Süleyman Aleyhisselamın orduları KARINCA VÂDİSİNE gelince, dişi bir karınca, karıncaları uyarıp, ezilmemeleri için hemen yuvalarına çekilmelerini istedi. Ama bu meseleyi anlatırken “Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin!” diyor. Yani demek istiyor ki: Bir Peygamber olarak Hz. Süleyman masum ve âdil olduğu için bile bile bir karıncayı bile sebepsiz öldürmez… Ama ordusu, farkında olmadan kırar geçirirler… İşte bunu, kuş mantığını bildiği gibi dillerini de bilen Hz. Süleyman Aleyhisselam anlayınca TEBESSÜM etti. Çünkü karıncanın, kendisi ve ordusu hakkındaki tedbir ve siyaseti ve kendi askeri hakkındaki, bakışının güzelliği hoşuna gitti. Kendisine bu bilgileri bildirmesinden dolayı Cenab-ı Hakka sevinerek duygulanıp “Ey Rabbim! Bana ve ana babama verdiğin nimete şükretmemi ve iyi iş yapmamı gönlüme getir. Rahmetinle beni iyi kulların arasına kat” diye dua etti.
Bu hususta M. Fethullah Gülen Hocaefendi de şöyle bir yorum getiriyor: “Cenab-ı Hakkın, (kendisine karıncanın konuşmasını bildirip) bu lütuf kapısını kendisine açmasından ötürü, Süleyman Aleyhisselam da TEBESSÜM edivermiş. Zira bu, onun peygamberliğine ait hususî bir lütuf idi ve peygamberane, hâlî ve kâlî bir ŞÜKÜR isterdi ve işte Süleyman Aleyhisselam sesli TEBESSÜM ve sözleriyle bunu ifade ediyordu…
“Bir başka açıdan da şöyle değerlendirilebilir: Burada bir bakıma KARINCA, SÜLEYMAN Aleyhisselama işaretle, bu seviyedeki bir insanın, değil insanlar arasındaki hukuka HAYVANLAR ARASINDAKİ HUKUKA dahi RİAYET etmesi lâzım geldiğini İHTAR ediyordu. Karınca, kendi tayfasına insanların adâleti gerçekleştirmelerinin zor olduğunu vurgularken aynı zamanda ayaklar altında bulunmanın ezilme yolu olduğunu hatırlatmasına karşı HÜDHÜD de başlarda dolaşmanın gereği olarak Süleyman Aleyhisselama gelip güneşe tapan Sebe Melikesi Belkıs ve tebaasını anlatıyordu.
“Yine buradaki bir nükte de Hz. Süleyman ile muhavere eden karınca ile, Hüdhüd’ün mesajını getirdiği Sebe Melikesinin dişi olmalarıdır. DİŞİLİK doğurganlığı temsil etmektedir. Bir de zannediyorum burada kâmil insanın, hayvanat âleminin sınırları ile KUTUPLAŞMASI meselesi anlatılmaktadır. Bu da değişik bir açıdan önemli bir kısım hususiyetleri hakikatı ile kavrayabilseydik, bu âlemin kendine mahsus diliyle bizlere anlatacağı nice hakikatlar ve incelikler olduğunu görebilirdik. Bence Kur’an-ı Kerim’de bazı surelerin NAHL Suresi ve NEML Suresi gibi hayvanların ismiyle zikredilmesi İNSANLIK ve HAYVANLAR Âlemi arasındaki böyle bir münasebetin önemini hissettirmektedir. Evet ARI ve KARINCA gibi CUMHURİYETÇİ CANLILARIN, bizlere ilham edeceği bir kısım hakikatler olsa gerek… Ancak, aradaki bu dakik münasebetler, inanan insan şuur ve idraki ile şerhedilmesi neticesinde gerçekleşecektir.
“Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de bize, bir Peygamberin mucizesiyle, insanoğlunun doğrudan doğruya BİR HAYVANLA KONUŞUP ANLAŞMASININ mümkün olacağını göstermektedir. Ve bu lisan bir mânâda öyle fasih, öyle talâkatli bir lisandır ki, bizim gibi kelimeler kullanılmasa da fasihtir, muhavere (karşılıklı konuşma) vesilesi olarak yeterlidir ve yararlanmaya açıktır.) İhtimal Hz. Süleyman Aleyhisselamın tebessüme vesile olan hususlardan biri de, işte bu ihtimallerin en uç noktasındaki bilkuvve (potansiyel) musahhariyetin (emre âmâde olmanın) bilffil musahhariyete açık olması ve mevsimi gelince ulaşabileceği müjdesiydi.” (Kur’an’dan İdrake Yansıyanlar-2)
“(Süleyman) Kuşları gözden geçirdikten sonra şöyle dedi: ‘Hüdhüd’ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı? Ya bana mazeretini gösteren apaçık bir DELİL getirecek, veya onu şiddetli bir azaba uğratacağım, yahut boğazlıyacağım!’ Çok geçmeden Hüdhüd gelip: ‘Ben, dedi bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sebe’den sana çok doğru ve önemli bir haber getirdim.” (Neml Suresi, 27/20-22)
Süleyman Aleyhisselam en küçük unsurlarına varıncaya kadar devletin kuvvetlerini ve işlerini teftiş ve tetkik etmekle devlet adamlığına yakışır; vazifesini yapıyor. Ama teftiş sırasında o çöllerde su bulma görevi olan Hüdhüd’i göremeyince, ‘Hüdhüd kayıplara mı karıştı? Ya mazeretini gösterir veya ona ceza vereceğim’ diyor. Kâdı Beydâvî’nin naklettiğine göre rivayet ediliyor ki, Süleyman Aleyhisselam Kudüs’te Beyt-i Makdis inşaasını tamamlayınca haccını Mekke’de Harem-i Şerifte eda edip Yemen tarafına yöneldi. Sabahleyin Mekke’den çıkıp öğleyin Sana’ya vardı. Arazisi hoşuna gitti, oraya kondu, fakat su bulamadı. HÜDHÜD ise yol gösterici idi, suyu iyi bulurdu. Bunun üzerine Hüdhüd’ü aradı, bulamadı. Halbuki Hüdhüd, Süleyman Aleyhisselam oraya indiğinde, havada bir devir yapmış, diğer bir Hüdhüd’ün orada durduğunu görmüş, yanına inmişti. İkisi anlaşmışlar, bunun üzerine o Hüdhüd’ün anlattıklarını görmek üzere beraber uçmuş, daha sonra ikindi sonrası gelip gördüklerini Hz. Süleyman Aleyhisselama anlatmıştı. Bu konuyu değerlendiren Elmalılı Hamdi Efendi şöyle diyor: “Burada uçan şeylerin, bir posta veya KEŞİF UÇAĞI gibi düşünülmesi de mümkündür. Uçağı görüp bilen zamanımız inkârcılarının bunları inkar etmesi ise büsbütün mânâsızdır.”
Kuş mantığı kendisine talim edilen ve havada tayaran ile mesafeler kat eden ve kuş lisanını da bilen Süleyman Aleyhisselamın bu fazilet ve üstünlükleri isabetli hükümler vermesi, günümüz idarecilerine bu konuda da bir mesaj vermesi, en azından bir ilham kaynağı olması çok büyük önem arz eder kanaatindeyim.