafta İstanbul’da kalmıştım, o zaman her gün gider sabahtan akşama kadar Süleymaniye civarındaki dershane de kalırdım. Zübeyir Ağabey de orada kaldığı için sık sık görürdüm.
Hocaefendi 1966’da İzmir’e gelinceye kadar haftalık Risale-i Nur sohbetleri Mustafa Birlik ve Halıcı Hüseyin Ağabey gibi esnafların evlerinde olurdu, biz de bu derslere akşamları katılmaya gayret ederdik… Üzerimizde çok hakları vardır.
Hüseyin Çağdır Ağabeyimiz 2 Eylül 2005 tarihinde İzmir’de vefat etti. Allah Rahmet eylesin…
Onun bütün aile efradı, damatları Hizmet ehli insanlardır… Bilhassa, Mehmet Atalay ve Dr. Kudret en yakın arkadaşlarımızdan ve kardeşlerimizdendir.
Hüseyin Ağabeyin eşi Gülümser (Habîbe) Hanım efendi dört senedir kanser hastası idi. Amerika’ya getirilmişti. 12 gün sonra tekrar hastalığı ağırlaştı ve hastaneye kaldırıldı. Sonra bir Cuma günü vefat etti… Allah rahmet eylesin. Üzerimizde hakkı var… Evlerinde sohbet dinledik, çaylarını içtik, yemeklerini yedik. Allah razı olsun… Allah’tan geldiğinin ilk tatil günlerinde Amerika’daki bütün evlatları ve torunlarıyla görüşmüş, dünya gözüyle onları görmüştü. Sıhhatli göründüğünü de ifade ediyorlardı. Sonra şiddetli kalb çarpıntıları başlayınca “Artık bu ecel!..” demiş…
Cuma akşamı vefatını öğrenmiştim. Cumartesi günü sabah namazına yakın Cevşen okuyordum, birden aklıma “Bugün cenaze namazı da kılınacak bir yazı yazmam da lâzım esas ismi neydi diye bir şeyler geldi. Tam o sırada Cevşen’in 87. Bölümünün başına gelmişim birden karşıma “Yâ Habîbe’l-Bekkâin!” çıktı. Cenab-ı Hakkın Habib ismi ama merhum ve muhterem ablamızın da esas ismiyle bir TEVÂFUK ile karşılaşmıştım “Bekkâin”de “Ağlayanların Habîbi” demek de ayrı bir tevafukta. Ayrıca ablamız Miladî takvime göre 84 yaşında idi ama Hicrî takvime göre 87 yaşında oluyordu. O da apayrı bir tevafuk idi. Cenaze namazı esnasında bunları anlatınca aile çok memnun oldular. Cenab-ı Hak hepsine sabr-ı cemil versin. Ablamıza da rahmetler eylesin.