Soru) Yaşlılara ve ihtiyarlara, âhirete imanın sağladığı güzellikleri anlatır mısınız?
Cevap) İnsanların dörtte birini teşkil eden ihtiyarlar, yakında hayatlarının sönmesine ve toprağa girmelerine, güzel ve sevimli dünyalarının kapanmasına karşı teselliyi ancak ve ancak âhirete imanda bulabilirler. Yoksa o merhametli muhterem babalar ve fedakâr şefkatli analar öyle bir ruhi feryat koparacak ve kalbî dehşet ve sıkıntı çekecekler ki, dünya onlara ümitsizlik içinde yaşanan bir zindan, hayat da işkenceli bir azap olacak. Fakat âhirete olan imanları onların ruh ve kalplerine şu güzelliği fısıldayacak: “Merak etmeyiniz, sizin ebedi bir gençliğiniz var ve gelecek, sizi bekliyor.. Kaybettiğiniz evlat ve akrabalarınızla sevinç ve neşe içinde görüşeceksiniz. Ettiğiniz bütün iyilik Allah tarafından muhafaza edilmektedir ve mükafatları size verilecek.” İşte imandaki bu teselli onlara öyle bir huzur ve güven verir ki, artık hiçbir şey onları ümitsizliğe düşürmez.
Soru) Âhirete imanın gençlere faydaları nedir?
Cevap) İnsanların üçte birisini teşkil eden gençler, arzu ve hevesleri galeyan halinde olduğu için, hislerine mağlup olarak akıllarını başlarına alamaz ve cüretkârca yanlışlara ve büyük hatalara düşebilirler. Eğer bu gençler âhirette Allah’a yaptıkları işlerden dolayı hesap vereceklerine ve cehennem azabının varlığına iman etmezlerse, toplum hayatında insanların malları, ırz ve namusları, zayıf ve ihtiyarların rahatları hatta hayatları tehlikeye girer. Çünkü bazı çılgın gençler bir dakikalık lezzet için mutlu bir ailenin saadetini mahvederler. Bazen senelerce yaptıklarının cezası olarak hapislerde çürürler. Bazan da bütün bütün canavara dönüşebilirler.
Eğer tam manası ile âhirete iman, bir gencin kalp ve vicdanına girip kökleşse, çabuk aklını başına alır ve artık şöyle düşünmeye başlar: “Gerçi devletin polisleri, istihbarat teşkilatı beni görmüyorlar ve ben onlardan saklanabilirim, fakat cehennem gibi bir zindanı bulunan Cenab-ı Hakkın melekleri beni görüyorlar ve bütün yaptıklarımı tesbit edip kaydediyorlar. Ben başıboş değilim; vazifeli bir yolcuyum. Buradan âhirete, hesap gününde Allah’ın Ulu Divanına çıkıp o Büyük Mahkemede hesap vereceğim. Zaten ben de dünyada ihtiyar olacağım, bu yol yanlış!...” diyerek, birden zulmen tecavüz etmek istediği adamlara karşı bir şefkat ve hürmet hissetmeye başlar.
Soru) Âhirete imanın hastalara, mazlumlara, musibete düşenlere ve benzeri insanlara sağladığı faydaları anlatır mısınız?
Cevap) Gerçekten insanların ehemmiyetli bir kısmını teşkil edenler de, hastalar, mağdur ve mazlumlar, musibetzedeler, fakirler ve ağır ceza alan mahbuslardır. Eğer bunların imdadına âhirete iman hakikatı yetişmezse durumları ne kadar feci bir hale düşer. Mesela: Hastalığı sebebiyle devamlı ölümü hatırına getiren hasta; yapılan ihanetin intikamını alamayan ve namusunu zalimin elinden kurtaramayan mağdur ve mazlum; büyük musibetlerde evlatlarını, yakınlarını ve mallarını kaybedip elemli ümitsizliğine teselli bulamayan musibetzede; bir iki dakika veya bir iki saat keyif yüzünden senelerce hapislerde kederli sıkıntı ve azap çeken mahkum için elbetteki hayat bir zindan ve işkenceli bir azaptan ibarettir. Eğer âhiretin varlığına imanı tam kazansalar, birden bire hepsi de nefes alırlar; sıkıntıları, ümitsizlikleri, endişeleri ve intikam hiddetleri imanlarının derecesine göre ya kısmen veya tamamen yok olur.
