M. Fethullah Gülen Hocaefendi 16 Şubat 2013 tarihli konuşmasında şöyle diyordu: “Tatlı yanları bir tarafa, Kestanepazarı’nda yaşadıklarımı bana Erzurum’daki talebelik ve Edirne’deki imamlık dönemlerinde yaşadıklarımı unutturdu. 1980 İhtilali ve sonra yaşadıklarım Kestanepazarı’nı unutturdu. 1999 ve sonrası ise 1980 İhtilali döneminde yaşadıklarımı unutturdu. Amerika hayatımda çektiklerim ise hepsini bastırdı. Ne yapalım, yol böyle. Bu yola girenlerin kaderi böyle…”
İki üç sene sonra da Faruk Mercan şu sözlerine muhatap oluyordu; “Bu, peygamberlerin yoludur. Mevlâna Celâleddin Rumî ne hakaretler görmüş. Vefatından üç-dört asır sonra, Osmanlılar sayesinde tanınmış… İmam Şâfiî zulme uğruyor. Müslüman idareciler (Bir kısım Abbasiler) tarafından zincirlenip Bağdat’a götürülüyor. 55 yaşında vefat ediyor. 200 sene yaşamış gibi eserler veriyor. Ebu Hanife kırbaçlanıyor, zindana konuluyor. Ahmed İbn-i Hanbel zindana atılıyor ve işkence görüyor. İmam Rabbani zindana atılıyor. Abdülkadir Geylani, Hasan Şâzilî, Necmeddin-i Kübra öyle… Yani eziyet görmeyen yok. İmam Gazzalî kendi döneminde anlaşılamamış, başını alıp gitmiş, ıssız yerlere çekilmiş, mezarlıklarda tek başına dolaşmak zorunda kalmış. Gazzali kenara çekilmiş, Nizamiye Medresesi’nden ayrılmış. Ayrılışının kitabını yazmıştır. İmam Rabbânî, Ekber Şah döneminde Hindistan’da, yeni bir din uydurma ve oluşturma cereyanına karşı durmuş ve sıkıntı yaşamıştır. İmam Serahsî, Karahanlılar döneminde vergi ödemeye karşı çıktığından, hapse konuyor, 15 sene hapiste kalıyor. Buhara’da talebe iken ishal olur. Helâdan sonra ırmağa abdeste gitmeye mecbur kalır. Öyle soğuk ki, odasına döndüğünde mürekkep donmuştur. Bir müddet göğsüne sürer, onun hararetiyle yazmaya devam eder. Bediüzzaman Hazretleri’ni 21 defa zehirlemişler, zindandan zindana sürmüşler. 28 seneyi sürgünde geçirmiş. 28 yıl çekmediğim eza-cefa kalmadı diyor. O zaman daha 35 yıl olmamıştı. İbn-i Beşiş, ömrünü mağarada yaşamış. Sühreverdi öldürülmüş. İmtihanların en büyüklerine, en ağır imtihanlara Enbiyalar maruz kalır. Kur’an, “imtihan olmadan Cennete gireceğinizi mi zannediyorsunuz” diyor.
“Hazret-i Davud, devlet başkanı, büyük imtihanlara maruz kalıyor. Hz. İbrahim Aleyhisselam erken yaşlarda putlara karşı çıkıyor. Akıllıca galibiyetine dayanamıyorlar ve ateşe atıyorlar… Peygamber Efendimiz (S.A.S.) tekmeleniyor, dövülüyor ama onur ve izzetine rağmen sabrediyordu. Efendimiz (S.A.S.) çölün ortasında üç sene boykota maruz kalmış. Tahammül edilmez bir şey. Ebu Talib vefat etti. Hz. Hatice vefat etti. Üç sene çölde çardakların altında yaşadılar. Şimdi bize sabretme zamanı, şikayet etmemek lâzım. Bunlar yokmuş gibi Hizmet’e devam edin. Siz karakterinizin gereğini yapın. Zaten âyet-i kerime de, ‘Siz karakterinizin gereğini yapın’ (Şûra Suresi, 42/39-41) diyor.”
Faruk Mercan, M. Fethullah Gülen Hocaefendi’ye Aralık 2016, Ekim 2017 tarihlerinde muhatap olduğunda tuttuğu notlarda şu tespitlerde bulunuyor: “170 ülkeye açıldınız. Öyle ise bir ülkede çekilen sıkıntıyı Cenab-ı Hakk’ın tecelli dalga boyunda bir lütfu olarak görün. Dünyadan insaf dalgalanmaları onları boğacak. Dünyanın gürül gürül beyanları karşısında yarın onlar bozguna uğrayacak. Gerçek yüzleri ortaya çıkınca, köyden şehre kadar, milletin yüzüne bakamaz hâle gelecekler. Allah zulmedenlerin kollarını, kanatlarını kıracak, bunu göreceksiniz. İçeridekiler farklı bir şekilde çıkacaklar, bunu da göreceksiniz. Sizi bunca yürüdüğünüz yolda muvaffak kılan Allah, neden gelecekte muvaffak kılmasın? Allah’ın bir kere lütfettiği şey, diğer lütfedeceği şeyler için en önemli referanstır.”
Temmuz 2015, Eylül 2017 tarihli notlardan naklediyoruz: “Kalacağım iddiasında olanlar öyle bir devrilip gider ki, siz hayret edersiniz. Lenin, iktidarı ele geçirdiği zaman, kalacağını zannediyordu. Heykelleri bir bir yıkıldı. İsmi cebbarlar ile anılır hale geldi. Lânet ile anılan cebbarlardan birisi de Hitler oldu. Günümüzün zâlimleri de kazdıkları kuyuya düşecekler, hep öyle olmuştur. Bir gün yaptıkları ortaya dökülünce Hitler’den fazla lânetlenecekler… Devrilmeyen kalmamış. Devrileceklerinden hiç şüpheniz olmasın. Devrilip gideceklerdir. Ama siz de gelecek nesiller tarafından hayırla yâdedileceksiniz. Bugünkü muvakkat mağduriyete, mazlumiyete, mahkûmiyete takılıp kalmadan meseleyi Allah’a teslimiyete ve sabrın getirilerine bağlayarak sabredeceksiniz. Allah’a müteveccih olan kaybetmez, arada sırada tsunamiler olsa bile… Unutmayın, bir gün dünyanın bağrında rengarenk bir bahar tüllenecek ve bahar düşmanları hazan yaprakları gibi düşüp gübre olacaklar. Acaba bu bahar ne zaman gelecek? O vakt-i merhuna karşı sabretmek lâzım. Hiç tereddüdünüz olmasın. Tuzun ateşte erimesi gibi toz olup gidecekler. Dış yüzü itibariyle hazan ama nevbahar mesajları ile dolu bir dönem. Öyleyse gelin bir daha ‘sabr-ı cemîl!’ deyin.” Her zaman şâhit olduğumuz gibi Hocaefendimizin bu müjdesinin de gerçekliğine inşaallah şâhit oluruz.