Bir önceki yazımızda Ekonomi uzmanı Dr. Benedikt Koehler’in dikkat çeken bazı açıklamaları üzerinde durmuştuk. Devamında da şöyle diyor:
“İslam Peygamberinin ve Ömer İbn Hattab döneminde Vakıf müessesesi dünyada ilk defa kurulmuştur. Mesela Hayber’deki arazilerin vakfa verilmesi ve bu kurumun başına Hafsa binti Ömer’i (Peygamberimizin eşi, Ömer’in kızı) gelmesi ile bu tarım arazilerinden elde edilen gelir ile fakirler ve yetimlere bakılmıştır. Ayrıca Ömer döneminde dünyanın ilk emeklilik fonu sistemi oluşturulmuştur. "
Bütün bu bilgilerden anlıyoruz ki İslam Dininin ekonomi de çok yenilikçi bir din olması ve insanlığın ekonomik problemlerine çözümler sunması araştırılmaya değerdir. Vakıflar ile beraber aynı çatıda bulunan Medrese ve Camiler ile de, eğitim sistemine çok güzel bir çözüm bulunmuştur. Vakıflardan temin edilen gelir ile öğrenciler medresede ilim öğreniyor ve masraflar karşılanıyor. Bu sistem İslamiyette 7. Yüzyılda olurken aynı sistem ilk kez İngiltere’ye asırlar sonra gelmiştir.
“Oxford’da kurulan ilk eğitim kurulları da‚ Trustee‘ yani vakıf şeklinde İslamdan taklit edilerek, şu anki dünyanın en iyi eğitim merkezi olması İslamiyetin katkısıyladır.”
Ünlü İtalyan matematikçi Leonardo Fibonaccı, kendi yazdığı birkaç sayfalık biyografisinde dünya ilmine kazandırdığı Fibonacci dizisini kendisinin yetiştiği kuzey Avrupa’daki Müslüman matematikçilerden öğrendiğini yazmıştır. Yani bu da demek oluyor ki ismi bilinmeyen birçok alimin Arapça eserlerinin olduğu ve 7 yüzyıl13.yüzyıl arası Avrupalı bilim adamlarının birçoğunun kaynakçası Arapça yazılan Müslüman alimlerin kitapları olabileceği ve bunlar da günümüzün batılı dillerinde olmamasından ötürü batıya ulaşmamış olabileceği durumunu anlatıyor.
Bunun gibi daha birçok örnek verebiliriz. Venediklilerin en büyük gemi yapımı merkezlerine ‚Arsenal‘ denmesi ve bu kelimenin Arapça’dan gelmesi, kristal yontmacılığı - Cristal Kariffs, Mimarlıkta, ‘Rose of Arcs’ denen gotik teknolojinin, hepsinin Avrupa’dan önce İslami de İslam alimleri tarafından batıya geldiğinin diğer bir göstergesidir.
Ayrıca uluslar arası ticaretteki ilk anlaşmaların da Müslümanlar tarafından hazırlandığı ve dünya barışını sağlamadan çok etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Mesela Selahaddin Eyyubi’nin, Offshore Ticaret merkezleri kurması, Mısırda ve Akdeniz üzeri Avrupa ile ekonomi politikaları hazırlayıp karşılıklı ticari barış anlaşmaları yapmaları dünyadaki ilk Akdeniz Birliğini oluşturması iyi bir örnektir. Mısır-Venedikliler arası her yönde ticari gemilerinin dolaşım serbestliği bütün bu bölgenin maddi refahını oldukça arttırmıştır.
Diğer bir İslâm âlimi İbn Haldun (Tunus 1332-Mısır 1406) un kitabı Mukaddime ise iktisadî bir çok ilmi açıklamaları barındırdığı ve Kapitalizmin kurucusu kabul edilen iktisatçı İngiliz-İskoç bilim adamı Adam Smith (1723-1790) her ne kadar dini, ekonominin önünde bir engel gördüyse de İslam bilim adamlarından ve özellikle İbn-Haldun’dan etkilendiği belirtiliyor.
Özellikle Market ve Market Regülations (endüstri-devlet ilişkisi, yönetimi, kuralları, çalışan hakkı, sendika hakları vs) alanında batı da son 50 yılda ortaya çıktığı ama İslamın ve Müslüman âlimlerinin bu prensipleri yüzyıllar önce getirdiği ve bunları uyguladığı görülüyor, bu prensiplerin çok adil oluşu dikkat çekici.
Bu Mukaddime kitabının da birçok bölümünün batı dillerinde bulunamadığını belirten araştırmacılar, bunu da büyük bir eksiklik olarak nitelendiriyorlar.
Ayrıca İbn-Haldun’un talebesi Makritzi’nin de çok değerli eserleri olduğu ve bu eserlerin sadece çok küçük bir kısmı Fransızcaya çevrildiği, bu yüzden bu İslami ve Arapça olan değerler batıya aktarılamadığını iletiyorlar.
İslamiyetin ekonomiye kattığı en büyük değerlerden birisi ise‚ “çalışma, emek sarfetme ve değer ortaya çıkarma” olarak dile getiriliyor. İslam öncesi dönemlerde ve hatta Bizansta en iyi meslekler, general olma, siyasi yönetici olma vs. Fakat İslamda ise çalışma kavramı, değer üretme, sanat ve meslek sahibi olma gibi değerler geliştirip, çalışan kişiye saygınlık verilip, insanların her kesimi toplumda üretici hale dönüştürüyor, diye değerlendiriyorlar.
Neticede Dr. Benedikt Koehler diyor ki:
Dünya tarihini ikiye ayırıyorum: A) Akdeniz Dönemi. B) Atlantik Dönemi. Akdeniz döneminde Müslümanlar dünyaya ve dünya ticaretine hâkim, baharat yollarına ve zenginliklere hâkim, ve Bu Atlantic dönemi Kuzey Amerika’nın Colombus tarafından bulunmasıyla başlıyor ve bu dönemi bitiriyor.