Soru) Bütün fertleri âhirete iman eden bir aileyi tahlil eder misiniz?
Cevap) İnsanların küçük bir dünyası, belki küçük bir cenneti kendi evleri ve ailesidir. Eğer âhirete iman o hanenin saadetine hükmetmezse, herbiri şefkat, muhabbet ve âlakadarlığı derecesinde elim endişeler ve azaplar çeker. O cennet gibi ev, cehenneme döner. Mesela anne ruhunu feda edeceği evladını daima tehlikelere maruz gördükçe titrer. Anne-babalarını, kardeşlerini eksik olmayan belalardan kurtaramayan evlatlar daima bir keder, bir korkaklık hissederler. Buna kıyasen, bu gürültülü, kararsız dünya hayatında, mesut zannedilen dünya hayatı çok cihetlerle saadetini kaybeder. Kısacık ve fani dünya hayatındaki münasebet ve akrabalık ise, hakiki bağlılık ve sadakatı, garazsız hizmeti ve muhabeti vermez. Ahlak o nisbette küçülür, belki sükut eder.
Eğer âhirete iman, o haneye girse, birden ışıklandıracak, aralarındaki münasebet, şefkat, akrabalık ve muhabbet, kısacık bir zaman ölçüsüne göre değil, belki âhiret diyarında ebedi saadette dahi o münasebetlerin devamı ölçüsü ile olacak. Herkes birbirinin kusuruna bakmaz, birbirine samimi hürmet eder. Böylece ahlak ulvileşir. Hakiki insanlık saadeti o hanede inkişafa başlar.
Soru) Bir şehir ahalisi açısından âhirete imanı değerlendirir misiniz?
Cevap) Her bir şehir, kendi ahalisi için geniş bir hanedir. Eğer âhirete iman, o büyük hanenin aile efradına hükmetmezse, güzel ahlakın esasları olan ihlas, samimiyet, fazilet, hamiyet, fedakarlık, Allah rızası, âhiret sevabı yerine garaz, menfaat, sahtekarlık, bencillik, yapmacık davranışlar, gösteriş, rüşvet, aldatmak gibi haller ortalığı sarar. Zahiri asayiş ve insaniyet altında anarşistlik ve vahşet manaları hükmeder, O şehir hayatı da zehirlenir. Çocuklar haylazlığa, gençler sarhoşluğa, kuvvetliler zulme, ihtiyarlar ağlamaya başlar.
Buna kıyasla, memleket de bir hanedir. Vatan dahi bir milli ailenin hanesidir. Eğer âhirete iman bu geniş hanelerde hükmetmezse, birden samimi hürmet, ciddi merhamet, rüşvetsiz muhabbet ve yardımlaşma, hilesiz hizmet ve davranış, riyasız ihsan, ikram ve fazilet, enaniyetsiz büyüklük ve meziyet o hayatta gelişmeye başlar.
Âhirete iman duygusu, çocuklara: “Cennet var, haylazlığı bırak, oraya layık güzel işler yap.” der.
Gençlere, “Cehennem var, sarhoşluğu bırak! “ der ve akıllarını başlarına getirir.
Zalime, “Şiddetli azap var, tokat yiyeceksin!” der, adalete başını eğdirir.
İhtiyarlara, “Senin elinden çıkmış bütün saadetlerinden çok yüksek daimi bir âhiret saadeti ve taze, baki bir gençlik var ve seni bekliyor. Onları kazanmaya çalış, güzel işler yap.” der, ağlamalarını gülmelere çevirir.
İşte bunlar gibi her grup insanda âhirete iman güzel tesirler icra eder. İnsanların ruhlarına ve vicdanlarına ışıklar ve nurlar saçar.
Âhirete imanın bazı faydalarına işaret ederek göstermek istiyoruz ki, dünya ve âhiretin saadetinin sebebi sadece ve sadece İMAN’dır.