Dünyadaki arabalarının plakaları birbirine benzemiyor. Bunun sebebi; sıfırla beraber on tane rakam, yaklaşık otuz harf ve siyah, beyaz, sarı, kırmızı, yeşil ve mavi renkli plakalar. Rakam ve harflerin farklı diziliş ve ayrı ayrı plakaların bulunması… Değil bir insanın, bir hücrenin, bir atomun, atom altı maddelerin bile hiçbirinin birbirine benzemesindeki sır, Cenab-ı Hakkın isimlerinin çokluğu belki sonsuzluğu ve her birinin 70 bin farklı mertebe ve derecede tecelli etmesi. Yani 10x30x6 değil; 70000xSonsuz İlahî isimle.
Çağlayan dergisinin Aralık-2019 sayısındaki Osman Demirel’in “Pauli Prensibi Ve Zerrattaki Vahidiyet Tecellisi” başlıklı yazısında bu mesele genişçe ele alınmış… “Atomaltı, parçacık çeşiti 380 civarındadır. Atom ve atomaltı boyutlarda, iki elektron aynı kuantum sayıları takımına sahip olamaz. Bu prensibi ilk olarak 1925 yılında Wolfgang PAULİ açıklamıştır ve yapılan deneylerle teorinin doğru olduğunun ortaya çıkması üzerine kendisine 1945 senesinde Nobel Fizik Ödülü verilmiştir. Bu teori, PAULİ HARİÇ TUTMA PRENSİBİ olarak tarihe geçmiştir.
Toptan Kainat, içindeki âhenk düzen, nizam ve intizam içinde bütünlüğü yani tek elden çıktığını göstermekle VÂHİYET tecellisini gösterdiği gibi, atomaltı parçacıkların herbirinin farklı yani eşsiz yaratılıp, Cenab-ı Hakkın pek çok isimlerinin kendilerine tecelli etmesiyle de EHÂDİYET tecellisine mazhar olduklarını göstermektedirler. Faal ismiyle Cenab-ı Hak her an yepyeni eşsiz-benzersiz şeyler yaratmaktadır. Bu taze doğumlar, kainatı baştan başa her an bambaşka güzelliklerle donatmaktadırlar. Tefekkürle bunları temaşa, insanı hiç usandırmamakta, bir bıkkınlığa götürmemektedir.
Faaliyette, harekette, potansiyel kabiliyetlerin iş yapmakla ortaya çıkmasında nasıl bir lezzet varsa, ortaya çıkan benzersiz sanat eserlerini seyretmekte, İlahî sanat harikalarını tefekkür edip iman, marifetullah balları haline getirip, onları banıp tadmakta da muhabbetullaha ve zevk-i ruhanîlere gark olmakta da öyle lezzetler ve hazlar mevcuttur. Cenab-ı Hak ayrıca cismanî nimetler ve onları tadıp anlayacak anahtarlar hükmünde duygular yaratmıştır. Bütün bunlar meleklerden bile farklı olarak insanlara ihsan edilmiştir. Bu gerçeği, bütün incelik ve derinliği ve bütün teferruatı ile Üstad Bediüzzaman Hazretleri şu bedî ve belağatlı ifadelerle şöyle anlatıyor.
“Cenab-ı Hak celil ULÛHİYETİ ile, cemîl RAHMETİ ile, kebir RUBÛBİYETİ ile, kerîm RE’FETİ ile, azîm KUDRETİ ile, lâtif HİKMETİ ile, şu küçük insanın vücudunu bu kadar havas ve hissiyat ile, bu derece cevârih ve cihazat ile ve muhtelif âzâ ve âletler ile ve pek çok ve çeşit çeşit letâif (lâtifeler ve ince duygular) ve mâneviyat ile, teçhiz ve tezyin etmiştir ki; tâ türlü türlü ve pek çok âletlerle, hadsiz nimet nevilerini, ihsanlarının aksamını, rahmetinin tabakalarını, o insana hissettirsin, bildirsin, taddırsın, tanıttırsın. Hem tâ bin bir esmâsının hadsiz tecellilerinin çeşitlerini, insana o âletler ile bildirsin, tarttırsın, sevdirsin. Ve o insandaki pek kesretli âletlerin ve donanımların her birisinin ayrı ayrı hizmeti, ubudiyeti olduğu gibi, ayrı ayrı lezzeti, elemi, vazifesi ve mükâfatı vardır.” (Otuz İkinci Söz)
Esmâ-i Hüsnâdan mârifetullah adına sadece “Vedûd” ismine mazhar olan muhakkıkîn-i EVLİYA: ‘Bütün kainatın mayası, muhabbettir. Bütün mevcudatın hareketleri, muhabbetledir. Bütün mevcudattaki incizap, cezbe ve câzibe kanunları muhabbettendir.’ demişler.” Onlar birisi demiş ki: “Felek mest… Semâvat mest.. Şems mest… Kamer mest… Zemîn mest… Anâsır mest… Nebât mest… Şecer mest… Beşer mest… Serâser zihayat (baştan başa canlı varlıklar) mest… Heme zerrât-ı mevcudat beraber mest, der mest mest (mestlik içinde mesttir). Yani: İlahî muhabbetin tecellisinde ve o muhabbet şarabından herkes istidadına göre mesttir. Malumdur ki; Her kalb, kendine ihsan edeni sever ve hakikî kemâle muhabbet eder ve ulvî cemâle meftun olur. Kendisiyle beraber sevdiği ve şefkat ettiği zâtlara dahi ihsan edeni daha pek çok sever. Acaba, herbir İSMİNDE BİNLER DEFİNELERİ BULUNAN ve bütün sevdiklerimizi ihsanlarıyla mesut eden ve binler kemâlâtın menbaı olan ve binlerce cemal tabakalarının kaynağı ve merkezi bulunan, BİN BİR ESMÂ-İ HÜSNÂ ile isimlenen Celâl Sahibî Cemîl ve Kemâl Sahibi Mahbub olan Cenab-ı Hak, ne derece aşk ve muhabbete lâyık olduğu ve bütün kainat, Onun muhabbetiyle mest ve sergerdan olmasının şayeste bulunduğu anlaşılmaz mı?
“İşte şu sırdandır ki, VEDÛD ismine mazhar bir kısım evliyâ, ‘Cenneti istemiyoruz. İlahî muhabbetin bir parıltısı, ebediyyen bize kâfidir.’ demişler.
“Hem ondandır ki, hadiste geldiği gibi: ‘Cennette bir dakika İlahî Cemâli görüp seyretmek, bütün Cennet lezzetlerinden üstündür.’
“İşte şu nihayetsiz muhabbetin en mükemmel mertebesi, VÂHİDİYET ve EHADİYET dairesinde Cenab-ı Hakkın kendi GÜZEL İSİMLERİ ve Mahlukatıyla hâsıl olur. Demek o daire haricinde zannolunan kemâlât,ü kemâlât değildir.” (Otuz İkinci Söz, İkinci Mevkıf, Üçüncü Maksad)
Bu güzelliklerin doğru anlaşılması için Yirmi Dördüncü, Otuz Birinci ve Otuz İkinci Sözlerin çok iyi mütalaa ve müzakere edilmesi lazımdır ve böylece marifetullah, muhabbetullah ve zevk-i ruhanîden nasipdar olunmaya gayret gösterilmesi gerekmektedir…