Bundan 15 sene önce Roma’da PİSAİ’de master yapan bir arkadaşımız, derste bir profesörün Duha Suresini okurken gözlerinin yaşardığını, “Bunda İlahî bir güzellik elbette var!” dediğini söylemişti. PİSAİ, Vatikan tarafından 1930’lu yıllarda Tunus’ta kurulmuş ve 1965’te Roma’ya taşınmıştı. 1997 Martı'nda biz ziyaret ettiğimizde haftada 26 saat Arapça dersi ve İslamî ilimlerin öğretildiği söylenmişti. O zaman 72 doktora öğrencisi vardı. 2005’te Roma’ya naklinin 50. Yılını kutluyorlardı. O zaman Roma’daki Tevere Enstitümüz bu profesöre bir yemek vermişti. İsmi Maurice Bormans olan bu profesör 90 yaşındaydı ve dinçti. Yemek sırasında Kur’an-ı Kerim üzerinde sohbet ediyorduk. Yüksek sesle Zilzal Suresi başta olarak bazı sureleri okumaya başladı. Belli ki, bir hayranlığı vardı. Pek çok profesör yetiştiren bu profesör 24 Mart 2016’da yazdığı cevabî mektubunda Tevere’deki faaliyetler için “Diyalog faaliyetlerinize devam etmenizi istirham ediyorum. Allah’ın bütün insanların arasında sevgi ve beraberlik murad ettiği düzenine uymak istemeyenlerin de kalblerini o yöne çevirmesini niyaz edelim. Dostlukla,” demişti. 26 Aralık 2017’de vefat ettiğini yeni öğrendim.
Kendisi Fransız asıllı ve Lion’lu idi. Yemekte hemşehrisi meşhur “Küçük Prens” yazarı Antoine De Saint-Exupery’den de bahsetmişti. İki-üç sene önce bir gazete haberinde, bu pilot olan yazarın keşif uçağını düşürüp ölmesine sebep olan bir Alman, bu durumu itiraf etmiş ve çok üzüldüğünü söylemişti. Elbette ki savaş halinde hangi uçağı hangi pilot kullanıyor bunu bilemezdi…
Lion’u bir ziyaretim sırasında trenle Paris’e dönerken Havaalanı binasının uçan kazlara benzetildiğini fark edince, bana bunun Küçük Prens yazarının “Uçan Kazlar” kitabı sebebiyle onun hatırası için böyle tasarlandığını ve buraya yazarının isminin verildiğini söylemişlerdi. Bu da Fransızların, kendi meşhurlarının karşı bir kadirşinaslığı idi…
Bu münasebetle “Küçük Prens”i tekrar gözden geçirdim, günümüze bakan bazı bölümlerini aktarmak istiyorum:
“Küçük Prens, kendini 325, 326, 327, 328, 329 ve 330 numaralı ASTEROİDLERİN Bölgesinde bulmuştu. Kendisine bir uğraş edinip bilgisini görgüsünü artırmak amacıyla, hepsini tek tek dolaşmaya başladı. İlk gezegende bir KRAL yaşıyordu. Ermin kürkünden kızıl kaftanıyla, sade ama görkemli bir taht kurulmuştu. KRAL, Küçük Prensi görünce, ‘İşte uyruklarımdan birisi!’ diye bağırdı. Küçük Prens bunun üzerine, ‘Beni daha önce hiç görmemişti ki, nereden tanıdı?’ diye sordu kendine. KRAL’ın gözüne bir şeyin ne kadar basit göründüğünü bilmiyordu ki, bütün insanlar onların uyruklarındı krallar için… “Yaklaş bana da, seni daha iyi göreyim.’ KRAL. En sonunda krallık edeceği birini bulduğu için pek gururluydu. Küçük Prens oturacak bir yer bakındı; ancak, ermin kürklü muhteşem kaftan bütün gezegeni kaplıyordu. Bu yüzden ayakta kaldı, yorgun olduğundan esneyiverdi. ‘KRAL, huzurunda esnemek protokol kurallarına karşı gelmektedir.’ dedi. KRAL. ‘Esnemeni yasaklıyorum.’ Kafası karışan Küçük Prens, “Kendimi tutamıyorum ama’ diye cevap verdi. ‘Çok uzun yoldan geliyorum. Hem de hiç uyumadım…’
‘Öyleyse, sana esnemeni emrediyorum.’ dedi. KRAL “Yıllardır esneyen birini görmedim. Esnemek nasıl bir şeydir, merak ediyorum. Haydi, bir daha esne bakayım. Bu bir emirdir.’ ‘Ama olur mu hiç? Esneyemem…’ dedi. Küçük Prens kızarak. ‘Hımmmmm… Hımmmmm!’ dedi. KRAL. ‘O zaman… Emrediyorum ki… Bazen esneyecek bazen de… Bazen de…’ Mırıldanır gibi konuştuğundan, ne dediği pek anlaşılmıyordu ve canı sıkılmış gibiydi. Çünkü otoritesine saygı gösterilmesi KRAL için her şeyden önemliydi. İtaatsizliğe asla göz yummazdı. Dediği dedik bir hükümdardı o. Yine de, çok iyi bir insan olduğundan mantıklı emirler veriyordu. ‘BİR GENERALE, bir deniz kuşuna dönüşmesini buyursam, general de buna itaat etmezse, bu generalin kabahati sayılmaz. Benim kabahatim sayılır.’ derdi hep.
“Küçük Prens çekinerek ‘Oturabilir miyim? diye sordu. KRAL, ermin kaftanının eteğini heybetli bir tavırla çekerek, ‘Sana oturmanı emrediyorum.’ dedi. Küçük Prens hayretler içindeydi. Gezegen minnacıktı. KRAL burada neyin hükümdarı olabilirdi ki… ‘Efendimiz’ dedi. ‘Özür dileyerek size bir soru sorsam…’ KRAL, ‘Sana, bana bir soru sormanı emrediyorum’ dedi çabuk çabuk. ‘Efendimiz… Acaba siz neye emrediyorsunuz?’ ‘Herşeye…’ diye düşünmeye bile gerek görmeden cevapladı. KRAL… ‘Herşeye mi?’ dedi Küçük Prens. KRAL tuhaf bir el hareketiyle gezegenini, diğer gezegenleri ve yıldızları gösterdi. ‘Hepsine birden mi?’ dedi. Küçük Prens. ‘Hepsine birden’ diye cevapladı KRAL. Bu durumda, yalnızca bir KRAL değil, bütün kainatın kralı oluyordu. Yani yıldızlar size itaat ediyorlar?’ ‘Elbette,’ dedi KRAL. ‘Emirlerime derhal itaat ederler. Disiplinsizliği asla hoş görmem.”
Diğer konuşmalardan da, misal verecektim ama mesele uzayacak Arife işaret yeter zaten…
Şu konuşmalara bakınca, bazı milletlerin başındaki astığı astık, kestiği kestik olanların tavırları hemen insanın aklına geliyor…