1992 Sonbaharında Zaman Gazetesinin son sayfasında Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz’ın Albert Einstein’ın hatasını bulduğuna dair bir haber okumuştum… Bu haber üzerine 1993 Şubatında Amerika’da ziyaret etmek istedik. Ortadoğu (ODTÜ) mezunu üç arkadaşla Boston’daki evine ziyarete gittik. Bu arkadaşlar Boston’da master çalışması yapıyorlardı. Kendilerine Hüseyin Yılmaz’dan bahsetmiştim.
Bize kısaca hayatını anlattı. Master öğrencilerinden birisi anne taraftan Denizli Acıpayam’lı idi. Onu Denizli’ye getiren ve sahip çıkanlardan birisinin onun dedesi olduğu ortaya çıktı. Ama şu anda ismi aklımda değil. Hüseyin Yılmaz’ın oğullarından birisinin ismi Levnî idi… (Osmanlı nakkaşlarından birisinin ismi) Emekli olduktan sonra Japonya’ya gidip HIZLI KAVRATMA ile ilgili reklamcılık ile ilgili dersler veriyormuş… Hizmeti anlattık… Zaten kuzenlerinden birisi Hizmet’ten idi. Atom altı parçacıklar üzerinde konuştuk. Bu hususta Paul Dirac gibi düşünenlerdi. Eter (Esir) maddesi hakkında müsbet düşünenlerdendi. Arkadaşlarımız, Einstein’in hatasını bulması hususunda mesele açılınca “Hüseyin Yılmaz kim oluyormuş da Einstein’in hatasını buluyormuş?..’ diye bizimle alay ediyorlar.” dediler. Hüseyin Bey, “Öyle mi diyorlar?” deyip gitti ve bilimsel dergilerde neşredilen yazılarını getirdi. “İşte delilleri!..” dedi. (Bu belgeler halen o arkadaşlarımızdan birisinde) Sonra da “Einstein’in matematiği zayıftı ve ALAN TEORİSİNDE HATASI vardı. Ben o hatayı ortaya koydum.” dedi.
O tarihlerde Amerika’da gazetemiz ancak haftalık olarak çıkıyordu. Hüseyin Bey de abonemizdi…
Birkaç gün önce internetten onunla ilgili bazı yazılara rastladım. Denizli’den çıkmış böyle bir dahî’nin tanınması için onu on beş sene önce, Denizli’li bazı öğretmen arkadaşlarla bu zatın tanıtılması üzerine bir görüşmemiz olmuştu…
Hüseyin Yılmaz, 1926 yılında Denizli Acıpayam’ın Yumrutaş Köyü’nde doğmuş dört yaşında annesini, on bir yaşında babasını kaybetmiştir. Köyünde üç sınıflı ilk okulda okur. Öğretmeni Fani Bey onu Denizli’ye götürür. Yolda kamyon sahibi Ali Rıza Kaşıkçı’ya Hüseyin’in durumundan bahseder. Ali Rıza Bey bu kabiliyetli çocuğa “Sen benim oğlum ol, ben sana fabrikada kâtiplik de veririm, çalışırsın” der. Ama Hüseyin “Ben okumak istiyorum, okutacaksan senin oğlun olurum. Eğer okuyamazsam o zaman gelir senin fabrikana kâtip olurum.” der.
Liseyi bitirdikten sonra İstanbul Teknik Üniversitesine (İTÜ) girer. İTÜ’de okurken Maxwell Teorisi Uygulamasında şaşırtıcı bir ikilik olduğunu gösterir. Bu çalışma Fizik Hocası Marcel Fauce tarafından çok beğenilir ve BİTİRME TEZİ olur. İTÜ’den Birincilikle mezun olan Hüseyin’in tezini hocaları Avrupa ve Amerika’daki üniversitelere gönderirler. Hemen Fransa ve Amerika’dan BURS teklifleri gelir. Hüseyin Yılmaz Amerika’yı Massachusetts İnstitute of cTechnology (MIT)’yi tercih eder. Böylece azimle aradığı okuma idealine ve hedefine ulaşır. (1952)
1954 yılında MIT’ten TEORİK Fizik doktorasını alır. Burada MIT’de Prof. Philip Morse ile çalışır.
Hüseyin Yılmaz, 1959 yılının ocak ayından Haziran ayının sonuna kadar Institute of For Advanced Study’de Gravitation / Field Theory alanında üye olarak çalışır. Bu enstitü Albert Einstein’in daha önce çalıştığı enstitüdür. Einstein 1955’de öldüğü için birlikte çalışamamışlardır. Hüseyin Yılmaz, Einstein’in kütle çekim teorisinin bazı bölümlerini eleştirdi ve bu bölümleri tartışmaya açtı.
1965 senesinde “Karen” ile evlendi. Birisi kız, üç çocukları oldu.
Evet bu dâhî insanımız Einstein’in Gravitasyon Teorisini değiştirdi. Newton’un Işık Teorisini tamamladı. Experimental Psikolojinin temel kanunlarını buldu. Ayrıca, Quantum Mekaniğinde bazı hesaplamaların nasıl yapıldığını ortaya koydu. Onun yaptığı çalışmalarla bugün Siri adıyla kullandığımız sesli komut sistemlerinin atası doğmuştur. Hüseyin Yılmaz sesle kumanda edilen bir bilgisayarın ilk tasarlayıcısı olarak kayıtlara geçmiştir.
İşte böyle değerli bir bilim adamımız maalesef 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra Türk Vatandaşlığından çıkarılmıştır. Onun için uzun yıllar vatanına gelememiştir. 1983 yılında ortak tanıdıkları vasıtasıyla Turgut Özal tarafından Türk vatandaşlığına alınmış ve ülkesine gelebilmiştir.
Bu güzel örnekten anlıyoruz ki, eğitim konusunda kabiliyetli çocukların ellerinden tutulunca gördüğümüz gibi dünya çapında insanlar yetişebiliyor… Bu açıdan bu gün zulüm ve gadre uğrayan şu Hizmetin bir çok hizmetleri yanında sadece eğitime verdiği emek ve himmetin ne kadar muhteşem bir güzellik olduğu anlaşılır. Onu bitirmek isteyenlerin de ülkemiz ve vatanımız adına ne büyük bir cinayet işledikleri de apaçık ortadadır…