Temhîs, denemek, tecrübe etmek izâle edip gidermek, eti sinirinden ayırmak, sözü ayıp ve lekelerden temizlemek, karanlık aydınlığa dönüp açılmak, sıyrılıp kurtulmak, güneş açılıp meydana çıkmak manalarına geliyor.
“Muhakkak ki, sizden önce bir çok olaylar gelip geçmiştir. Yeryüzünde gezin, dolaşın da yalancıların sonunun nasıl olduğunu bir görün. Bu Kur’an insanlar için bir açıklama, Allah’tan gereğince korkan takva sahipleri için doğru yolu gösterme ve bir mevize ve öğüttür. Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer hakikaten iman ediyorsanız, muhakkak üstün olan sizsinizdir. Eğer size (Uhud savaşında) bir yara dokunmuşsa, (Bedir harbinde) o topluma da benzeri bir yara dokunmuştu. O günler ki, biz onları insanlar arasında döndürür dururuz. (Bu da) Allah’ın sizden iman edenleri ayırt etmesi, sizden şahitler edinmesi, müminleri tertemiz yapıp, kâfirleri de yok etmesi içindir. Allah zalimleri sevmez.” (Âl-i İmran Suresi, 3/137-141)
Uhud savaşında Muhacirlerden beş kişi (yani Peygamber Efendimizin amcası Hz. Hamza b. Abdülmuttalib Resulullah’ın sancaktarı Mus’ab b. Umeyr, Peygamberimizin amcaoğlu Abdullah b. Cahş, Osman b. Şemmas, Utbe’nin kölesi Sa’d ), Ensar’dan da 70 kişi şehit olmuşlardı. (Allah hepsinden razı olsun.) Başlangıçta Bedir Harbinde müşrikler ordusundan 70 kişi öldürülmüştü. Uhud’da İslam ordusu, bine yakın olduğu gibi, Bedir’de müşrikler ordusu bin kadardı. Bundan başka Uhud savaşında Müslümanlar Resulullah’ın emrine muhalefet olmadan önce düşmandan bayraktarlarıyla beraber yirmi küsur kişiyi öldürmüşler ve bir çoklarını yaralamışlardır.
Evet, “Bir de böylece Allah iman edenleri deneyip seçsin ve günahlardan temizlesin ve düşmanları eksiltip körletsin.” (3/141)
Uhud savaşındaki sıkıntılı durum için şöyle buyuruluyor: “Sonra o KEDERİN ardından Allah, üzerinize öyle bir eminlik, öyle bir UYKU indirdi ki, o, içinizden bir zümreyi örtüp bürüyordu. Bir zümre de canları sevdasına düşmüştü. Allah’a karşı, cahiliyet zannı gibi, hakka aykırı bir zan bekliyorlar ve ‘Bu işten bize ne?’ diyorlardı. De ki: ‘Bütün iş Allah’ındır.’ Onlar sana açıklayamayacaklarını içlerinde saklıyorlar ve diyorlar ki: ‘Bize bu işten bir şey olsaydı burada öldürülmezdik.’ Onlara şöyle söyle: ‘Eğer siz evlerinizde olsaydınız bile, üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar yine muhakkak öldürülüp yatacakları yerlere çıkıp gidecekti. Allah göğüslerinizin içindekini denemek ve yüreklerinizdekini’ temizlemek için yaptı. Allah göğüslerin içinde olanı bilir.” (3/ 154)
“Şu kesindir ki, Allah size bir çok savaş yerlerinde yardım etti. Huneyn günü de… O günkü sayıca çokluğunuz size u’cûb verdi de böbürlendiniz. Ama bu size fayda vermedi. Olanca genişliğine rağmen, dünya başınıza dar gelmişti. Sonra da bozguna uğrayarak düşmana arka çevirip kaçmaya başlamıştınız. Sonra Allah, Resulünün ve müminlerin üzerine ‘sekinesini’ güven veren rahmetini indirdi, sizin göremediğiniz ordular gönderdi de. Kendisini tanımayan o kâfirleri azaba uğrattı. İşte kâfirlerin cezası budur!” (Tövbe Suresi, 9/25-26)
Uhud ve Huneyn Savaşlarından bahseden yukarıda geçen âyetler, bir TEMHÎS’ten de bahsetmiş oluyorlar. Yani Cenab-ı Hakkın maûnet ve inâyeti ile elde edilen zaferleri farkına varmadan kendilerindenmiş gibi zannedenlere, bir ders ve ibret verme ve yanlış kanaat, zan, vehim ve kuruntudan kurtarma mânasına bir temhîs söz konusu… Biraz acılı, elemli olmakla beraber neticesi güzel oluyor. Taşın toprağın ve mermerlerin içindeki altın külçesini çıkarmak için hepsinin ateşte eritilip, halis altının elde edilmesi gibi… Zaman zaman, nefisleri, kibirden, gafletten temizleyip halis samimiyet ve ihlas gibi güzellik külçelerinin ortaya çıkması gibi.
Bu hususlarda birilerinin uzaktan gazel okuması nevinden acımasız tenkitler ve iftiraya varan sözler söylemesinin pek önemi yok. Kendi durum muhakememizi ve muhasebemizi yapmalıyız. Nasıl Uhud ve Huneyn’de âyetlere muhatap Sahabe Efendilerimiz ise, ve neticede rahmetiyle onları sarıp sarmalayan Cenab-ı Hak ise, bu süreç ile ilgili İlâhî îkazı anlayıp yine şefkatle muâmele görecek olanların bizler olacağımızı unutmayalım. Yaralanan biziz ve ilahî rahmet ve şefkatin merhem ve iltifatları da inşaallah bizim için olacaktır.
Kendisini Hizmet’ten saymayanlara ne?!. Yani şefkat tokatları ile kendine getirmek istenen Hizmet mensupları… Kendisini dışarıda sayıp, saldırgan ifadelerle bazı hatalardan dolayı top yekün Hizmete hücum etmek ne oluyor?!. Zaten birer ALARM mâhiyetinde İlahî ikazlar mevcut… Kitapta, Sünnette, Külliyatta ve Pırlantalarda, zaten herşey ele alınmış… Biz kendimize ve elimizdeki bu mübarek kaynaklara yönelim ve doğruları, en doğru şekilde bu membalardan istifade ile bulmaya çalışalım. Zehirli nefislerin, iç bulandıran sözlerinden uzak durmaya bakalım. Bir doğrunun yanına onlarca yalan ve iftira karıştıran zehirli nefislerin dümen suyuna kapılmayalım. Meyve Risalesinin “Dördüncü Meselesini” iyi mütâlaa edelim.