Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın tertiplediği bazı organizelerden tanıdığım Ingmar Karlsson, 1942’de İsveç’in Burseya şehrinde dünyaya gelmiş, Ortadoğu uzmanı, bir diplomat ve yazardır. Göteborg Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirmiştir. 1967’de Dışişleri Bakanlığında görev almıştır. Bogota, Viyana, Şam, Pekin, Bonn ve İstanbul’da Başkonsolosluk ve Büyükelçilik görevlerinde bulunmuştur.
Türkçeye Gülseren Ergün tarafından özgün ismi “İSLAM och EUROPA Samlevnad eller Konfrontation” olan kitabı, “İSLAM ve AVRUPA İnanç Ayrılığı- Yaşam Birliği” olarak tercüme edilmiştir.
Ingmar Karlsson, bu kitabında, İslam ve Müslümanlar hakkındaki ön yargılarla, efsâneleri hem de İslamın yeşil bayrağı altında öne çıkarılmak istenilen tehdit algılarının arkasında yatan gerçekleri ve yutturmacaları anlatmaya çalışır. İslamiyetin, Batı dünyasına karşı bir tehdit oluşturup oluşturmamasının tamamen Batı’nın tavrına bağlı olduğunu vurguluyor. Müslüman kökenli göçmenlerin içinde yaşadıkları ülkelere entegre edilmedikleri takdirde, Batı-Doğu arasındaki güç denemesinden kaynaklanan bir “kutsal savaş” yerine, Avrupa’da büyük şehirlerin gettolaşmış banliyölerinde, gerilla savaşı niteliğinde bir “kutsal savaş”ın, beklenildiğinden daha erken gerçekleşebileceğini kaydediyor. Bu çeşit bir gelişmeden kaçınmanın tek yolunun “getto İslamı” yerine, hoşgörüye dayanan “Avrupa İslamı”na götürecek bir GÖÇMEN POLİTİKASI uygulamak olduğunu vurguluyor. Bu düşüncelerini kitabın ÖNSÖZ bölümünde tâ 1994’de yazmış…
Devamında da şöyle demiş:
“İslâmiyet, Avrupa topraklarında yeni bir olgu değildir. ENDÜLÜS’te bir İslam devleti yaklaşık 800 yıl varlığını sürdürdü. Kitabın son bölümünde bu döneme göz atılarak, onun, Avrupa bilimine, felsefesine, kültürüne ve sanatına yaptığı büyük katkılara değinilmektedir. Endülüs’te, uzun süre üstün ve verici İslam medeniyeti ile, İslam, Hıristiyan ve Yahudî dinleri olumlu bir beraberliği yaşadılar.
“Granada’daki ELHAMRA SARAYI, bu dönemin bir anıtı olması yanı sıra, modern Avrupa’nın, normal olarak hayal edemeyeceğimiz ölçüde İSLÂM KÜLTÜRÜ’nden etkilendiğini göstermektedir. Doğu-Batı Kültürleri BİLEŞİMİDİR. Aslında günümüz Avrupa’sındaki, İSLÂM, her ne kadar yeni bir öğe olarak görülse de kökleri eskilere dayanmaktadır. Bütün bu bilgilerin ışığında İslâmın yeşil rengini dışlayan bir Avrupa Birliği’ni düşünmek mümkün değildir.
“Bu sebeple, Avrupa’nın önündeki problemin çözümü, iç piyasanın işlemesinden veya bir Avrupa Merkez Bankası kurulmasından çok, Avrupa’da ELHAMRA MODELİNE BENZER bir toplum yapısı oluşturmaktadır.
Ingmar Karlsson, Endülüs fethinden sonra, Musevîlerin ve Hıristiyanların durumunu şöyle anlatıyor: “Mûseviler açısından, sadece beylerin değiştirilmesi anlamına gelmişti. Hatta bu durum, bir çok yerde OLUMLU BİR GELİŞME’ye sebep olmuştu. Sürekli Hıristiyanların baskısı altında yaşayan Mûsevîler, Arapları (Müslümanları) kurtarıcı olarak gördüler. Müslümanlar işgal ettikleri yerlerde haçlı seferlerini yapanlar gibi, kendinden önceki dinlerin kökünü zalimce kazımadılar. Mûsevî ve Hıristiyanlar dünyanın bu bölümünde hâlâ varlıklarını koruyabildikleri için Müslümanlara teşekkür borçludur. (…) Müslüman işgalciler ne sonradan görme, ne de barbar olarak algılandılar. Onlar, tersine bu yeni kullarını kibarlıkları ve zarif hayat tarzlarıyla etkilediler. (…) Daha zarif bir hayat tarzı için gösterilen bu çabaların izlerini bugün Avrupa dillerinde Arapça’dan alınan kelimeler görmekteyiz. Gala premi yerine veya gala gecesine gidenler ve arkasından gala yemeği yiyenler bu deyimlerin Arapça’dan geldiğini bilmezler. Doğu hükümdarlarının devlete hizmet eden sanatçı, yazar, bilim adamı gibi önde gelen kişilere hizmetleri karşılığı armağan olarak verdiği üst elbiseye HİL’ÂT denirdi. Demek ki, hil’at esasen Batı’nın bu tür hizmetler için verdiği nişanların karşılığıdır. Bu kelime Endülüs’te galaya dönüştürüldü. (…) Burada açıkça, din kimliği belirlenmesine ve dünyevî-feodal derebeylik sistemiyle din arasında bağ kurulmasına rağmen, dinler arasında Kur’an’ın ‘Kutsal Kitaptan’ sayılan halklar için koyduğu kurallardan hareketle bir hoşgörü hakimdi.
“Arapların, Avrupa eğitim, bilim ve kültürüne etkileri Sicilya üzerinden de yapılmıştır.
“Endülüs devletiyle, Sicilya’dan Avrupa’ya, Eskiçağ’a, daha çok da eski Yunan ve Roma tarihine ilişkin bilgiler dışında, Arap bilim ve tekniği de aktarıldı. Arapların Avrupa tıbba yaptıkları katkı, tarihteki en kapsamlı bilgi aktarımıdır.”
Ingmar Karlsson’un bu değerli kitabında çok değerli bilgiler mevcut…