Aslında “Kuş Dili” “Lisane’t-Tayr” şeklinde ifade edilir. Kur’an-ı Kerim, “Lisan” kelimesini değil; “mantık” kelimesini kullanıyor. Mantık, bildiğimiz mantık mânası yanında “nutuk” kökünden olması itibariyle, konuşma ve lisan mânasına da gelir. Mantıka’t-Tayr, Elmalılı Hamdi Yazır’a göre “uçma mantığı” mânasınadır. Tayr, kuş; tayaran kuş gibi uçmak demektir. Biz 1995’te Samanyolu TV’de “Kur’an Ve İlim” programları yapıyorduk. İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi profesörleri, beşer-onar dakikalık bir şeyler söylediler. Ama doktorasını kurbağalar üzerine yapan Prof. Dr. İrfan Yılmaz, tam mantıka’t-tayr üzerine bir buçuk saat konuştu. Bizimle beraber programdaki bütün profesörler de bir kurbağacının mantıka’t-tayr üzerine bu kadar derin ve geniş bilgiler sunan konuşmasına hayret ettiler. Programdan sonra İrfan Beye ben de hayretle “Bu bilgileri nereden derledin?” diye sordum. “Sızıntı’dan” dedi. Kendisi Sızıntı dergisinin uzun zaman yayın heyetinin başında olduğu için bütün yazıları defalarca tekrar tekrar inceliyordu. Onun için zihnine nakşetmişti. Gerçekten ilmî, fennî yazılarla dolu olan bu dergi tam bir bilgi hazinesi idi…
“Cenab-ı Hak, Davud ve Süleyman Aleyhisselam'lara, kuşların lisanlarını, hem istidatlarının dillerini yani HANGİ İŞE YARADIKLARINI, onlara Cenab-ı Hakkın ihsan ettiğini “(Süleyman) ‘Ey insanlar bizlere (Babam Davud’a ve bana) kuşların dili, mantığı öğretildi” ve “(Biz sabah akşam kendisiyle zikir ve ibadet etmeleri için dağları), toplu haldeki kuşları Davud’un hizmetine râm etmiştik.” âyetlerinin cümleleri gösteriyorlar. Evet madem hakikattir, madem yeryüzü, Rahman olan Cenab-ı Hakkın bir sofrasıdır ve insanın şerefine kurulmuştur. Öyle ise, o sofradan istifade eden diğer hayvanların ve kuşların çoğu insana musahhar ve hizmetkâr olabilir. Nasıl ki, en küçüklerinden bal arısı ve ipek böceğini istihdam edip, İlâhî ilham ile çok büyük bir istifade yolunu açarak ve güvercinleri bazı işlerde istihdam ederek ve papağan gibi KUŞLARI konuşturarak, insanların medeniyetinin güzelliklerine güzel şeyleri ilave etmiştir; öyle de, başka kuş ve hayvanların istidat dili bilinirse, çok tâifeleri var ki, - kardeşleri ehlî hayvanlar gibi - birer mühim işte kullanılabilirler. Meselâ, ÇEKİRGE ÂFETİNİN İSTİLASINA KARŞI, çekirgeyi yemeden mahveden SIĞIRCIK KUŞLARININ DİLİ bilinse ve hareketleri tanzim edilip düzenlense, ne kadar faydalı bir hizmette ÜCRETSİZ olarak istihdam edilebilir. İşte kuşalardan şu nevi istifade ve emre âmâdeliği, hem telefon ve fonograf gibi cansız şeyleri konuşturmanın ve kuşlardan istifade etmenin, en son hududunu şu âyet çiziyor, en uzak hedefini tayin ediyor, en haşmetli suretine parmakla işaret ediyor ve bir nevi teşvik eder. İşte Cenab-ı Hak şu âyetlerin rumuzla işaretlerinin diliyle mânen diyor ki:
“Ey insanlar! Bana tam kul olan bir hem cinsinize, onun peygamberliğinin masumluğuna ve saltanatının tam adâletine vesile olmak için mülkümdeki muazzam mahlûkatın o peygamberin emrine musahhar edip konuşturuyorum ve ordu, asker ve memurlarından ve hayvanatının çoğunu ona hizmetkâr veriyorum. Öyle ise her birinize de madem gök ve yer ve dağlar, üzerine alıp yüklenmekten çekindikleri EMÂNET-İ KÜBRÂYI (Büyük emaneti) takdim edip vermiştir. Yeryüzüne Halife olmak istidadını, kabiliyetini vermişim. Şu mahlukatın dizginleri kimin elinde ise, O’na râm olup, itaat etmek lâzımdır; tâ O’nun mülkündeki mahluk da size râm olabilsin ve onların dizginleri elinde olan Zât’ın (c.c.) namına elde edebilseniz, istidat ve kabiliyetlerinize lâyık makama çıksanız…”
“Madem hakikat böyledir; mânasız bir eğlence hükmünde olan fonoğraf işlettirmek, güvercinlerle oynamak, mektup postacılığı yapmak, papağanları konuşturmaya bedel; en hoş, en yüksek, en ulvî masumane bir eğlenceye çalış ki, dağlar dana DÂVUDVÂRÎ birere muazzam Fonoğraf olabilsin, tatlı nesim havasının dokunmasıyla, ağaçlardan ve nebatattan birer musîkî teli gibi zikir nağmeleri kulağına gelsin ve dağ, binlerce dilleriyle TESBİHAT yapan bir acâibül mahlukat mâhiyetini göstersin ve ekser kuşlar, Süleyman Aleyhisselamın HÜDHÜD kuşu gibi birer munis arkadaş veya itaatli birer hizmetkâr suretini giysin. Hem seni eğlendirsin, hem kabiliyetli olduğun kemâlâta da seni şevk ile sevk etsin. Öteki eğlenceler gibi, insaniyetin gerektirdiği makamdan seni düşürtmesin…” (Yirmici Söz, İkinci Makam)
Hâlâ günümüzde ÇEKİRGE istilaları büyük bir tehdit olarak insanların peşini bırakmıyor. Çekirgeleri yemeden sadece sesiyle mahveden Sığırcık Kuşlarından istifade edilebilir. Hatta Sığırcık Kuşlarının sesleri kaydedilip, belki şiddeti de ayarlanarak çekirgeler üzerine gönderilirse, insanlık için büyük felâketlerden olan çekirge istilasına bir çare olabilir. İşte bunun gibi diğer canlılar üzerinde de çalışmalar yapılsa hiç zehirli ilaçlar kullanmadan canlılara karşı canlılar kullanılarak zararsız temiz gıdalar temin edilebilir…